HAFTANIN HUTBESİ
Camiler: Sadece Namaz Mekânı mı, Yoksa Bir Medeniyet Ocağı mı?
Aziz Müminler,
Bir toplumun geleceği, sadece sahip olduğu maddî imkânlarla değil; o imkânları hangi amaç için, hangi bilinçle ve hangi ahlâkla kullandığıyla şekillenir. Camiler de bu bilinç ve ahlâkın en önemli taşıyıcılarıdır. Ne var ki bugün camilerimizi yalnızca namaz kılınan, görev saatleriyle sınırlı, duvarları içinde hayatın bütününe dokunmayan mekânlar hâline getirirsek; sadece binaları ayakta tutmuş, ruhu ihmal etmiş oluruz.
Tarih bize şunu açıkça gösterir: Camiler, İslam medeniyetinde sadece ibadet alanları değil; ilmin, eğitimin, istişarenin, sosyal dayanışmanın ve insan yetiştirmenin merkezleri olmuştur. Medine’de Mescid-i Nebevî, bir okuldu, bir meclisti, bir sosyal merkezdi, bir devlet aklıydı. Bugün sorulması gereken soru şudur: Biz camilerimizi bu misyona ne kadar yaklaştırabiliyoruz?
Bu soru sadece dinî bir mesele değildir; aynı zamanda kültürel, toplumsal ve medeniyetle ilgili bir sorudur. Çünkü insan yetiştirmeyen ibadet mekânları, zamanla hayattan kopar; hayattan kopan din dili ise gençlere ulaşamaz.
Aziz Müminler,
Camiler ve mescitler, sadece namaz kılınan mekânlar değildir. Eğer biz camileri yalnızca secde edilen, çocuklara yalnızca “yüzünden Kur’an” okutulan ve birkaç fıkhî bilginin tekrarlandığı yerler hâline indirgersek, geleceğimizi kendi ellerimizle karartmış oluruz.
Kur’an bize camiyi nasıl tarif eder?
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ
“Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar eder.”
(Tevbe, 9/18)
Buradaki „imar”, sadece duvar dikmek değildir. İnsan yetiştirmektir. Ahlâk, bilinç, istikamet ve sorumluluk inşa etmektir. Camiler Geleceğe Hazırlık Merkezleri Olmalıdır
Kardeşlerim,
Almanya’daki camilerin görevi, sadece namaz kıldırmak olamaz.
Çocuklarımıza yalnızca “namaz hocası bilgisi” vermek yetmez.
Kız ve erkek öğrenciler geleceğe hazırlanmalıdır.
Evliliğe hazırlık kursları açılmalıdır.
Türk mutfağının eşsiz kültürü için yemek kursları yapılmalıdır.
Meslek seçimi konusunda yönlendirme yapılmalıdır.
Üniversiteye gidecek gençlere, hangi alanda, neden okumaları gerektiği anlatılmalıdır.
Üniversitede okuyan abilerle, ablalarla gençler bir araya getirilmeli, tecrübe aktarımı sağlanmalıdır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur: “Hepiniz birer çobansınız ve hepiniz sürünüzden sorumlusunuz.” (Buhârî, Ahkâm 1; Müslim, İmâre 20)
Gençler bizim sorumluluğumuda olan insanlardır. Onları başıboş bırakırsak, hesabını Allah’a veremeyiz.
Aziz Cemaat,
Önce Almanya Tanınmalıdır.
Almanya’da yaşayan genç, önce yaşadığı ülkeyi tanımalıdır.
Bu bir tehlike değil, zarurettir.
Weimar ve Wittenberg başlangıç noktaları olmalıdır.
Hristiyanlığın tüm mezhep ve tarihsel versiyonları gençlere tanıtılmalıdır.
Bu konuda kiliselerle ve Hristiyan kurumlarla iş birliği yapılmalıdır.
İncil’de şöyle yazar:
“Ihr sollt die Wahrheit erkennen, und die Wahrheit wird euch frei machen.”
“Gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak.” (Johannes 8,32)
Biz hakikatten korkmayız.
Bilgiden korkan Müslüman, özgüvenini kaybetmiş Müslümandır. Gençlerimize Alman Kültürü Tanıtılmalıdır
Kardeşlerim,
Gençlerimize Almanya’nın:
* mimarisini,
* felsefesini,
* edebiyatını,
* sanatını,
* musikisini
tanıtmazsak, bu toplumla yaşayan değil, sürüklenen bireyler yetiştiririz. Bu amaçla şehir gezileri, kültür programları, müze ziyaretleri yapılmalıdır.
Kur’an bize şöyle emreder:
قُلْ سِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَانْظُرُوا
“De ki: Yeryüzünde dolaşın ve ibret alın.” (En‘âm, 6/11)
Dolaşmak, görmek, anlamak imanı zayıflatmaz; bilakis derinleştirir. Sonra Türkiye ve İslam Kültürü Aynı Paralellikte Tanıtılmalıdır.
Aziz Müminler,
Almanya tanıtıldıktan sonra:
*Türkiye,
*Türk kültürü,
*İslam medeniyeti
aynı ciddiyetle ve paralellikte öğretilmelidir.
Bu işler:
* gezilerle,
* alanında uzman isimlerle,
* periyodik seminer ve sempozyumlarla yapılmalıdır.
Bu işler, “her şeyi ben bilirim” diyen hocaların işi değildir. Bu işler ekip işidir, vizyon işidir, plan işidir. Para Var, Mesele Nerede Kullandığımızdır
Kardeşlerim,
Dini cemaatlerde para vardır.
Ama akıl yoksa, para felakettir.
* Zekât,
* sadaka,
* fidye,
* kurban,
* bağışlar
doğru kullanılırsa, bu projelerin tamamı finanse edilir, üstüne bütçe bile kalır.
Ama biz yıllardır ne yaptık?
* Filistin’e verdik — sonuç ortada.
* Afganistan’a verdik — sonuç ortada.
* Irak’a verdik, Suriye’ye verdik — sonuç ortada.
Ve kendi çocuklarımızın geldiği yer de ortada.
Atasözü gibi bir hakikat söyleyeyim size: Kendi evinde yangın varken, başkasının evini söndürmeye giden; döndüğünde oturacak ev bulamaz. Bu söz serttir ama doğrudur.
Aziz Cemaat,
Camiler“Cami A.Ş.” olmaktan çıkarmalıyız. Aidat toplayan, tabela asan, ama insan yetiştirmeyen kurumların Allah katında bir değeri yoktur. Gençler spor salonu arıyor. Bulamıyor. Müslümanlar yanlış yapıyorlar. Önce camilerde spor alanları kurulmalıdır. Sonra dışarıdaki salonlar gelir. Hatta bu bütçelerle örnek bir hastane bile kurulabilir: „Muslimisches Krankenhaus” Bu bir hayal değil, irade meselesidir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
أَحَبُّ النَّاسِ إِلَى اللَّهِ أَنْفَعُهُمْ لِلنَّاسِ
“Allah’a en sevimli olan insan, insanlara en faydalı olandır.”
(Taberânî, el-Mu‘cemü’l-Evsat)
Son Söz
Aziz Kardeşlerim,
Camilerimizi ya geleceği inşa eden merkezler yaparız, ya da geçmişin nostaljisini yaşayan mekânlar olarak bırakırız.
Unutmayalım: Allah, bir kavmi onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez. (Ra‘d, 13/11)
Allah bizlere akıl, basiret ve cesaret nasip etsin. Acele edelim ve gençlerimizi kaybetmeden önce, mutlaka kendimize gelelim.
Camilerimizi konuşurken aslında geleceğimizi konuşuyoruz. Gençlerimizi konuşurken, yarın Allah’ın huzuruna hangi yüzle çıkacağımızı konuşuyoruz. Çünkü cami, sadece secde edilen bir yer değil; yön gösteren, ufuk açan, insanı hayata hazırlayan bir mektep olmalıdır.
Bu hakikat sadece Kur’an’da değil, diğer kutsal metinlerde de açıkça vurgulanır. İncil’de Hz. İsa (a.s.) şöyle buyurur:
“Bir ev kendi içinde bölünürse ayakta duramaz.” (Markus 3,25)
Camilerimiz ibadetle hayatı, ahlâkla bilgiyi, imanla sorumluluğu birleştiremezse; kendi içinde bölünmüş yapılara dönüşür ve ayakta kalamaz. Yine İncil’de şu uyarı yer alır:
“Çocukları bana getirin, onları engellemeyin.” (Matta 19,14)
Bu ifade, çocuk ve gençlerin ihmal edilmemesi gerektiğini vurgulayan evrensel bir çağrıdır. Gençleri caminin dışına iten değil, caminin merkezine alan bir anlayış; sadece dinî değil, insanî bir zorunluluktur.
Ve yine İncil’de geçen şu söz, sorumluluğumuzu daha da ağırlaştırır:
“Kime çok verilmişse, ondan çok istenir.” (Luka 12,48)
Allah bize imkân verdi, para verdi, insan kaynağı verdi. O hâlde hesap da buna göre olacaktır. İmkânlarımız varken ihmal ettiklerimizin, görmezden geldiklerimizin, “sonra bakarız” dediklerimizin hesabı sorulacaktır.
Sonuç olarak şunu açıkça söyleyelim:
Camilerimizi ya geleceği inşa eden bilinç merkezleri hâline getiririz,
ya da geçmişi anlatıp geleceği kaybeden mekânlar olarak bırakırız.
Bu bir tercih meselesi değil, bir sorumluluk meselesidir. Bugün atılmayan adımların bedelini yarın çocuklarımız ödeyecek. O hâlde gecikmeden; akılla, planla, istişareyle ve cesaretle camilerimizi yeniden düşünmek zorundayız.
Allah bizlere hakikati görme basireti, doğruyu söyleme cesareti ve doğruyu yapma iradesi nasip etsin.
Âmin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder