YETKİLİ
MAKAMLAR TARAFSIZ OLMALI VE ALMANYA’DA KURULMUŞ OLAN İSLÂMÎ ÖRGÜTLER DE YENİDEN
YAPILANMALIDIR
Rüştü Kam
30.03.2011
Bir İslâm Konferansı daha sona erdi. İslâm
Konferansları’nın İçişleri Bakanlarının başkanlığında toplanması bu
toplantılara gölge düşürüyor. İçişleri
bakanlıkları güvenlikten sorumlu bakanlıklardır. İslâm Konferansı’nın
güvenlikle alakasının olmaması gerekir. Bu şekildeki organizasyonlar uzlaşmacı
değil, kavgacı bir ortamın oluşmasına vesile olabilir. Müslümanların
düşüncelerinde terörist muamelesi yapılıyormuş gibi bir izlenimin uyanması,
müslümanları yaralar. Güven ortamı oluşmaz. İçişleri bakanlarının elinde sopa vardır. Gül yoktur, güvercin yoktur,
zeytin dalı yoktur. Bu toplantıların Eğitim bakanlığının başkanlığında
toplanması güven ortamının oluşması açısından daha faydalı olacaktır.
Müslümanların konumu güvenlik açısından değil de din eğitimi açısından ele
alınmalı ve değerlendirilmelidir. Bu toplantılarda müslümanlar kendilerini
potansiyel suçlu değil de, Cumhurbaşkanımız
Wullf’un ve Berlin’de Hükümet Eden Belediye Başkanımız\Başbakanımız Wowereit’ın da dediği gibi Almanya’nın
bir gerçeği olarak görmeye başlarlarsa ve sorunların çözümünde kendilerine
görev düştüğüne inanırlarsa, gerçekten sorunlar birer birer çözülecektir.
Samimiyet ve
güven esastır
Ayrıca toplantıya çağrılanların da din ile, dini cemaatlarla alakalı olmayışı
İslâmi kuruluşların mensuplarını derinden yaralamaktadır. Toplantıya davet
edilen bazı çatı kuruluşlarının üyeleri arasında bir cami yoktur, din hizmeti veren bir dernek yoktur. Dahası,
İslâm dini ile fazla alâkası olmayan, Kur’an’ı istifade edilmesi gereken bir
kitap olarak görmeyen kişilerin de bu toplantılarda taraf olarak bulunması aynı
şekilde İslâmi hizmet veren kuruluşları yaralamaktadır.
Adına İslâm Konferansı denilen bu toplantılara İslâmi
duyarlılığı fazla olmayan insanları davet ederek, mütedeyyin müslümanların
yaşamlarını düzenleyici kararlar almak çözüme yönelik adımların atılmaması
anlamına gelmektedir.
İslâm bir dinin adıdır. Bu din vahye dayalı olan son
dindir. Bundan sonra peygamber de gelmeyecektir, din de. Müslümanların
inandıkları Kitap’ta böyle yazar. Müslümanlar da böyle inanır.
Sorun varsa eğer, bu sorun nerededir, dinde mi,
dinin Kitabında mı, yoksa O
dinin mensuplarında mıdır?
İslâmî bilgisi
ve duyarlılığı olmayan insanları, İslâm dîni konusunda danışman olarak İslâm
Konferansı adı altında yapılan toplantılara davet etmek, mesleği kaportacılık
olan insanları inşaat konusunda danışman olarak kabul etmeye benzer. Onların
verdiği bilgilerle yapılan binalar yarın
birer birer çökmeye başlarsa bu çöküşten herkes zarar görecektir.
Müslüman terör
yapmaz
Müslümanlar 50 yıldan beri Almanya’da yaşamaktadır.
Almanya’nın en küçük yerleşim birimlerinden tutun da büyük şehirlerine
varıncaya kadar müslümanlar Alman tolumuyla içiçe yaşamaktadır. Bu güne kadar
kaç tane müslüman sadece inancından dolayı terör eyleminde bulunmuştur, kaç
tane müslüman kutsalı adına savaş çığırtkanlığı yapmıştır? Kaç tane müslüman
hristiyanları rencide edici, aşağılayıcı tavırlar içine girerek cephe
oluşturmuştur? Müslümanları eleştirirken biraz insaflı olmak lazım. Bazı fevri
davranışları, gelenekle ilgili, örfle ilgili, töre ile ilgili bazı meseleleri
bahane ederek müslümanların potansiyel birer suçlu gibi topluma takdim
edilmeleri doğru değildir, yanlıştır, yaralayıcıdır, rencide edicidir.
Müslümanlara
gelince
Müslümanlar da kendi davranışlarını elbette gözden
geçirmelidirler. Dinleriyle barışık olmalıdırlar. Adlarının müslüman adı
olması, toplumda müslüman olarak bilinmeleri demek ki yetmiyor. “Ben de
müslümanım, sen benim kalbime bak, benim dedem ve babamda müslüman, hacı “v.s
gibi kelimerin arkasına sığınılarak gerçek müslüman olunmuyormuş demek ki.
Müslümanlığı yaşamak gerekiyormuş demek ki... Kur’an’ın sesine kulak vermek
gerekiyormuş demek ki...
İslâm, Kur’an çerçevesinin dışına çıkarılarak yaşanmıyor
demek ki...İslâm sosuyla hazırlanan menülerden gerçek İslâm’ın tadı alınmıyor
demek ki...
İslâm Konseyi
Bu durumda daha dikkatli davranmak gereklidir. Değişik
isimler altında oluşturulan kurumlar, güven ortamının oluşması açısından Alman
Devleti’nin ilgili kurumlarını rahatsız ediyor olabilir. Bu durumda Almanya’da
“İslam
Konseyi”ni oluşturmak gerekir. Adı ne olursa olsun, hangi meşrebe dahil
olursa olsun ben müslümanım diyen herkes konsey şemsiyesi altında
toplanmalıdır. Resmi makamlar da böylece muhatap olarak bu konseyi tanıyacak
onlarla meselelerini konuşacaktır. Müslümanların birlikte haraket etmeleri
güven ortamının oluşması açısından faydalı olacaktır. Bu konsey sorunların
çözümünde devletin ilgili kurumlarına
yardımcı olunması açısından önemli bir
yapılanmadır.
Öte yandan, Müslümanlar bugün dünyada ve özellikle de
halkı müslüman olan ülkelerde olup bitenleri görmezlikten gelerek, hiçbirşey
olmuyormuş gibi davranamazlar. Halkı müslüman olan Arap ve Afrika ülkelerindeki son olaylar özgürlük arayışın
da gelinen son noktayı göstermektedir.
Müslümanların
yeniden yapılanmaları gerekir
Hele Avrupa ülkelerinde yaşayan müslümanların, mezhep ve
meşrep endişelerini bir kenara bırakarak
hızlı bir şekilde hareket ederek, Avrupa’nın şartlarını da göz önünde
bulundurarak ve de demokrasinin içinde kalarak, tez elden yeniden yapılanmaları
gerekir. Geçmişten devralınan yapılanmalar bugünün müslümanlarına faydalı
olamadığı gibi, içinde yaşanılan toplumun fertlerine de gördüğümüz kadarıyla
korku veriyor. Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan müslümanlar geçmişte buraları
imar eden insanlardır. Şimdi de geleceklerini aynı gayret ve fedakarlıkla
şekillendirebilirler.
Neler
yapılmalıdır diye bakarsak
Müslümanlar, hem düşünce planında, hem de öze yönelik
değişiklikler planında, köklü bir yapılanma içine girmelidirler. Doğal olarak
müslümanların hem söylem, hem de kurumsal organizasyon olarak durumlarını yeniden gözden geçirmeleri gerekir. Bu
konularda adım atacak cesur ve
sorumluluk taşıyan iyi niyetli dini bilen ve Kur’an’a saygılı olan ehil yöneticilere, toplum mühendislerine ihtiyaç
vardır.
Yeniden yapılanma gereklidir ama, yeniden yapılanmanın bedeli de vardır,
yeniden yapılanmanın şartları ağırdır, yeniden yapılanma fedakarlık ister,
yeniden yapılanma ehliyet ister, yeniden yapılanma zamana ve şartlara göre
tecditler ister:
Çünkü, yeniden yapılanma, mümkün olduğu kadar ön
yargılardan uzak, yeterli birikime ve analiz gücüne sahip kişilerin
öncülüğünde, tabanın sesini de dinleyerek, mevcut kaynaklar tespit edilerek
yapılmalıdır.
Yeniden yapılanma sürecinde, bulundukları makamları
kendine ait ve kurumu da kendisiyle özdeşleşmiş gören bazı kişilerin, bu
süreçten rahatsız olup, makam, mevki ve menfaat telaşıyla ciddi sorunlar ve
engeller çıkarabileceği gözardı edilmemelidir. Bu kişilerin, kendi
menfaatlerini, müslümanların menfaati
gibi takdim etmeleri her zaman mümkündür.
Yeniden
yapılanmada şeffaflık esas alınmalıdır. Takiyeci mantıkla
yapılanma olmaz. Böyle bir mantık,
yapılan bütün olumlu icraatlara rağmen güveni zedeler. Müslümanların, bilhassa
müslümanları temsil eden şahısların içeride söyledikleri ve yaptıklarıyla
dışarıda söyledikleri ve yaptıkları örtüşmelidir, uyum içinde olmalıdır ki
beklenilen güven oluşabilsin.
Katılımcı şûrâ
prensibi
Katılımcı şûra prensibi doğru bir ifadedir. Sorun bu
anlayışın doğru olarak uygulamaya konulmamasındadır. Bu prensip, bütün işleviyle
birlikte titizlikle uygulanmalıdır, yani şûra toplantılarında istişare heyetine
rağmen karar alınmamalıdır. Peygamber efendimizin ''Ümmetim yanlışta ittifak
etmez'' buyruğu dikkate alınmalıdır. Sahibimizin de “Aklınızı çalıstırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım“ buyruğu,
şûrâ kararlarında tüm boyutlarıyla geçerli olmalıdır.
Muhatap olmak
İslam yerinden yönetimi esas alır ve güdümlü idareye
karşı tavır koyar. Doğru olan da budur. Buradan hareketle her müslüman
kuruluşun kendi tüzüğüyle ve adıyla varlığını sürdürmesi icabeder.
Müslüman kuruluşlar her bölge de federasyonlar kurarak
varlıklarını sürdürebilirler. Bu federasyonlar da “İslam Konseyi”nin üyesi
olarak birlik içindeki yerini almalıdır. Böylece ilgili kurumların istediği
birlik oluşacak ve muhatap bulmakta sıkıntı çekmeyeceklerdir.
Eğitim birliği
sağlanmalı
Müslümanlar yaygın ve örgün eğitime ağırlık
vermelidirler. Müslümanlar arasında eğitim birliği sağlanmalıdır. Müslümanlar
arasındaki birliğin, beraberliğin oluşması doğru bir eğitime bağlıdır. Din
eğitiminde Kur’an esas alınarak müfredat hazırlanmalıdır.
İnternet
ve radyonun eğitim amaçlı olarak kullanılması
Eğitim birliğini sağlamak için, böyle bir çalışma
gereklidir, ancak bu pahalı bir çalışmadır. Müslümanlar arasındaki yorum
uyumunu sağlayacak profesyonel, ciddi
bir dergi ve gazete de çıkarılabilir, radyo da kurulabilir veya bu araçlara
sahip kişi ve kurumlarla menfaat birliği yapılabilir.
Yeni
bir İlmihal çalışması
Müslümanların
yapması gereken işlerin başında gelen en önemli çalışma “İlmihal” çalışması
olmalıdır. Mutlaka 'Yeni bir İlmihal' yazılmalıdır. Avrupa’da yaşayan müslümanların
yaşam şartları farklıdır. Çünkü, Avrupa farklıdır. Avrupa Ehlikitaptır.
Geleneksel din anlayışından kaynaklanan yanlışlarımızdan uzaklaşarak,
insanların dînî anlayışları, Kuran'ın penceresinden hareketle
geliştirilmelidir.
Müslümanlar
içinde yaşadıkları toplumda aydın bir müslüman kimliğiyle yaşayabilecekleri
şekildek donatılmalıdır. Geçmişte yazılan ilmihallerin bugünün insanına ve de
Avrupa’da yaşayan müslümanların ihtiyaçlarına cevap veremediği aşikardır. Hatta
bu ilmihaller Avrupa ülkelerinde sıkıntı bile doğurmaktadır.
Bu İlmihal
Avrupa'nın şartlarını bilen yani Avrupa'yı, Avrupalı'yı, Avrupa'da yaşayan
müslümanları ve onların yaşam şartlarını çok iyi bilen, tanıyan, ön yargısız,
ufku geniş uzman kişiler tarafından
Kur”an esas alınarak hazırlanmalıdır. Bu “İlmihali” Avrupa’da yaşayan din bilginleri
hazırlamalıdır. Arap ülkelerindeki ve Türkiye’deki müslüman alimler
hazırlamamalıdır.
Bu İlmihal,
„Ehl-i Kitap çoğunluk içinde azınlık olarak bulunan müslümanlar İslâm'ı nasıl
yaşamalıdırlar?“ sorusunun, her konuda rahatlatıcı cevabını içeren bir ilmihal
olmalıdır: Yani müslümanların işlerini zorlaştıran değil kolaylaştıran, onların
ellerinden tutan bir ilmihal olmalıdır.
Bu ilmihal bir
mezhebin görüşünü yansıtacak şekilde, mezhep taasuubuyla, meşrep
taassubuyla hazırlanmamalıdır. Kur’an esas alınarak hazırlanmalıdır.
Bazı dînî kavramlar yeniden gözden geçirilmelidir.
Vakıflar
kurulmalıdır
Müslümanların “zekat, fitre, sadaka, bağış ve kurban”
gibi mali badetleri bu vakıfta toplanmalıdır. Toplanan bu sadakalar Almanya’da
harcanmalıdır. Kur’an, yardımların en yakınımızdakilerden başlayarak
verilmesini ister. Müslümanların Almanya’da yapacakları bir o kadar hizmet var
iken Afrika ülkelerine, Asya ülkelerine büyük ölçüde yardım yapamazlar.
Kur’an’ın ruhuna uygun değildir. Kendi evinde yangın varken başkasının evindeki
yangını söndürmeye kimse gitmez, gidemez. Müslümanlar arasında yardımlaşma
elbette olacaktır, ancak bu yardımlaşma Almanya dışında yaşayan müslümanlar
için kırkta bir oranında olmalıdır.
Doğru olan zekatların büyük bölümünün Almanya’da
kalmasıdır. Kurbanların da Almanya’da kesilmesidir, Alman komşularımızla
birlikte paylaşılmasıdır. Sosyal kurumlarla işbirliği yaparak ihtiyaç
sahiplerine ulaştırılmasıdır. Bu durum Allah’ın rızasına daha uygun
olacaktır. Diğer hizmet alanlarında da
aynı hassasiyet gösterilmelidir.
Kurban ve Zekat paralarıyla ihtiyaç duyulan kurumlar
kurulabilir. Okul, gazete, dergi, cami ve araştırma merkezi gibi müslümanları
bilgi olarak besleyen, donatan kurumlar kurulabilir.
Mesela:
1- Üniversite öğrencilerine burs verilebilir: Bu
alan müslümanların üzerinde hassasiyetle durması gereken bir çalışma alanı
olmalıdır. Kadro elamanlarını yetiştiremeyen bir topluluk başarısızlığa
mahkumdur. Hasbelkader ilk öğretim okullarından mezun olmuş veya sonradan
meslek yapmış, imkanları ölçüsünde İslâmi teşkilatlar içinde hizmete devam eden
gönüllülerle, müslümanlar uzun vadede
hizmetlerine devam edemezler.
Üniversitelerde okuyan öğrenciler desteklenmelidir.
Yeterli miktarda burs verilerek
desteklenmelidir. Doktora yapanlar daha çok desteklenmelidir. Bu
vesileyle gelecekte teşkilatlar ehil imsanların eline teslim edilmiş olacaktır.
2-İhtiyaç
duyulan yerlere minareli camiler yapılabilir: Müslümanlar
fabrika binalarından, arka binalardan, bodrumlardan kurtarılmalıdır. Bodrumdaki
dine kimse itibar etmez. Bodrumdaki dinin mensubuna da kimse gereken değeri
vermez.
3- Gazete,
dergi, radyo ve televizyon kurulabilir: Böylece
müslümanlar arasında eğitim birliği sağlanacak ve hem de eğitim seviyeleri yükselecektir.
4- İslâm’ı
tanıtım amaçlı konferaslar ve paneller düzenlenebilir: Ancak bu
konferanslar Kur’an esas alarak hazırlanmalıdır. Mezhep ve meşrep taasubuyla
hazırlanmamalıdır.
5- İslam
araştırma enstitüleri ve okulları açılabilir: Araştırma
enstitüleri müslümanların geleceğinin sağlam temeller üzerine oturması için
gerekli olan bir kurumdur. Bu enstitülerinin araştırmalarının sonuçları
müslümanlarla sürekli paylaşılmalıdır. İlk okuldan liseye kadar özel okullar
açılmalıdır. Bu okullar da bir mezhep ve meşrep taassubundan uzak Kur’an
merkezli din eğitimi yapılmalıdır.
6- Çocuk
yuvaları açılabilir: Çocuk yuvaları çocuğun eğitimi açısından
fevkalade önemlidir. Dil eğitimi açısından, görgü kuralları açısından ve hem de
temel dini bilgiler açısından fevkalade önemlidir.
7- Gençlik
merkezleri açılabilir: Gençlerin kötü alışkanlıklardan uzak
tutulması için gerekli olan gençlik merkezleri açılmalıdır. Bu merkezlerde
sportif faaliyetler, müzik eğitimi, tiyatro eğitimi verilebilir. Meslekî
yönlendirme yapılabilir.
8- İlk
öğretimdeki öğrencilerin başarılarının artması için okul öğrencilerini
destekleme kursları açılabilir: Bu kurslar çocukların okullardaki
başarılarının artırılması için gerekli olan kurslardır. Bu kurslar veli ve okul
işbirliği ile desteklenebilir.
9-
Kütüphaneler açılabilir: Bu kütüphanelerde Kur’an merkezli din
kitapları bulundurulmalıdır. Aynı zamanda okuma akşamları düzenlenerek
müslümanların bilgi seviyeleri yükseltirlmelidir.
Eleman
yetiştirmek
Müslümanların, teşkilatlarına elaman yetiştirmek gibi bir
lüksü olmamalı, vasıflı insan yetiştirmek gibi bir derdi olmalıdır. Böylece
yetişen vasıflı elemanlar içinden, doğal seyrinde ihtiyaç duyulan birim ve
konularda eleman seçmek daha kolay ve mantıklı olacaktır.
Seçilen bu elemanların müslümanların amaçları
doğrultusunda bilgilendirilecekleri ve belirli becerileri elde edebilecekleri
enstitüler açılarak istenilen vasıflarla donatılmış personel elde edilebilir.
Müslümanlar yetiştirdiklerii insanların vasıflı olmasına özen gösterirlerse,
sözkonusu şahıslar her yerde faaliyetlerini sürdürebilirler. Bu konuda bilhasa
iş adamlarına önemli görevler düşmektedir. İş adamlarımız yetişmiş elaman
aramamalıdır, elaman yetiştirmelidir.
İrşad
faaliyetleri
Çuurlu bir müslüman yetiştirmek özlemiyle çalışan
müslümanlar, önlerine hedef olarak irşad
faliyetlerini ve nafile ibadetleri koymamalıdır. Böyle yapılırsa müslümanlarda
ruhbanlığa doğru bir kayma olur. İslâm eğitiminde nafile ibadetlerin yeri
bellidir. Adı üstünde o ibadetin adı nafiledir. Yani boş zaman ibadetidir.
'İnsanlara hizmet etmek (Cihad) gibi ulvi bir davası olan
insanların başka şeyleri yapmaya zamanı kalmaz'
İmamların
eğitiminin gözden geçirilmesi
Camilerde hizmet veren din görevlilerimize gerekli olan
saygı ve hürmet kendilerinden esirgenmemelidir. En az bilgili olan imam bile,-
madem onun arkasında namaz kılıyor ona tabi oluyoruz- hürmete layık
büyüğümüz, önderimiz olarak baş tacı edilmelidir, tahsildar ve garson olarak
kullanılmamalıdır. Onlar, ulema mı, Umera mı? sıralamasında birinci sırada
olmalıdırlar. Geçim kaygısıyla, başkana ve idare heyetine veya cemaatın önde
gelenlerine yağ çekmek mecburiyetinde bırakılan imamın ne kendisine ne de
başkasına faydası olur.
Donanım
konusuna gelince; imamlara ilk önce ülke
lisanını öğrenme konusunda yardımcı olunmalı, teşkilat imkanları lisan öğrenimi
için seferber edilmelidir. Lisan öğenimine parelel olarak hutbeler en azından
iki lisanda okunmalıdır. Alt yapısı olan gençler imkanlar
zorlanarak yukarıda sözünü ettiğim enstitülerde belirli periyodlarla ehil
kişilerin gözetiminde eğitime tabi
tutularak yetiştirilmelidir.
Din
İşleri Yüksek Kurulu (DİYK)oluşturulmalıdır
Müslümanlar
kendi dini problemini kendileri çözmelidir. Bu iş için, ehil olan din
alimlerinden oluşan bir din kurulu oluşturulmalıdır. Ancak her iki kurulun fetvaları da bağlayıcı
değil tavsiye niteliğinde olmalıdır. Ve aynı şekide başka konularda da DİYK
benzeri kurullar oluşturularak en azından hedef kitlenin günlük dini
problemlerine neşter vurulmalıdır. Yani sadece dini alanda değil bunun yanısıra
sosyal, kültürel ve hukuki alanlarda da benzeri kurullar oluşturulmalıdır.
Müslim
ve Gayri Müslim Göçmen kuruluşlarla işbirliği..
Bu tür faaliyetler uzman eleman işidir, nitelikli eleman
ister, cemaat, tarikat, meşrep fanatizminden uzak olmayı gerektirir, özveri
ister. Diyalog hep bana düşüncesiyle kurulmaz, biraz sana biraz da bana
anlayışıyla kurulur.
Hele 11 Eylülden sonra, müslümanlar dışarda olup
bitenlere bîgâne kalarak, müslümanlığı cazibe merkezi haline getiremezler.
Dini cemaatlarla olan ilişkiler de aynı şekilde cemaat,
tarikat ve meşrep fanatizminden uzaklaşarak kurulabilir.
Müslümanlar
Ehl-i Kitapla olan ilişkilerini Kur’an
ve Sünnet çizgisine oturtmalıdırlar. Günümüzde dünyadan başka bir hayatı gerçek
kabul etmeyen modern insanlara nispetle, Ehl-i Kitab'ın müslümanlığa yakın olan
inançlarını dikkate alıp onlarla olan hukukun bu temelde oluşturulması gerekir.
Camilerimizin
fizik mekanları yeniden gözden
geçirilmelidir
„Camiler yeniden gözden geçirilmelidir. Mümkünse arka
binalarda, bodrum katlarda, birinci ve ikinci katlarda ibadet yapma yerine, ihtiyaca göre şehrin mekezi yerlerine
minareli camiler inşa edilmelidir.
İçine giren insanlarımızın manevi bir atmosfere bürünebilmelerini
sağlayacak ortam oluşturulmalıdır. Böylece İslam medeniyetinin merkezini teşkil
eden camiler Avrupa'da da işlerlik kazanabilir.
Estetik ve
temizliğe önem verilmelidir. Çorap kokusundan, tuvalet kokusundan dolayı huşu
içinde ibadet yapılamayan camilerimiz var. Secdeye inince burnumuzun direği
sızlıyor. Bu faaliyetlerin denetlenmesi için her bölgede bir murakıb heyeti
kurulabilir.
Bu konularda, bölgeler
kendi yerel yönetimleriyle ilişkiye girebilirler. Samimiyete ve güvene
dayalı iyi niyetli çalışmalarla sorunlar mutlaka çözülecektir.
Takiye yaparak:
-„Ben ondan değilim de“,
-„İşte karşılıklı menfaat birlikteliğimiz var da“,
-„Aslında o kötü, ben daha iyiyim de“ gibi, çelişkili,
iftiraya ve kıskançlığa dayalı tutarsız ifadelerle güven ortamı oluşturulamaz.
Oluşturuluyor gibi görünse bile bir gün ipler kopuverir. Şeffaflık esastır.
Şeffaf olmayan müslümanlara Allah münafık der...Allah Münfıkların şerrinden
gerçek müslümanları korusun...
Sonuç
İNFAK Müslüman’ım ve İŞİTTİM İTAAT ETTİM
diyen her Mümin'ın olmazsa olmazıdır..Allah aklını çalıştırmayan
teslimiyetçiler için şöyle der:
“-Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine
suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler:
“Sizi cehenneme ne soktu?
Onlar şöyle derler:
Biz namaz kılanlardan değildik.
Yoksula yedirmezdik.
Batıla dalanlarla birlikte biz de dalardık.
Ceza gününü de yalanlıyorduk.
Nihayet ölüm bize gelip çattı.“
Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda
vermez.
Böyle iken onlara ne oluyor da, öğütten yüz
çeviriyorlar? Onlar sanki aslandan kaçan yaban eşekleridirler.” Müddessir 40-51
“İÇİMİZDEKİ
BEYİNSİZLERİN
YÜZÜNDEN,
BİZLERİ HELAK
EDERMİSİN
ALLAHIM! “ A`raf
suresi 155.âyet