Seçim
sandığı gelecekte hakkımızda verilecek kararların onayının
verildiği yerdir. Çok önemlidir. Şuurlu bir tavır ses
getirebilir. Azınlık konumunda olan topluluklar seçimlerde menfaat
birliği hesabı yaparak sandığa gitmelidirler. Ortak çıkarlar
gözetilmelidir.
Görüyorum
ki, sivil toplum örgütleri "Haydi Seçime" sloganıyla
insanımızı sandığa çağırıyorlar. Çatı kuruluşlarının
başkanları bu çağrıyı birlikte yapıyorlar. Böyle
bir çağrı alkışlanır. Ancak, haydi seçime sloganı kaderimizin
belirlenmesine yetmez. Bu
çağrıyı yapan sivil toplum kuruluşlarının seçmenleri
sandıkta ayrışacaklarsa, partilere bedava taşeronluk*
yapmış olurlar.
Sandığa
kadar getirilen seçmenlerin, menfaat birliği çerçevesinde hareket
etmesi ve bir partiye oy vermeleri gerekir. Önceden pazarlıklar
bile yapılabilir. Yapılan eylemin ses getirmesi bekleniyorsa bu
şarttır. Sandıkta ayrı ayrı partilere oy verilecekse seçmeni
sandığa çağırmanın hiç anlamı yoktur.
İftar
yemeklerinde bir araya gelipte, herkesin kendi partisinin adamını
konuşturmasına benzer ki bu durum, yine gülünç oluruz cümle
aleme. Bize kıskıs güler Alman dostlarımız o zaman. Çünkü
bedava taşeronluk yapmış oluruz.
Bu
durumda şöyle düşünenler bile olabilir: "Acaba bu çağrıyı
el altından partiler mi destekliyor?
...........
*Taşeron:
İşletmenin
ihtiyacı olan bir hizmeti almak üzere, bir firma ile anlaşması
neticesinde bu firmaya istihdam edilen ancak esasen işletmenin
hizmetinde olan işçiye taşeron işçi denir. Kapitalist bakış
açısıyla amaç, her işletmenin kendi ana faaliyet alanında
uzmanlaşmasını, diğer konulara kaynak sarf etmemesini, böylece
maliyetlerin minimize edilmesini sağlamaktır.
Sınıf
mücadelesi açısından ise amaç, hak mücadelesinde işçi
sınıfını bölmektir. Çünkü
farklı patronlara bağlı olan işçiler daha zor
örgütleneceklerdir.
Bir
başka tanımlamayla taşeron; itilendir, kakılandır, en pis
işlerde çalıştırılandır. Asgari maaş alıp oraya buraya
koşturulandır. Bizden
olmayandır, ihtiyaç olmadığı zaman kolayca elden çıkarılandır.
Rüştü Kam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder