7 Aralık 2023 Perşembe

İSLAM DÜŞMANLIĞI ZEHİRDİR

İslam düşmanlığı zehirdir Ahmet KÜLAHÇI Mocca dergisi 7 Ekim 2023 ten beri Gazze’de devam eden saldırılara sessiz kalamazdı. Ölen ve öldürülen savunmasız insanların cığlıklarına duyarsız kalamazdı. Kalmadı da. Mocca dergisi, 41. sayısında yayınlanmak üzere Hürriyet Gazetesi Avrupa Koordinatörü Duayen Gazeteci Ahmet Külahçı ile bir röportaj yaptı. Röportaj aynen şöyledir. Rüştü KAM: Ahmet Bey, Gazze'de neler oluyor. Bu saldırıların Almanya’ya yansıması nasıl olacaktır? Ahmet KÜLAHÇI: Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail’de giriştiği saldırlarla birlikte Almanya’da gözler ülkede yaşayan Müslümanlara çevrildi. Başkent Berlin’de Arap kökenlilerin yoğun olarak yaşadığı Neukölln kesiminde 60-70 kişinin Hamas'ın saldırılarını “kutlaması”, birkaç kişinin sokaklarda “tatlı dağıtması” ve daha sonraki günlerde İsrail’in Gazze’ye bomba yağdırmasını protesto etmek için düzenlenen gösterilere katılanların sayısının artması üzerine, Almanya’da neredeyse tüm Müslümanlara “Hamas sempatizanı”, “Hamas yanlısı” gözüyle bakılmaya başlandı. 84 milyon nüfuslu Almanya’da 2.5 milyondan fazlası Türkiye kökenli olmak üzere 5.6 milyona yakın Müslüman neredeyse “Yahudi düşmanı” ilan edildi. Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier, Arap kökenlilere Hamas’la aralarına mesafe koymaları çağrısında bulunurken, tüm Müslümanlara “şüpheli” gözüyle bakılmaması gerektiğini de özellikle vurguladı. Cumhurbaşkanı Steinmeier de, Şansölye Olaf Scholz da, Hamas saldırılarının Almanya sokaklarında “kutlanmasını” kınarken, “Almanya’da Yahudi düşmanlığına yer yok” görüşünü yinelediler. Rüştü KAM: Sayın Külahçı, İçişleri Bakanı Nancy; “Biz insanlara saldıranların, insanların özgürlüklerini gaspedenlerin düşünce ve ifade özgürlüğü kalkanının ardına sığınmalarına kesinlikle izin vermeyiz, vermeyeceğiz de” dedi. Bu çıkışı siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Ahmet KÜLAHÇI: Almanya SPD’li Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser, Hamas’ın 7 Ekim’de giriştiği saldırıları “Soykırımdan bu yana Yahudilere girişilen en büyük katliam” olarak niteledi. Hamas’ın saldırılarının Almanya’nın bazı kentlerinde kutlanmasını şiddetle kınarken, Yahudi düşmanlığına karşı kararlı bir biçimde mücadele vermeyi sürdüreceklerini söyledi. Son dönemlerde Almanya'da Yahudi kökenli insanların çocuklarını yuvalara ve okullara göndermekten korktuklarını belirtirken; “Biz devlet olarak, hükümet olarak böyle bir şeye izin veremeyiz, vermeyiz de. Biz bu ülkede yaşayan herkesin, Yahudi kökenli insanlarımızın da güvenliğinden sorumluyuz. Biz insanlara saldıranların, insanların özgürlüklerini gaspedenlerin düşünce ve ifade özgürlüğü kalkanının ardına sığınmalarına kesinlikle izin vermeyiz, vermeyeceğiz de” dedi. Almanya’nın çeşitli kesimlerinde düzenlenen gösterilerde geçerli yasalara aykırı davranışta bulunanların ve suç işleyenlerin hak ettikleri cezalara çarptırılmaları gerektiğini de söyledi. Aynı zamanda, Yahudi düşmanı Hamas ile Samidoun’un faaliyetlerini Almanya’da yasakladıklarını hatırlatırken, “Yahudileri korumak Almanya’da hepimizin görevidir. Toplumun görevidir bu. Biz kin ve nefret kusanlardan daha güçlüyüz. Sesimiz onlarınkinden daha yüksek” açıklamasında da bulundu. Rüştü KAM: Alman politikacılarından, Almanya'da yaşayan Müslümanlara ortak bir çağrı geldi. Hamas’la aranıza mesafe koyun çağrısı. Bu çağrıyı nasıl değerlendiriyorsunuz? Ahmet KÜLAHÇI: Evet. Hamas’ın saldırılarının ardından Almanya’da her kesimden politikacılar, ülkede yaşayan Müslümanlara, İslam dernek ve cemiyetleri ile çatı kuruluşları temsilcilerine Hamas’la aralarına mesafe koyma, terörü kınama çağrısında bulundular. Almanya’daki Müslümanlar yıllardır bu ülkede barış içinde yaşamaktadırlar. Toplumun her kesiminde olduğu gibi onlar arasından da zaman zaman, “kara koyunlar” çıksa da, bu insanlar özgürlükçü demokratik hukuk devletinin ilkelerine saygılı bir biçimde yaşamaktadırlar. Üstalik bu ülkedeki Müslümanlar, Hamas’ın da, İsrail’in de giriştikleri terörü de, çoluk çocuk, kadın, sivil demeden suçsuz günahsız insanları öldürmelerini de kınamaktadırlar. Rüştü KAM: Antisemitist olanlara vatandaşlık verilmesin çağrısı var. Hatta çifta vatandaş olanlardan vatandaşlığı geri alınsın deniyor. Ahmet KÜLAHÇI: Almanya'da Yahudi düşmanlığı tartışmalarına paralel olarak Yahudi düşmanlarına ve Yahudi düşmanı eğilimli yabancılara Alman vatandaşlığı verilmemesi de gündeme yerleşti. Koalisyon hükümetini oluşturan Sosyal Demokrat Parti (SPD) de, Yeşiller de, Hür Demokrat Parti (FDP) de, ana muhalefet Hristiyan Demokrat/Hristiyan Sosyal Birlik Partileri de (CDU/CSU), sağ popülist Almanya için Alternatif (AfD) de, Sol Parti de bu yöndeki önerilere tam destek verdi. SPD Eş Başkanları Lars Klingbeil ile Saskia Esken de, CDU lideri Friedrich Merz de, CSU Federal Meclis Grup Başkanı Alexander Dobrindt de, FDP’li Federal Meclis Başkan Yardımcısı Wolfgang Kubicki de, Yeşiller Genel Sekreteri Bijan Djir-Sarai de, Yahudi düşmanlarına Alman vatandaşlığı verilmemesini ve bu yönde suç işleyenlerin sınır dışı edilmelerini istediler. Baştan beri Yahudi düşmanı bir tutum sergileyen sağ popülist AfD’liler bile. Hatta çifte vatandaş statüsündeki göçmen kökenlilerin Alman pasaportlarına el konulmasını isteyen Alman politikacılar bile oldu. FDP’li Federal Adalet Bakanı Marco Buschmann, “Biz şu sıralar Almanya’da İkamet İzni ve Alman Vatandaşlık Yasası’nda reform yapıyoruz. Sınır dışı etmeyi kolaylaştırıyoruz. Yahudi düşmanlarına Alman vatandaşlığı verilmemesi için gereken önlemleri alıyoruz” açıklamasında bulundu. Bekleyip göreceğiz. Rüştü KAM: Demokrasinin beşiği bildiğimiz Almanya'da, yabancılara gösteri yasağı da getirildi. Bu yasaklama ne kadar hukukidir? Ahmet KÜLAHÇI: İşte bu mantığı anlamak mümkün değildir. Hele hele yıllarca Federal Adalet Bakanı olarak görev yapmış birinin böyle bir yaklaşım sergilemesini kabullenmek kesinlikle mümkün değildir. Nitekim, Yeşiller’li KRV Adalet Bakanı Benjamin Limbach ise Leutheusser-Schnarrenberger’in bu yöndeki önerisine karşı çıktı. Limbach, Kuzey Ren Vestfalya Eyalet Yasası’na göre vatandaşlıklarına bakılmaksızın isteyen herkesin barışçıl gösteri yapma, toplanma ve bir araya gelme hakkına sahip olduğunu vurguladı. FDP’li Kuzey Ren Vestfalya (KRV) Anti Semitizm Sorumlusu Sabine Leutheusser-Schnarrenberger, yabancılar için toplanma özgürlüğünün kısıtlanmasını bile gündeme getirdi. Almanya'nın eski Başbakanları Helmut Kohl ve Angela Merkel kabinesinde Federal Adalet Bakanı olarak görev yapan Leutheusser-Schnarrenberger; “Herhangi bir gösteri düzenlenmek istendiğinde başvuru yapanların vatandaşlıklarına da bakılmalı. Çünkü gösteri düzenleme, bir araya gelerek toplanmak sadece Almanlara özgü temel bir haktır” dedi. Alman Anayasası’nın 8. maddesinde “Bütün Almanlar bildirimde bulunmadan, ya da izin almadan barışçıl ve silahsız olarak toplanma hakkına sahiptir” denildiğine işaret eden Leutheusser-Schnarrenberger, yabancılar için gösteri özgürlüğünde bu maddenin gözardı edilmemesi gerektiğini söyledi. Eski Adalet Bakanı, bu söylemiyle dolaylı da olsa yabancıların gösteri düzenleme özgürlüklerinin kısıtlanmasını önerdi. Resmi verilere göre 7 Ekim’den bu yana Almanya'nın çeşitli kesimlerinde 536 “Filistin’le dayanışma” ve 587 “İsrail’le dayanışma” gösterisi düzenlendi. Almanya genelinde “İsrail karşıtı tutum sergileneceği, halklar arasında kin ve nefretin körükleneceği şüphesiyle” 103 “Filistinle dayanışma” gösterisine izin verilmedi. Bu gösteriler sırasında polise direnç gösterme, halkı kışkırtma, kin ve nefret yayma gibi 3 bin 346 suç işlendiği belirlendi. Gösteriler sırasında “Nehirden denize kadar, Filistin özgür olacak!” (From the river to the sea, Palestine will be free!), “Yahudilere ölüm” gibi sloganlar atılması ve pankartlar taşınması yasaklandı. Yasağa riayet etmeyen birçok gösterici hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Rüştü KAM: Medyanın tutumunu nasıl değerlendirmek gerekiyor? Ahmet KÜLAHÇI: Evet, Almanya Naziler tarafından girişilen ve 6 milyondan fazla Yahudi kökenli insanının yaşamını yitirdiği soykırım (Holokost) nedeniyle İsrail’e “borçludur”. Alman politikacıların İsrail'in saldırılarını açık bir şekilde eleştirmelerini, daha doğrusu “eleştirememelerini” bir yerde anlayışla karşılamak gerekir. Ancak “tarafsız, bağımsız, özgür basının” yaklaşımını da, tutumunu da anlamak mümkün değildir. Alman medyası da tıpkı Alman politikacılar gibi 7 Ekim’den bu yana yaşananlarla ilgili olarak “tek yanlı” bir tutum sergilediler. Yalnız ARD ve ZDF gibi devlet televizyonları değil, özel televizyon kanalları, radyolar, gazeteler ve dergiler, Hamas’ın saldırılarda aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu bin 200’e yakın kişiyi öldürdüğüne, 230’un üzerinde kişiyi rehin aldığına yer verirken, İsrail’in giriştiği operasyonlarda 4 bin 500’den fazlası çocuk olmak üzere 12 binin üzerinde Filistinli’nin öldürülmesini adeta görmezden, duymazdan geldiler. Başka ülkeler söz konusu olduğunda haklı olarak her türlü eleştirel yorumda bulunan Alman medyası, Alman politikacıların, yıllardır burada yaşayan ve çoktan “buralı” olan göçmen kökenlilere yaklaşımlarıyla ilgili olarak, Alman Anayasasının demokrasi, hukuk devleti, özgürlük, eşitlik gibi temel ilkelerini ayaklar altına almalarına sessiz kaldı. Rüştü KAM: INSA(Institut für neue Soziale Antworten) tarafından yapılan son kamuoyu yoklamasına göre Almanya'da İslam düşmanlığının arttığı söyleniyor. Ahmet KÜLAHÇI: Evet, Hamas’ın saldırılarının ardından Almanya’da İslam düşmanlığı artış gösterdi. INSA tarafından yapılan son kamuoyu yoklamasında, Almanların yüzde 71’inin İslam ülkelerinden gelenlerin Almanya için büyük bir güvenlik riski oluşturdukları görüşünü paylaştığı saptandı. Ankete katılanların yüzde 20’si bu görüşe karşı çıkarken, yüzde 9’u görüş belirtmedi. Almanya’da köklü partilere destek verenlerin çok büyük bir bölümü, Müslümanların tehdit ve tehlike olduğu görüşünü paylaşırken, yalnız Yeşiller’lilerin yarıdan fazlasının böyle düşünmediği de kaydedildi. INSA’nın kamuoyu yoklamasında Almanların yüzde 58’inin Almanya’da yaşayan Müslümanlar arasında İsrail’e karşı terörü destekleyenlerin bulunduğu görüşünü paylaştığı, yüzde 18’inin ise buna karşı çıktığı da saptandı. Öte yandan Almanların yüzde 63’ünün Hamas’ın giriştiği saldırıları kutlayanların cezalandırılmasından yana olduğu, yüzde 17’sinin buna karşı çıktığı ve yüzde 20’sinin de görüş belirtmediği de belirlendi. Bu veriler Almanya’da İslam düşmanlığının arttığını göstermektedir. Nitekim Federal İçişleri ve Yurt Bakanı Nancy Faeser da “Almanya’da İslam düşmanlığı var” demektedir. 19 Şubat 2020’de Almanya'nın Hanau kentinde ırkçı bir Alman’nın aralarında Türkiye kökenlilerin de bulunduğu göçmen kökenli 9 kişiyi öldürmesini şiddetle kınayan dönemin Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Irkçılık zehirdir” açıklamasında bulunmuştu. Evet, “Irkçılık zehirdir. Ama Müslüman ve İslam düşmanlığı da zehirdir”. Bu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Rüştü KAM: Tabii Almanya'da Müslüman deyince ilk akla gelen Türkiye kökenliler ile Arap kökenliler oluyor. Son gelişmeler üzerine Türkiye ve Arap kökenlilerin, Almanya’ya uyum sağlamak istemedikleri yönündeki iddialar yine gündeme geldi. Ahmet KÜLAHÇI: Bu tamamen “uyduruk” bir yaklaşımdır. Nitekim Almanya’nın eski Başbakanları Helmut Kohl ve Angela Merkel’in genel başkanlıklarını da yaptıkları CDU güdümlü Konrad Adenauer Vakfı adına 2000'li yılların başlarında yapılan bir araştırma da, zaten bunun böyle olduğunu yıllar önce ortaya koydu. Bu araştırmada, Almanya'da yaşayan Türklerin yüzde 45’inin, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının da yüzde 55’inin Almanya’yı “vatanları’’ olarak gördükleri yer aldı. Hatta Irak ve Libya gibi bir İslam ülkesinin saldırması halinde, Türklerin yüzde 45’inin, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının da yüzde 50’sinin Almanya’yı savunmaya hazır oldukları da. Alman toplumsal düzeni savunmaya hazır Doğu Almanların oranının yüzde 42’de, Batı Almanların oranının yüzde 72’de kaldığını da. Aynı araştırmaya göre, Almanya'da yaşayan Türkler ve Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının yüzde 90’ı “Adil bir toplumda yaşıyoruz” derken, bu oran “saf kan” Almanlarda yüzde 50’yi zar zor buluyor. Demokrasiye bakışta da öyle. Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 76’sı, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının da yüzde 84'ü demokrasiye tam destek verirken ve “Demokrasiden memnunuz” derken, bu oran Almanlarda yüzde 72’de kalıyor. Türklerin yüzde 88’i, Türkiye kökenli Alman vatandaşlarının yüzde 87’si “Demokrasi en iyi toplumsal ve politik sistemdir” derken, bu oran Almanlarda yüzde 80'i bile bulmuyor. Rüştü KAM: Sayın Külahçı, Son olarak neler söyleyeceksiniz? Ahmet KÜLAHÇI: Yukarıdaki veriler, Türklerin ve Türkiye kökenlilerin severek, isteyerek, huzurlu bir biçimde, barış içinde Almanya’da yaşadıklarını ve yaşamaya da devam edeceklerini gösteriyor. Her ne kadar bu insanların yüzde 65’i ayrımcılık yaşadıklarını söyleseler de, “Bu Türkler uyum sağlamaz”, “Bu Türkler uyum sağlamak istemiyor” diyenlere söylenecek tek şey var. Daha nasıl sağlanacak bu uyum?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder