“Şâri’i
Kerim’in şahadetine göre, insanı halden düşürecek derecede büyük meşakkati olan
oruç, ibadet değil aksine günahtır. Oruca
büyük güçlükle dayananların bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermeleri gerekir.
Yani, orucu takatle, yalnız güçlükle ve zahmetle yerine getirebilenlere oruç
farz değil, bilakis orucun yerine fidye vermek farz olur. Buradaki ‘yutikûne’
cümlesinin manası güçlükle, zahmetle ve meşakkatle eda edebilenler demektir.” Musa
Carullah Bigiyev; Uzun Günlerde oruç, s.136)
Orucun farziyeti ile ilgili ayetler
şöyledir: “Ey iman edenler! Oruç sizden
önce gelip geçmiş ümmetlere sayılı günlerde olmak üzere farz kılındığı gibi
size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa
(tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu
kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri
yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü
olarak hayır yaparsa, bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz oruç
tutmanız sizin için daha hayırlıdır. Ramazan ayı, insanlara yol gösterici,
doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın
indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç
tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca)
başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık,
Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir... Sabahın beyaz ipliği, siyah
ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu
tamamlayın...” (Bakara 183-187)
Görüldüğü gibi, “Ey iman edenler!
Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz
kılındı.” ayetlerinde orucun ayı ve günlerinin sayısı tayin edilmemiş. Bütün
insanlara farz kılındığının altı özellikle çizilmiş. Daha sonraki ayetlerde
ruhsatlara geçilmiş. İnsanların iradelerini terbiye ve ahlaklarını arındırma maslahatı
öne çıkarılmış.
Sonraki ayetlerde, en etkili biçimde
birlik olunması gerektiği vurgulanmış ve bu vesilesiyle gerçek bir İslâm anlayışının tesis edilmesi istenmiş,
ayrıca orucun hem ayı hem de günleri belirlenmiştir: “Ramazan ayı, insanlara
yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak
Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda
oruç tutsun.”
Oruç hakkındaki bilgi iki ayrı hitapla bizlere ulaşmıştır. Hitabın birinde
orucun ayı bellidir, Ramazan’ın sayı ile belirlenebildiği yerlerde
geçerlidir, diğerinde ise
belli değildir. “ Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi günahlardan
korunmanız için sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç farz kılındı…” demek,
Ramazan’ın sayı ile belirlenemediği yerlerde bu ayet müstakil olarak,
Ramazan’ın sayı ile belirlenebildiği yerlerde ise diğer ayetle birlikte hükmünü
icra eder. Kur’an’ın mucize olması böyle olur. Kur’an yeryüzünde bulunan
yerleri ve her zaman bulunabilecek durumları kapsar. Bakara suresi 185’de şöyle
buyrulur.” Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden
ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan
ayını idrak edenler onda oruç tutsun…” İdrak kavramının altını çizmek gerekir.
Gün 24 saattir. 12 saati gündüz 12 saati gecedir. Normal olan budur.
Tefsirciler, “Birinci hitapta Allah
mücmel (kapalı) bir ifade kullanmış ikinci hitapta da bu ifadeyi detaylandırmıştır
”derler ve “Bu şekilde bir ifadenin kullanılması Kur’an’ın mucize olmasındandır.”
Açıklamasını yaparlar. Bütün zamanları, mekânları, insanları, durumları ilmiyle
kuşatan Allah’ın kitabı hakkında böyle bir ifade yeterli olmaz. O halde basit
yorumları seslendirmektense sükût etmek daha iyidir. Ya Allah’ın hikmetine ve
kuşatmasına uygun bir yorum ya da edep dairesinde sükût gibi iki şeyden biri
yapılmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Allah konuştuğunda
hayır söyleyip mükâfat kazanan ya da sükût edip selamette kalan kişiye merhamet
etmiştir.” (Buhari, Edeb 31,85)
Kur’an’ı Kerim’de orucun ayını tayin
eden ve tayin etmeyen iki farklı ayet inmesinin iki hikmeti vardır. Birincisi müstakil
maslahatı dikkate alma hikmetidir. Diğeri ise, Ramazan orucunu eda etmenin
imkânsız olduğu durumlarda orucun hükümlerini açıklayıp yeryüzünün her tarafını
ve mevsimlerin bütün ihtimallerini hitabın genel ifadesine katma hikmetidir.
Bunu gerekli kılan mazeretler, mesela; gündüzleri haftalar ve aylar kadar uzun
ve de geceleri aydınlık olan yerlerde, bölgenin özelliği dolayısıyla veya
tahammül edilemeyecek kadar soğuk ya da sıcak olan zamanlarda zamanın özelliği
sebebiyle Ramazan orucu eda edilemez ise, o takdirde “sayılı günler”
hitabı muhkem nas olmak üzere hükmünü icra eder. Bu durumda orucun zamanı ve
süresi takdir edilir.
Bu yorum tefsircilerin yorumlarından
daha iyi olsa gerektir. Yeryüzünde, gündüzleri haftalar ve aylar kadar uzun,
geceleri ise aydınlık olan yerler veya tahammül edilemeyecek kadar soğuk ve
sıcak zamanlar elbette vardır. Tefsircilerin açıklamalarına göre Allah’ın bu
gibi yerleri ve böyle zamanları tamamen görmezlikten gelmiş olması gerekir; bu
durumda Allah yaratıklarına karşı eşit mesafede durmamış olur. Veya oradaki insanlara kaldıramayacakları
ağır bir yük yüklemiş olur; bu durumda Allah zalim olur. Veya yarattığı o
bölgenin özelliğini unutmuş olur ki; Allah noksan sıfatlardan münezzehtir. Veya
o bölgelerde oruç için gerekli şartlar oluşmadığı için orucun farz olmaması
gerekir ki; bu durumda da Kur’an’ın kapsayıcılığı kalkar. Oysa Kur’an kapsayıcılığı
olan bir kitaptır.
Fakat bizim yorumumuza göre bu gibi
yerler böyle zamanlar birinci hitabın açık ifadesi altına girer. O bölgelerde
yaşayan insanlar orucun zamanını ve süresini kendileri belirleyeceklerdir. O
zaman Allah bu gibi yerleri görmezden gelmiş ve oralarda yaşayan/ yaşayabilecek
insanları ihmal etmemiş olur.
Tefsircilerin
görüşlerine katılacak olursak, Kur’an’ı Kerim’in “Şafağın beyaz ipliği siyah iplikten sizce
ayırt edilinceye kadar yiyiniz, içiniz sonra da orucu geceye kadar tamamlayınız”
ayetinde İslâm şeriatı için gerekli olan genellik, kapsayıcılık düşünülemez. Zira
yaz günlerine tesadüf eden Ramazan’da geceleri aydınlık yahut gündüzleri,
haftalar ve aylar kadar uzun yörelerde bu ayet-i kerime tamamıyla hükümsüz
kalır: Çünkü böyle yerlerde “beyaz iplik, siyah iplik” “fecir ve -gece” gibi şeyler bulunmamaktadır. Buna
ilâveten her Ramazan ayı yeryüzünün bazı yerlerine göre devamlı aydınlık, bazı
yerlerin de ise devamlı olarak karanlık olur.
Bu durumda İslâmiyet’in
büyük rükünlerinden biri olan orucun farziyeti
yeryüzünün çoğu bölgelerinde kalkar.
Tamamen hükümsüz olur. Dolayısıyla, ilmiyle bütün yerleri, bütün zamanları,
bütün insanları ve halleri ihâta eden/kuşatan Allah’ın indirdiği Kitap kusurlu olur.
Oysa Kur’ân-ı Kerim'de kusur bulunmaz.
Allah
gündüzünde ve gecesinde muntazamlık bulunmayan yerlerdeki insanlara orucu farz
kılar mı? Yolculuktaki ufak tefek sıkıntılardan dolayı orucun kazaya
bırakılmasını tavsiye eden Allah, işindeki sıkıntılardan dolayı fidye
verilmesini tavsiye eden Allah, gündüzleri uzun olan yerlerde yaşayan insanlara
Ramazan orucunu farz kılar mı? Kolaylık ilkesi üzerine kurulmuş olan İslamiyet’in
şanına bu ayrımcılık yakışır mı?
Buna göre olsa
gerektir ki Kur’ân-ı Kerim, “Ramazan ayıdır ki, insanlara
doğru yolu gösteren, hidâyeti ve doğruyla eğriyi birbirinden ayırıp açıklayan
bir rehber olmak üzere Kur’an işte bu ayda inmiştir.” ayetinin sonunda “Onu
oruçla geçiriniz” gibi genellik ve belirlilik ifade den bir kelime
kullanmamıştır. Bunun yerine Kur’an ,” Sizden kim bu ayı idrak ederse o ayda
oruç tutsun” gibi günleri ve ayları normal olan yerlerde yaşayan insanlara
mahsus bir hitabı tercih etmiştir.” Gece ve gündüzü sıkıntılı
olan yerlerde ayı idrak etmek mümkün olmaz.
Bu idrak baş gözüyle görmekten ibaret bir idrak değildir. Bizzat o
bölgelerde ikamet etmektir. Ve ayın tümünde o yerde ikamet etmeye devam
etmektir.
İlim adamlarından Görüşler:
Süleyman Ateş
“Kur'ân-ı Kerîm'de
oruç tutulması emredilen gün, normal namaz vakitlerinin olduğu bölgelere mahsustur.
Yüce Allah, normal bölgelere göre hükmünü bildirmiş, normal şartların dışında
kalan konuları, Müslümanların içtihatlarına bırakmıştır.”
Böyle uzun yerlerde
ve özellikle kutup bölgelerinde oruç, ya Kur'ân'ın indiği kent olan Mekke
saatine veya o bölgeye en yakın olan normal vakitlerin cereyan ettiği ülkeye
kıyasen tutulur. Kutup bölgelerinde namazlar da belirlenecek saatlerde kılınır.”(Süleyman
Ateş Yeni İslam ilmihali/ Reşid Rıza-Menar Tefsir)
Molla Hüsrev /Şeyh-ül İslâm (15.asırda yaşamış)
„Vakitleri normal
teşekkül etmeyen yerlerde oruca saat ile başlanır ve saat ile bozulur. Gündüzü
böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, şehirdeki Müslümanların
zamanına uyularak oruç tutulur.“ (Dürer-ül-Hükkâm fî Şerh-i Gurer-il-Ahkâm )
Muhammed Hamidullah
Muhammed Hamidullah
(45) derece ile (90)
derece arasındaki bölgelerde güneşe değil, saate göre hareket edilir. Namaz
için böyle olduğu gibi, oruç vs. için de böyledir.“
Peygamberimizden
şöyle bir hadis gelir: "Deccal’ın
bir günü sizin bir seneniz kadar uzun olacaktır.
Sonraki günleri de
beri geldikçe kısalacaktır.“
- Ya Resûlâllah, bir
günü bizim bir senemiz kadar uzun olacağını bildirdiğiniz o günde namazlar
nasıl kılınacaktır? Şöyle cevap vermiştir:
- Takdir olunarak! Yani uzun günün saatleri takdir edilerek. Hesaplanarak.
- Takdir olunarak! Yani uzun günün saatleri takdir edilerek. Hesaplanarak.
Nasıl takdir edilip,
nasıl hesaplanacak?
-En yakın normal vakitli ülkenin takvimi ve saatiyle takdir olunup, hesap edilerek.“ (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20)
-En yakın normal vakitli ülkenin takvimi ve saatiyle takdir olunup, hesap edilerek.“ (Müslim, Kitabu’l-Fiten ve Eşrâtu’s-Sâat, 20)
T.C. Diyanet İşleri başkanlığı
“Normal vakitlerin oluşmadığı dönemlerde namaz ve oruç vakitleri hususunda takdir yöntemine başvurulması kaçınılmazdır. Bazı hadislerde de ifade edildiği gibi vakitlerin oluşmadığı yerlerde "takdir yöntemi" ile ibadet edilmesinde dinen bir sakınca yoktur.“ “(Tarih: 10-11/06/2009 Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı.)
Abdülaziz Bayındır
''Kutuplarda gecelerin karanlık olmayabileceğini gösteren ya da beyaz gecelerin olabileceğini gösteren ayetler var. Mevcut namaz vakitleri anlayışında insanların dinlenmesine imkân verilmiyor. Çalışmalarımız devam ediyor, ancak 1 Ağustos'ta Tromso'da uygulanması gereken oruç vakti imsak için 05.32, iftar için 19.19. Böylece oruç tutulması gereken zaman yaklaşık 14 saat oluyor. Gece de dinlenmek için 10 saat kalıyor.'' „ (Süleymaniye Vakfı)
Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ruşan Abbyasov
''Kutuplarda gecelerin karanlık olmayabileceğini gösteren ya da beyaz gecelerin olabileceğini gösteren ayetler var. Mevcut namaz vakitleri anlayışında insanların dinlenmesine imkân verilmiyor. Çalışmalarımız devam ediyor, ancak 1 Ağustos'ta Tromso'da uygulanması gereken oruç vakti imsak için 05.32, iftar için 19.19. Böylece oruç tutulması gereken zaman yaklaşık 14 saat oluyor. Gece de dinlenmek için 10 saat kalıyor.'' „ (Süleymaniye Vakfı)
Rusya Müftüler Konseyi Başkanı Ruşan Abbyasov
Gündüz vakti ortalaması olan
12 saatin çok üzerinde, yaklaşık 19 ve üzeri saat gündüz vaktinin yaşandığı
bölgelerde oruç, Mekke saat dilimi ve
iftar vakti esas alınarak tutabilir“ (www.topragizbiz.com,
http://ramazan.haber7.com/)
Hayrettin Karaman
Güneşin aylarca
doğmadığı veya batmadığı yerlerde yaşayan müminlerin de dinî eğitime ve sevaba
ihtiyaçları vardır. Bu sebeple ibadetlerini de –tıpkı genel olarak hayatları
gibi– aya ve güneşe göre değil, farazî ve itibarî (sanal) olarak ayarladıkları
günlerine göre yapacaklardır.
Bu şartlarda yaşayan müminlerin uygulayacakları vakit cetveli bakımından âlimlerce iki yol gösterilmiştir: 1. Mekke takvimini uygulamak. 2. Kendilerine en yakın normal bölgenin takvimini uygulamak.
Kıyamet yaklaştığında ve Deccâl çıktığında günün çok uzun olacağını bildirmesi üzerine Hz. Peygamber'e, bu “bir yıl kadar uzun günde” namazları nasıl kılacaklarını soran sahâbîler, “Daha önceki normal günlere göre kılarsınız” cevabını almışlardı. Bu hadis de yukarıdaki çözüme ışık tutmaktadır.“ (Müslim, "Fiten", 110; geniş bilgi için bk. Hayreddin Karaman, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri).
Bu şartlarda yaşayan müminlerin uygulayacakları vakit cetveli bakımından âlimlerce iki yol gösterilmiştir: 1. Mekke takvimini uygulamak. 2. Kendilerine en yakın normal bölgenin takvimini uygulamak.
Kıyamet yaklaştığında ve Deccâl çıktığında günün çok uzun olacağını bildirmesi üzerine Hz. Peygamber'e, bu “bir yıl kadar uzun günde” namazları nasıl kılacaklarını soran sahâbîler, “Daha önceki normal günlere göre kılarsınız” cevabını almışlardı. Bu hadis de yukarıdaki çözüme ışık tutmaktadır.“ (Müslim, "Fiten", 110; geniş bilgi için bk. Hayreddin Karaman, İslâm'ın Işığında Günün Meseleleri).
Şaban Ali
Düzgün
“Kuzey Kutbuna Yakın
Olan Yerlerde Oruç güneş batımının geç saatlere kadar gerçekleşmediği yerlerde
itibari bir güneş batımı tespit edilerek, imsak ve iftar vakti tespiti
yapılabilir. Unutmamak gerekir ki paralel ve meridyenler itibaridir. Öyle bir
şey yoktur ama itibari olarak hesap yapmakta kullanılırlar. Orucun kaç saat
tutulacağı konusunda aynen itibari bir zaman tayini yapılabilir. Güneş batımı,
bir zaman tayinidir, orucu açmanın gerekçesi değildir. Bu tayini ilgili
bölgedeki insanlar yapabilirler. İsterlerse Mekke’ye kıyas yapabilirler,
isterlerse başka bir yere. Bu konuda bütün insanları bağlayan bir fetvaya gerek
de yoktur. Ama ibadetlerde birlik ruhu önemlidir ve fetvânın bu anlamda önemi
vardır. İslâm her coğrafyaya göre ayrı yorumlanır. Ebu Hanife’ye neden kendi
görüşüne göre fetva veriyorsun dediklerinde, şu meşhur sözünü söyler “Bizden
öncekiler adamsa biz de adamız.” (Mocca Dergisi s.24)
Musa Carullah Bigiyev
„Mekke ve Medine’de
en uzun gün 12 saati geçmemektedir. Oysa Ekvator’un kuzeyindeki ülkelerde gün 20
saate kadar uzanmaktadır. Bu ülkelerde yaşayan Müslümanların oruçlarını
Arabistan’a kıyasla ayarlayabilirler.“ Musa Carullah Bigiyev, Uzun Günlerde
Oruç . Doç. Dr. Abdullah Kahraman’ın İz Yayıncılık, İslam klasikleri dizisi:35,
İstanbul, 2009)
İlhami Güler
Bilindiği gibi
Arabistan’da en uzun gün 12 saati geçmemektedir. Oysa ekvatorun kuzeyindeki
ülkelerde gün 20 saate kadar uzanmaktadır. Musa Carullah, Uzun Günlerde
Oruç adlı kitabında bu ülkelerde yaşayan Müslümanların oruçlarını
Arabistan’a kıyasla ayarlayabilecekleri fikrini ileri sürmüştü. Ben de,
günlerin uzun ve en sıcak olduğu yaz aylarına denk gelen Ramazanlarda, tarım,
inşaat, madencilik, endüstri, fırıncılık, lokanta vb. işkollarında, güneş
sıcağının altında veya ateş ısısının karşısında, beden enerjisi ile çalışmak
zorunda olanların Ramazan ayı içinde oruçlarını tutmamaları, bunun yerine
ayette verilen ruhsatlardan ya fidye vermeleri veya başka günlerde oruçlarını
tutabilecekleri kanaatindeyim. Gerekçesine gelince, bu işlerde çalışanlar, terleme
yolu ile yoğun su ve mineral kaybetmektedirler. Bedenden yoğun su kaybı ise
vücutta kanın pıhtılaşmasına, dolaşımın yavaşlamasına sebep olduğu için, kalp
krizi tehlikesi doğurduğu gibi; susuzluk, böbreklerde kalıcı hasarlara
sebebiyet verebilmektedir.
Orucun her otuz yılda
bir yaz aylarına denk gelmesi, bilindiği gibi Arapların kullandıkları “Kameri”
takvimden kaynaklanmaktadır. Bu takvimi Arapların kendileri İslam’dan önce
tercih etmişlerdir. Yoksa Kameri takvim Allah’ın dinî anlamda vaz ettiği bir
şey değildir. Eğer Araplar “Güneş” takvimi kullanıyor olsalardı, Ramazan ayı
bütün yılı dolaşmayacak, hangi mevsimde farz kılındı ise, o mevsimde kalacaktı.
Nitekim kaynaklarda Hz. Muhammed’in (s) sağlığında, orucun farz kılınmasından
sonraki dokuz yıl boyunca Ramazan ayının Bahar mevsimine denk geldiği
bildirilmektedir. Dolayısıyla orucun sıcak mevsimlere denk gelmesi, Allah’ın
insanları böyle anormal bir “meşakkat” durumu ile denediği anlamına gelmez.
Çünkü ayette “Allah, kolaylaştırmayı murad eder, zorlaştırmayı değil”
denmektedir.
Böyle bir ruhsatı
klimalı serin odalarında oturan din bürokratlarının (Diyanet işleri
bürokrat-memurlarının) ve ilahiyatçıların vermesi kolay değildir. Nasreddin
Hoca’nın dediği gibi, damdan düşenin hâlini ancak damdan düşen anlar. İkincisi
de, teologlar, insanların mağduriyet durumlarını düşünmekten ziyade Tanrı’nın
gözüne girmeye çalışırlar. Buna örnek olarak ulemanın, kasten oruç bozan birisi
için ceza olarak 61 günlük “kefaret orucu” icat etmelerini verebiliriz.
Kur’an’da böyle bir ceza hükmü olmadığı halde, bir hadisi gerekçe göstererek,
Hanefiler ve Malikiler Ramazanda kasten yiyip içen ve cinsi münasebette
bulunanın; Şafiler ve Hanbeliler ise sadece cinsi münasebette bulunanın, 61 gün
kefaret orucu tutmasına hükmetmişlerdir. (http://arsiv.taraf.com.tr)
Bayraktar Bayraklı
“Oruç zamanının ve
süresinin tespiti, Güneş yılına göre yapılmalıdır. Bu durumda Uzun günlerde
oruç tutma sıkıntısı kendiliğinden ortadan kalkacaktır.”
Bu çalışmayı Kutlu
Doğum Haftasında Diyanet İşleri başkanlığı yaptı. Artık yılın her mevsiminde
peygamberimizin doğumunu kutlamıyoruz. 1989 dan beri 14-20 Nisan tarihleri arasında kutluyoruz. Bu
konuda da Diyanet işleri Başkanlığı karar alabilir.
Sonuç
Rüştü Kam
1-Kur'an'ı, indiği yerdeki muhatabı nasıl anladıysa önce öyle anlamalıyız. Sonra da bulunduğumuz bölge şartlarında o yöre insanının ihtiyacına cevap verebilecek yorumlarımızla İslâm'ı yaşanabilir bir din haline getirmeliyiz. Bizlerden istenen budur. Din bizim elimizde insanlara sıkıntı verecek bir araç haline değil, insanların sıkıntılarını giderecek İlahi mesaj haline gelmelidir. Oruç Medine'de farz kılınmıştır. Peygamberimiz de ömrü boyunca orucunu Medine’de tutmuştur. Medine gecesi ve gündüzü eşit olan bir zaman ölçüsüne sahiptir. 12+12=24.
2-Gece ve gündüz kavramını Medine'dekiler tanıma uygun, yaşam standartlarına uygun olarak tam manasıyla anlamışlardır. Bu şu demektir: Oruç zamanı 12 saattir. Çünkü gün 12 saat gece ve 12 saat gündüzden ibarettir. İmsak vaktini bir saat geriye çekersek oruç süresi 13 saat olur. Öyleyse oruç ibadetinin süresi 13 saattir. Dünyanın neresinde olursanız olun ölçü ve süre böyle olmalıdır. Öyleyse bu sürenin başlangıç ve bitişi de takdir ile tespit edilerek oruç tutulur.
3- Oruç aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir. Oruç bir disiplindir. Belirlenen o süre içinde nefsin disipline edilmesidir. Helallere ulaşma yasaklanmıştır bu sürede. Oruç ayetinin sonunda "umulur ki korunursunuz" uyarısı vardır. Korunulacak olan şeyler bellidir. Yalandan, iftiraya, kalp kırmaya, cimrilikten, ihtikâra ve israfa kadar ne kadar toplum menfaatine aykırı davranış varsa onların hepsinden korunulacaktır. İşte oruç tutmak böyle bir şeydir.
4-Aslında oruç kendi başına ibadet değildir. İnsanlar aç kaldıkları için sevap almazlar, aç kaldıkları için ceza da almazlar. Oruç, yukarıda zikrettiğim ibadetlerin ön şartıdır sanki. Sevap ve ceza o ibadetlerin yapılıp yapılmayışıyla ilgilidir.
5- Müslümanlara bazı coğrafi bölgeler avantaj sağlarken, bazı coğrafi bölgeler dezavantaj olmamalıdır. Allah her bölgedeki Müslümana eşit mesafede durmalıdır. En doğrusunu Sahibimiz bilir.
6- Ben böylece görevimi hakkıyla yaptığım kanaatindeyim. Bana ufuklarını açtığım, ibadetlerini huzurla yapmalarına yardımcı olduğum için dua edenler var. Onlara teşekkür ederim. Bana kızanlara, hoş olmayan sözler söyleyenlere de hoşgörü ile yaklaşır, onlar için Mevla’ma duacı olurum. Allah’ım bilmiyorlar, bilselerdi böyle yapmazlardı, sen onlara hidayet nasip eyle, ekletmeleri için onlara yardım et derim.
Rüştü Kam
1-Kur'an'ı, indiği yerdeki muhatabı nasıl anladıysa önce öyle anlamalıyız. Sonra da bulunduğumuz bölge şartlarında o yöre insanının ihtiyacına cevap verebilecek yorumlarımızla İslâm'ı yaşanabilir bir din haline getirmeliyiz. Bizlerden istenen budur. Din bizim elimizde insanlara sıkıntı verecek bir araç haline değil, insanların sıkıntılarını giderecek İlahi mesaj haline gelmelidir. Oruç Medine'de farz kılınmıştır. Peygamberimiz de ömrü boyunca orucunu Medine’de tutmuştur. Medine gecesi ve gündüzü eşit olan bir zaman ölçüsüne sahiptir. 12+12=24.
2-Gece ve gündüz kavramını Medine'dekiler tanıma uygun, yaşam standartlarına uygun olarak tam manasıyla anlamışlardır. Bu şu demektir: Oruç zamanı 12 saattir. Çünkü gün 12 saat gece ve 12 saat gündüzden ibarettir. İmsak vaktini bir saat geriye çekersek oruç süresi 13 saat olur. Öyleyse oruç ibadetinin süresi 13 saattir. Dünyanın neresinde olursanız olun ölçü ve süre böyle olmalıdır. Öyleyse bu sürenin başlangıç ve bitişi de takdir ile tespit edilerek oruç tutulur.
3- Oruç aç ve susuz kalmaktan ibaret değildir. Oruç bir disiplindir. Belirlenen o süre içinde nefsin disipline edilmesidir. Helallere ulaşma yasaklanmıştır bu sürede. Oruç ayetinin sonunda "umulur ki korunursunuz" uyarısı vardır. Korunulacak olan şeyler bellidir. Yalandan, iftiraya, kalp kırmaya, cimrilikten, ihtikâra ve israfa kadar ne kadar toplum menfaatine aykırı davranış varsa onların hepsinden korunulacaktır. İşte oruç tutmak böyle bir şeydir.
4-Aslında oruç kendi başına ibadet değildir. İnsanlar aç kaldıkları için sevap almazlar, aç kaldıkları için ceza da almazlar. Oruç, yukarıda zikrettiğim ibadetlerin ön şartıdır sanki. Sevap ve ceza o ibadetlerin yapılıp yapılmayışıyla ilgilidir.
5- Müslümanlara bazı coğrafi bölgeler avantaj sağlarken, bazı coğrafi bölgeler dezavantaj olmamalıdır. Allah her bölgedeki Müslümana eşit mesafede durmalıdır. En doğrusunu Sahibimiz bilir.
6- Ben böylece görevimi hakkıyla yaptığım kanaatindeyim. Bana ufuklarını açtığım, ibadetlerini huzurla yapmalarına yardımcı olduğum için dua edenler var. Onlara teşekkür ederim. Bana kızanlara, hoş olmayan sözler söyleyenlere de hoşgörü ile yaklaşır, onlar için Mevla’ma duacı olurum. Allah’ım bilmiyorlar, bilselerdi böyle yapmazlardı, sen onlara hidayet nasip eyle, ekletmeleri için onlara yardım et derim.
Selam ve dua ile