1 Aralık 2025 Pazartesi
EGE VE AKDENİZ GEZİSİNDEN 2017
TÜRK EĞİTİM DERNEĞİNİN KÜLTÜR GEZİSNDEN ÖRNEKLER
RÜSTÜ KAM
2017 EGE VE AKDENİZ GEZİSİNDEN
Kız kardeşim Derya’nın Bağbaşı’ndaki evine uzaktan otobüsün camından sadece elle sallayarak annemle vedalaşıyoruz. Cankurtaran yokuşuna tırmanırken bir lahza da olsa şöyle bir daha Denizli’ye göz atıyorum. Elveda Denizli.
Gaydırı gubbak Cemilem
Muğla’ya inen yol, sanki vakti yavaşlatmak için çizilmişti. Önce Tavas sonra da Kale Tavas. Yollar ayağımızın altından geriye doğru akıyordu. Dağlar, uzaktan, öğle güneşi altında için için yanar gibi. Yeşil bir tülün ardından bakılan bir rüya gibiydi manzara. Yol düzgün, rüzgâr yumuşak, hava berraktı. Kaptan Sezgin’in direksiyonu her döndürüşünde taşlar, toprak, ağaçlar bir bütünün parçası gibi hızla yer değiştiriyor, insanın içinde beliren o tatlı sükûnete sessizce eşlik ediyordu.
Rehberimiz Emin Oruç aldı mikrofonu eline ve heyecanlı bir şekilde, Tavas’tan söz etmeye başladı. Sesi birden bire yumuşadı. Yöre ürünlerini sayıyor: Tavas pidesi, Kale biberi, Kızılca leblebisi ve tütünü, Kızılcabölük pekmezi… Etli, peynirli, tahinli pideleri... anlatırken, kelimeleri bile sıcacık kokuyordu. Ardından Kale Tavas biberlerinin methine geçti; “eti boldur,” dedi, “acı ve tatlı diye ayrılır ama her hâliyle merttir, delikanlıdır” dedi.” Közde kabuğu çatlayan, kızartıldığında rengi koyulaşan biberleri anlatırken, yanına sarımsaklı süzme yoğurdu da katıverdi. Dinlerken, insanın karnı değil, hafızası bile acıkıyordu. Bizimse tadına varmaya vaktimiz yoktu; yollar bizi çağırıyordu.
“Dümdüz Tavas ovası, çanak gibi; ne eksen biter.” Ve elbette bu toprakların ozanı Özay Gönlümdür. Iskalayıp geçmek olmazdı. Kaptan Sezgin, “Umman Nine’nin Mektupları”ndan birini seçmiş: “Ey benim umudumun gandili, gözyaşımın mendili… Bi tenem yavrum benim, nasılsın baken, eyi misin len?…”
Denizli’yi dünyaya Özay Gönlüm tanıttı. Bir vakitler “Denizli’yi rezil etti” diye kızanlar oldu; iyi ki varmış. Ondan sonra Denizli bir daha o ayarda ozan yetiştiremedi. Rahmetle anıyorum. Sevgili Özay, sen mezarında rahat uyu; bir gün biri senin Yâren’ine sahip çıkacak, kaldığın yerden türkülerini çalıp çığırmaya devam edecektir. “Gaydırı gubbak cemilem…” öksüz kalmayacaktır.”
Kale Tavas da geride kaldı. Yol, sanki bir an önce denizi görmek istermişçesine aşağı doğru eğiliyordu. Otobüs, çam ormanlarının arasından sessizce süzülürken, her kıvrımda gökyüzü biraz daha açılıyordu. Rehber Emin sustu, konuşma, yerini çam ormanlarından gelen o içimizi ferahlatan kokuya bırakıverdi. O koku, çocukluğumda sobaya atılan reçineli odunlarının kokusuna benziyordu; insanın içini ısıtan, geçmişle bugünü aynı anda hatırlatan bir kokuydu.
Yokuş aşağı inerken “burada mola vereceğiz” anonsunu yaptı Emin. Yokuşun bittiği yerde tekrar eğime geçmeden bir düzlük var. Orada yolun hemen kenarında ormanın içinde bir restoran. Hava tertemizdi; sanki oksijen değil, ışık soluyorduk. Birkaç tahta masa ve tahta sandalye konulmuş oraya. Herkes et çeşitlerinden karışık bir menü sipariş etti. Gözlemeye bakan bile olmadı.
Tabaklar dolusu kırmızı biber, domates, soğan, bir de ağır ağır pişen keçi eti… Dumanlar rüzgârın etkisiyle havaya yükseliyordu. Özenle doğranarak tabağa sıra sıra dizilmiş köy domatesi, yan tarafta süzme keçi yoğurdu sofrayı dengeliyordu. Yufka ile servis ediliyor. İsteyen dürüm yapıyor, isteyen lokma lokma yiyor. Üzerine içilen tavşan kanı deminde olan ÇAYKUR çayı ise yemeğin değil de yolun duası gibiydi. İçen bir daha içiyordu…
Sonrası bir sessizlik… Otobüs yokuş aşağı kendi hâline bırakılmış, motorun uğultusu çamların hışırtısına karışmıştı. Kimse konuşmuyordu. Yemekten sonra bir rehavet çökmüştü. Yollar kıvrıldı, ışık değişti, birden tabelalar görünmeye başladı: Muğla.
Emin, yine mikrofonda. “Birazdan Gökova ayağımızın altında kalacak. Seyretmeye doyamayacağınız bir manzara ile karşılaşacaksınız. Orada kartpostal tadında fotoğraflar çekileceğiz."
MUĞLA
Muğla’dayız. Üniversite kampüsünün yakınlarında otobüsün de karnını doyurmamız gerekiyormuş. Onlar pompaya yaklaşırken, gruba da İhtiyaç molası verildi. Şehir turu rotamızda yoktu zaten.
Akyaka’ya gideceğiz.1050 rakımdan saat farkıyla sıfır noktasına ineceğiz. Öncesinde Gökova Körfezi’ni fotoğraflayacağız. Evet yaptık o işi. Topluca çekildiğimiz anı fotoğrafından sonra herkes, eşiyle sevgilisiyle fotoğraflar çekilmeye devam etti. Hem de fazlasıyla. Mavi ile yeşilin birleştiği bir körfez burası. Seyrine doymak mümkün değil. Eminin düdüğü bu sefer toplanmamıza yetmedi. Ama o çalmaya devam etti.
Akyaka – Azmak Çayı
Azmak Çayı süslenmiş püslenmiş, gelin gibi takmış takıştırmış bizi bekliyordu. Gecikme sebebimizin körfezin fotoğraflanması olunca bağışladı bizi. „Halk dilinde “su kaynağı” anlamındaki Azmak’ın suları, Torosların batı uzantısı Sakar yamaçlarındaki kaynaklardan beslenir. Berraklığı olağanüstü. Sodalı su, Akyaka’nın doğusundan başlayıp yaklaşık 2 km akarak Gökova Körfezi’ne dökülür; kimi yerde derinlik 8 metreyi bulur.“
Yarım saatlik tekne turu için kayıklara bindik. Doğanın renk uyumu ve suyun berraklığı baş döndürücüydü; sekiz metre aşağıdaki taşların rengi, yosunların salınımı, sazların kökleri bile seçiliyordu. Ördekler, kazlar, balıklar…
Suyun en derin yerine gelince kaptan tekneyi durdurdu hem yakından bakıp hem fotoğraf çekelim diye. Kıyıda birbirinin omzuna başını koymuş yanak yanağa gençler… Aşkını ilan etmek için Azmak kıyısından daha güzel yer mi olurmuş…Onlar da bulamamışlar zaten. İşte oradalar, o ağacın altında. Ördekler ve kurbağalar da onlara inat suyun akışına doğru sesleriyle cilveleşerek yüzüyorlar.
Akyaka adeta doğal bir akvaryum. Su samurundan deniz kaplumbağasına kadar birçok tür yaşıyor; kimi tropikal iklim bitkileri de var orada. Türkiye’de az yerde bulunan benekli tatlı su kaplumbağası da var burada. Nesli tehlikede olan su samuru ve su tavuğu da. Antik kentlerden ve “Yedi Kilise” yolculuğundan sonra Azmak’la bambaşka bir âleme açıldık.
Türkiye’m, güzelim güzel vatanım benim; sen bu kadar güzel ve alımlı olursan elbette sana asılan çok olacaktır…Ama biz seni kimselere yar etmeyiz…Sen rahat olasın...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder