18 Aralık 2025 Perşembe

BAŞÖRTÜSÜ VE TESETTÜR

İSLAM ÖNCESİ ARAP TOPLUMUNDA BAŞÖRTÜSÜ VE TESETTÜR (Tarihselci Perspektiften Değerlendirme) Tarihselci Yaklaşımın Çerçevesi Tarihselci yaklaşım, Kur’an ayetlerinin: • İndirildiği toplumsal yapı, • Mevcut kültürel pratikler, • Çözüm getirdiği somut sorunlar içinde anlaşılması gerektiğini savunur. Bu nedenle “başörtüsü” ve “tesettür” meselesi: • İslam öncesi Arap toplumundaki giyim alışkanlıkları bilinmeden, • Ayetlerin hitap ettiği sosyal gerçeklik görülmeden sağlıklı biçimde değerlendirilemez. Başörtüsü Ne Demektir? Başörtüsü, en genel anlamıyla baş bölgesine alınan bir örtüdür. Bu tanım: • Dinî bir yükümlülükten, • Ahlâkî bir hükümden önce, fiilî bir giyim unsurunu ifade eder. Dolayısıyla başörtüsü: • Tek başına “iffet”, • Ya da “tesettür” anlamına gelmez. Aynı örtü, farklı toplumlarda: • İklimsel, • Kültürel, • Sınıfsal anlamlar taşıyabilir. İslam Öncesi Arap Toplumunda Kadının Konumu a) Kabile Temelli ve Ataerkil Yapı İslam öncesi Arap toplumunda kadın: • Bağımsız bir birey değil, • Kabile ve erkek üzerinden tanımlanan bir varlık olarak görülüyordu. Hukuk, güvenlik ve itibar: • Kadının şahsına değil, • Ait olduğu erkek grubuna bağlıydı. b) Kamusal Alanda Korunmasızlık Kadınlar: • Özellikle kamusal alanda, • Taciz ve sözlü sataşmaya açık durumdaydı. Bu durum, örtünmeye dair ayetlerin Medine bağlamını anlamak açısından önemlidir. c) Özgür Kadın – Cariye Ayrımı Toplumda kadınlar: • Özgür kadınlar • Cariyeler kadınlar olarak sınıfsal biçimde ayrılıyordu. Bu ayrım: • Hukukla sınırlı değildi, • Kıyafet ve dış görünüş üzerinden de okunuyordu. Özgür kadınların kullandığı bazı örtüler: • “Saygınlık” ve “aidiyet” göstergesi olurken, cariyeler bu sembollerden bilinçli olarak yoksun bırakılıyordu. Böylece giyim: • Ahlâkın değil, • Sınıfsal ayrımın dili hâline gelmişti. İslam Öncesi Araplarda Başörtüsü Var mıydı? Evet, vardı. Başörtüsü: • İslam’la ortaya çıkmış bir uygulama değildir. • Kur’an’ın muhatap olduğu toplum, baş örtüsüne yabancı değildi. Kadınlar, himâr adı verilen örtüyü kullanıyordu. Himâr ve Humur Nedir? • Himâr (خمار): Baş bölgesine alınan örtü • Humur (خُمُر): Himâr kelimesinin çoğulu Kökü: خ م ر (ḫ-m-r) → örtmek, kapatmak Kur’an’da Nur 31. ayette geçer: “Humurlarını göğüslerinin üzerine vursunlar…” Bu ifade şunu gösterir: • Örtü zaten vardır, • Ayet yeni bir giysi icat etmez, • Mevcut örtünün kullanım biçimini düzenler. İslam Öncesi Himâr Nasıl Kullanılıyordu? Kullanım Amacı; • Dinî veya ahlâkî bir zorunluluk değildi, • Güneşten, sıcaktan ve tozdan korunma amaçlıydı, • Bazı durumlarda sosyal statü göstergesiydi. Kullanım Biçimi; • Örtü başın arkasına atılırdı, • Saçın bir kısmı örtülür, • Boyun ve göğüs bölgesi açık bırakılırdı. Bu durum: • Klasik Arap şiirlerinde, • Dönemin tasvirlerinde açıkça görülür. Himârın varlığı, onun “tesettür” olduğu anlamına gelmez. Arapça Metin (Göğüs / Cüyup Tasviri) Ömer b. Ebî Rebîa (ö. 93/712) وَأَبْدَتْ لَنَا عَنْ جِيدِهَا وَجُيُوبِهَا فَقُلْتُ لَهَا هَذَا الَّذِي كُنْتُ أَطْلُبُ Türkçe anlam: Boynunu ve göğüs açıklığını bize gösterdi, Ben de dedim ki: “İşte aradığım manzara buydu.” • جُيُوبِهَا (cüyûbihâ) kelimesi: o giysinin göğüs açıklığını / yaka oyuntusunu ifade eder, o Kur’an’daki Nur 31’de geçen “الجيوب” kelimesiyle aynı kelimedir. • Bu beyit: o Göğüs ve boyun bölgesinin örtülmediğini, o Bunun şiirde estetik/erotik bir tasvir unsuru olarak kullanıldığını açık biçimde gösterir. Klasik Arap şiiri, Kur’an’ın hitap ettiği toplumsal gerçekliği açıkça yansıtır. “Cüyûb” (göğüs açıklığı) kelimesi, yalnızca Kur’an’da değil, dönemin şiirinde de kadının boyun ve göğüs bölgesinin açık olduğunu anlatmak için kullanılmaktadır. Bu durum, Nur 31. ayetin mevcut bir giyim tarzına müdahale ettiğini, sıfırdan bir örtünme icat etmediğini göstermektedir. İslam Öncesi Tesettür Anlayışı Var mıydı? İslâm’dan önce bugünkü anlamda ahlâk merkezli bir tesettür anlayışı yoktu. • Kadın bedeni kamusal alanda sergilenebilir bir meta olarak kabul ediliyordu, • Erkek bakışı sorgulanmıyordu, • Dolayısıyla taciz olağanlaştırılmıştı. Bundan dolayı tesettür: • Ahlâkî değil, • Sınıfsal ve aidiyet temelli bir göstergedir. Kur’an Ne Yaptı? Neyi Değiştirdi? Kur’an: • Başörtüsünü yasaklamadı, • Yeni bir örtü icat etmedi, • Mevcut pratiği ahlâkî bir hedefe bağladı. Kur’an, giyimi sınıfsal ayrımın dili olmaktan çıkarıp, kamusal alanda kadının onurunu ve güvenliğini koruyan ahlâkî bir güvenceye dönüştürmeyi amaçladı. Nasıl yaptı bunu: a) Nur Suresi 30–31 Önce erkeklere: Bakışlarını kontrol etmeleri emredildi. “Mümin erkeklere söyle: Bakışlarını sakınsınlar ve iffetlerini korusunlar. Bu, onlar için daha arındırıcıdır. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarından haberdardır. Mümin kadınlara da söyle: Bakışlarını sakınsınlar, iffetlerini korusunlar; kendiliğinden görünen kısmı dışında ziynetlerini açmasınlar; örtülerini (humurlarını) göğüslerinin üzerine vursunlar. Ziynetlerini; kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, kocalarının oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınlar, ellerinin altında bulunanlar, kadınlara ilgi duymayan hizmetçiler veya kadınların mahrem yerlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birlikte Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.” Dikkat edilirse, örtünmeye dair düzenleme, erkeklere yönelik bakış ve iffet sorumluluğundan sonra gelmekte; ahlâkî yükümlülük tek taraflı değil, karşılıklı olarak kurulmaktadır. Sonra kadınlara döndü Allah ve onlardan: • Mevcut örtülerini göğüslerini kapatacak şekilde kullanmaları istedi. Çünkü sorun: • Başın açık olması değil, • Göğsün açık olmasıydı. Nur suresinin 31. ayeti, başörtüsünü emreden bir metin değil; mevcut örtüyü, kamusal alanda göğüs açıklığını kapatacak şekilde ahlâkî bir amaca yönlendiren düzenlemedir. b) Ahzab Suresi 59 • Medine’de kadınlar tacize uğruyordu, • “Cariye sandık” bahanesi yaygındı. Cilbâb: • Kamusal alanda tanınma, • Korunma amaçlı bir toplumsal güvenlik önlemidir. Ahzâb Suresi 59. Ayet (33/59) Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle: Dış örtülerini (cilbâblarını) üzerlerine alsınlar. Bu, onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Ayet, kadınların kamusal alanda tanınmasını ve korunmasını hedefleyen bir düzenleme getirir; amaç, ahlâkî üstünlük değil, incitilmenin ve tacizin önlenmesidir. Cilbâb (جلباب), Arapçada kadının ev dışında giydiği dış giysi / üst örtü anlamına gelir. Himâr gibi başa özgü bir örtü değil; elbisenin üzerine alınan, bedeni dıştan örten ve kamusal görünümü düzenleyen daha geniş bir giysidir. Ahzâb 59’daki “cilbâblarını üzerlerine alsınlar” ifadesi, bu giysinin dışarı çıkarken kullanılmasını anlatır. Ayetin gerekçesi de açıkça verilir: “tanınmaları ve incitilmemeleri” için. Bu yüzden cilbâb, şekli sabit bir kıyafet modeli olmaktan çok, kamusal alanda koruyucu/önleyici işlev gören bir dış örtü anlamı taşır. Cilbâb, başa özgü bir örtü değildir; baştan ayaklara kadar uzanabilen, kişinin kamusal alanda dış görünümünü düzenleyen bir giysidir. Bu yönüyle cilbâb, himâr gibi doğrudan başla ilişkili bir örtüden farklıdır ve daha çok kamusal alan–özel alan ayrımına işaret eder. Ahzâb Suresi 59. ayette geçen “cilbâblarını üzerlerine alsınlar” ifadesi, bu giysinin ev dışına çıkarken kullanılan bir örtü olduğunu açıkça gösterir. Ayetin dilinde dikkat çeken husus, cilbâbın nasıl bir şekle sahip olması gerektiğinden ziyade, hangi amaçla kullanıldığıdır. Nitekim ayetin gerekçesi de doğrudan verilmiştir: “Bu, onların tanınıp incitilmemeleri için daha uygundur.” Bu ifade, cilbâbın ahlâkî bir üstünlük sembolü değil; kamusal alanda koruyucu ve önleyici bir işlev taşıdığını ortaya koyar. Dolayısıyla cilbâb, Kur’an bağlamında: • belirli bir kıyafet modeli değil, • zamana ve kültüre sabitlenmiş bir şekil de değil, • kamusal alanda güvenliği ve tanınırlığı sağlayan işlevsel bir dış giysidir. Bu yönüyle cilbâb kavramı, Kur’an’ın örtünmeye yaklaşımının şekil merkezli değil, amaç ve bağlam merkezli olduğunu gösteren en açık örneklerden biridir. Hadislerde Dönemin Algısı Hz. Âişe rivayeti: “Ensar kadınları ayet inince örtülerini alıp göğüslerini kapattılar.” Bu rivayet: • Örtünün zaten var olduğunu, • Ayetle birlikte yeni bir ahlâkî anlam kazandığını gösterir. Kur’an’ın Hedefi Nedir? Kur’an’ın hedefi: • Kadının bedenini kontrol etmek değil, • Kamusal alanda: o İffeti, o Güvenliği, o İnsan onurunu korumaktır. Örtünme: • Amaç değil, • Araçtır. Soru: Bütün bu açıklamalardan sonra buradan “başörtüsü farzdır” hükmü çıkar mı? • Ayetler bağlama cevap verir, • Evrensel olan: ahlâkî ilkedir, • Uygulama biçimi tarihsel şartlara bağlıdır. Bu nedenle: • Tek tip kıyafet, • Evrensel ve zamansız bir başörtüsü formu çıkarma iddiası, metnin maksadını aşar. Bitirirken kavramları tekrar hatırlayalım. Nur Suresi 31. ayette geçen humur kelimesi, himârın çoğuludur ve köken olarak “örtmek, kapatmak, gizlemek” anlamlarına gelen خ م ر (ḫ-m-r) fiilinden türemiştir. Bu kök, nesnenin kendisinden ziyade örtme işlevine işaret eder. Himâr, Arap dilinde baş bölgesine alınan bir örtüyü ifade eder; ancak kelime, başın örtülmesini emreden normatif bir kavram değildir. Ayetin dilinden anlaşıldığı üzere humur, muhatapların zaten kullandığı bir örtüdür. Kur’an burada yeni bir giysi tanımlamaz; mevcut olan örtünün beden üzerindeki kullanım yönünü düzenler. Ayetin devamında geçen cüyûb kelimesi, caybın çoğuludur. cayb, klasik Arapçada elbisenin yaka açıklığını, boyun ve göğüs bölgesindeki oyuk kısmı ifade eder. Kelimenin kökü “yarmak, açmak” anlamına gelir ve bu kullanım, giysinin özellikle göğüs aralığını açıkta bırakan kısmına işaret eder. “Humurlarını cüyûblarının üzerine vursunlar” ifadesi, örtünün baştan ziyade göğüs açıklığını kapatacak biçimde kullanılması gerektiğini gösterir. Bu bağlam, İslam öncesi Arap toplumunda başta örtü bulunmasına rağmen boyun ve göğüs bölgesinin açık bırakıldığı giyim tarzıyla doğrudan örtüşmektedir. Ayetin müdahale ettiği nokta, saç ya da baş değil; kamusal alanda göğüs bölgesinin açıkta kalmasıdır. Aynı ayette geçen ziynet kavramı ise “süs, güzellik, cazibe unsuru” anlamına gelir. Ziynet, Arap dilinde yalnızca takı veya aksesuarı değil, bu süslerin bulunduğu beden bölgelerini de kapsayan bir anlam alanına sahiptir. Küpe kulağı, kolye boynu, halhal ayak bileğini çağrıştırır; dolayısıyla ziynet, bedenle birlikte düşünülen bir kavramdır. Ayette ziynetin tamamen yasaklanması değil, kamusal alandaki görünürlüğünün sınırlandırılması söz konusudur. Ziynetin kimlere gösterilebileceği ayrıntılı biçimde sayılarak, düzenlemenin ahlâkî ve sosyal bağlamı netleştirilmiştir. Bu üç kavram birlikte okunduğunda ayetin merkezinde saçın ya da başın değil, kamusal alanda mahremiyetin ve ahlâkî güvenliğin bulunduğu görülür. Humur, zaten var olan bir örtüyü; cüyûb, açık bırakılan göğüs bölgesini; ziynet ise kamusal alanda sınırlandırılması hedeflenen cazibe unsurlarını ifade eder. Kur’an’ın müdahalesi, kıyafeti şekilsel bir zorunluluk hâline getirmekten çok, mevcut giyim pratiğini ahlâkî bir hedefe yönlendirmek şeklinde anlaşılmalıdır. Sonuç Nur Suresi 31. ayette geçen humur, kadının zaten kullandığı baş örtüsünü ifade eder ve ayette bu örtünün göğüs açıklığını kapatacak şekilde kullanılması istenir; düzenleme bedenin belirli bir bölgesine yöneliktir ve mahremiyetin kamusal alanda nasıl korunacağına dair ahlâkî bir çerçeve çizer. Ahzâb Suresi 59. ayette geçen cilbâb ise başa özgü bir örtü değil, ev dışına çıkarken elbisenin üzerine alınan dış giysidir; amacı kadının kamusal alanda tanınmasını ve incitilmemesini sağlamaktır. Bu iki kavram birlikte okunduğunda Kur’an’ın, tek tip bir kıyafet dayatmaktan ziyade, mevcut giyim unsurlarını mahremiyet ve güvenlik hedefiyle yeniden düzenlediği görülür: humur daha çok bedenin mahrem bölgelerinin görünürlüğünü sınırlarken, cilbâb kamusal alanda koruyucu ve ayırt edici bir işlev görür. Kur’an: • Başörtüsünü icat etmemiş, • Var olan pratiği ahlâkî, bilinçli ve koruyucu bir ilkeye dönüştürmüştür. Tesettür: • Bir kıyafet meselesi değil, • Toplumsal adalet, güvenlik ve ahlâk meselesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder