1 Aralık 2025 Pazartesi
CUMHURU OLMAYAN CUMHURİYET Mİ OLURMUŞ?
CUMHURU OLMAYAN CUMHURİYET Mİ OLURMUŞ?
Rüştü KAM
29.10.2025/Berlim
29 Ekim geldi şehirler yine bayraklarla donatıldı, resmî törenlerde nutuklar atıldı, çocuklar okullarda marşlar söyledi. Ben ise yıllardır aynı sorunun etrafında dolaşıp duruyorum: Neyin bayramını kutluyoruz? Bu sorunun cevabını bilmeden bir şeyi kutlamak bana mantıklı gelmiyor. İçimden de gelmiyor bilmediğim bir şeyi kutlamak, alkışlamak. Bana göre önce “cumhur”a, yani bu ülkenin gerçek sahiplerine bakmak gerekiyor. Onlar ne istiyorlar?
Bir imparatorluğun yıkıntılarından doğdu bu devlet. 23 milyon kilometrekarelik bir coğrafyadan geriye 783.562 km² kaldı; rüzgâr sert esti bu doğru, ama bize yine de umut taşıyan bir yurt bıraktı. Peki sonra? Bu yurdun üzerinde bir ulus-devlet yükseldi ve adına “cumhuriyet” denildi. Kulağa hoş gelen bir söz cumhuriyet:
Cumhurun idaresidemek, yönetimde çoğunluğun, halkın söz sahibi olması demek. Fakat soruyorum: Cumhuru ötekileştirilmiş, dili, dini, musikisi ve hafızası budanmış, değerleri yok edilmiş bir toplumu yöneten idareye cumhuriyet mi denirmiş? Hadi ordan…
O cumhurun değerleri yok edildi. Alfabesi bir gecede değiştirildi; dedesinin mezar taşını okuyamayan torunlar oluştu. Din, anayasal kimlikten sökülürken, inançla devlet arasına kalın duvarlar örüldü. Yıllarca süren tek sesli bir idare —adı ne olursa olsun— cumhurun sesini kıstı. Senin bahsettiğin cumhuriyet kimin cumhuriyetidir, söyler misin?
Mızrak çuvala sığmayınca bir parti daha kuruldu. Bu sefer sandık başka bir kapı aralayınca, darbelerin gölgesinde idam sehpaları kuruldu; bir başbakan ve iki bakan idam edildi. Siz, hangi cumhuriyetten bahsediyorsunuz?
Ezan Türkçeleştirildi; camilerin minarelerinden yükselen ses, toplumun kulaklarına yabancılaştırıldı. Okullarda Türk musikisi yasaklandı; yüzlerce yıllık birikim “cumhurun diye, eskidi” diye bir kenara itildi.
Kur’an okumak, öğrenmek, öğretmek yasaklandı; dinle bağ kurmak bile fişlenme sebebi oldu.
Savunma sanayi konusunda üretmekten söz eden öncü girişimler “zamansız” ya da “sakıncalı” bulundu; göğe uzanacak kanatlar erken budandı, yollara düşecek otomobil tekerleri yerinden söküldü. Ticaret, medeni ve ceza hukukunda “yerli olan”ın sesi bastırıldı; müktesebatımız bir başka dünyanın; Almanya’nın, İsviçre’nin, İtalya’nın aynasında yeniden yazıldı. Senin bahsettiğin cumhuriyet kimin cumhuriyetidir söyler misin?
Cumhuriyetin “kazanımları” deniyor. Allah aşkına, biri bana söylesin: Nedir o kazanım dedikleri şey? Her on yılda bir yapılan darbeler mi? Bu darbelerle her defasında “cumhurun değerleri” biraz daha tırpanlanmadı mı, infaz edilmedi mi? Halkın iradesi “balans ayarı” yapıyoruz diye tankların paletlerinin altında ezilmedi mi? Düşünen, inanan, sorgulayan insan susturulmadı mı? Nedir bu kazanımlar bana söyler misiniz? Neyin cumhuriyetidir bu kutlanan?
Cumhur’u görmeyen, cumhurun inancını, dilini, musikisini, örfünü “gericilik” sayan bir düzenin bayramı mı olurmuş?
“Cumhur” hâlâ ortalıkta yoksa, “cumhuriyet” neyin nesidir?
Kutlamak isteyen elbette kutlasın; bu ülkede herkesin sevincine de acısın na da yer vardır.
Ama ben, yıkıntılar arasından yükselen bu yeni binanın harcına bakınca, gözüm yaşarıyor. Çünkü o harçta sökülmüş alfabenin harfleri, susturulmuş ezanın nefesi, müzikten mahrum bırakılmış çocukların yoksunluğu, darağaçlarının gölgesi var. Bunca acının üstünü konfetiyle örtemeyiz!
Bir bayram, ancak ortak hafızanın ortak sevincine dönüşebilirse bayramdır. Biz ise ortak acılarımızı bile paylaşamaz hâle geldik. “Cumhuriyet” diyorsak, önce cumhurun onurunu, inancını, dilini, kültürünü, emeğini baş tacı etmeliyiz. Devlet, tebaasından vatandaş çıkarırken vatandaşını kendine benzetmeye çalışmaz; onu kendi olduğu gibi kabul eder. Farklılıkları tehdit değil zenginlik sayar. Seçkinin değil, sıradan insanın hikâyesi kıymetlidir; çünkü cumhur onunla başlar.
O yüzden bugün bence sevinmekten önce düşünmek gerek. Geçmişin hatalarıyla yüzleşmeden, “yeni”yi yalnızca eskiyi yok sayarak, eskiye küfrederek kuramayız. Cumhuriyet, bir tabeladan ibaret kalmasın istiyorsak, o tabelanın altında gerçekten milletin nefesini duymalıyız. Cumhuru kaybettiğimiz yerden geri çağırmalıyız. Yasaklarla değil, özgürlüklerle; tek tiplikle değil, çoğulculukla; korkuyla değil, adaletle geri çağırmalıyız...
Belki o gün geldiğinde, 29 Ekim sabahı aynı soruyu kendime sormayacağım. Belki o gün, bu topraklarda kutlama ile yas birbirine karışmayacak; sevinç de, hüzün de hak ettiği yere oturacak.
O vakit, gerçekten hepimizin olan bir bayramı, içim sızlamadan, başım dik, kalbim ferah kutlayacağım. Çünkü cumhur yerini bulduğunda, cumhuriyet de nihayet adını hak etmiş olacak.
Şimdilik ben, kutlama ile yas arasında ince bir çizgide durmayı sürdürürken, bu ülkenin hakiki sahibinin sesi olsun diye aynı cümleyi tekrar ediyorum:
Cumhuru olmayanın cumhuriyeti olmaz. Cumhursuz cumhuriyet mi olurmuş…!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder