Yürüyüşün adı "Berlin Dostluk ve Barış Buluşması.".
Berlin’de hizmet veren çeşitli Türk
sivil toplum kuruluşları düzenledi bu yürüyüşü. Amaç; soykırım
iddialarına karşı Alman kamuoyunu bilgilendirmek ve Türklerin konu ile
alakasını artırmak ve yapılan haksızlıklara karşı onurlu bir duruş
sergilemekti. An der Urania’dan başlayan yürüyüş, Hristiyan Demokrat
Birlik Partisi (CDU) Genel Merkezi’nin ve Zafer Anıtı’nın (Siegessaele)
önünden 17 Haziran Caddesi ile Yitzak-Rabin caddesinin kesiştiği yerde
sona erdi.
Elinde Türk bayrağı olmayan insan
yok gibiydi. Cadde kırmızıya boyanmıştı sanki. "Önce hakikat, sonra
adalet", "Yurtta sulh cihanda sulh", "Tehcir soykırım değildir", "Türk
tarihini karalamaya son", "Soykırım yapmadık vatan savunduk", "Yaşasın
Türkiye", "Parlamento mahkeme değildir”, „Hepimiz Ermeni Değiliz“, „
Hepimiz Azeriyiz“ şeklinde dövizler taşındı, sloganlar atıldı.
Yürüyüşe katılanlar heyecanlıydı.
Ellerindeki bayrakları gururla sallıyorlardı. Onlar biliyorlardı ki,
dedeleri Osmanlı „Soykırım yapmamıştır.“ „Millet-i Sadıka“ dedikleri ve
devletin her kademesinde görev verdikleri, yüzyıllarca birlikte
yaşadıkları Ermeni halkına böyle bir uygulamanın yapılmasının mümkün
olamayacağını/olmadığını biliyorlardı onlar. Başları dikti. Bunun için
gururla yürüdüler Almanya’nın başkenti Berlin’de.
Cumhuriyet kurulalı 92 yıl olmuş.
Tehcir uygulamasının üzerinden 100 yıl geçmiş. Ermeni Diasporası 100
yıldan beri durmamış çalışmış. Kamuoyu oluşturmuş, çeşitli etkinlikler
yapmış, lobiler kumuş, kitaplar yazdırmış, konferanslar düzenlemiş.
Çeşitli ülkelerin kamuoylarını etkileyerek, siyasilerini etkileyerek,
hükümetlerini etkileyerek meclislerinden „Osmanlı İmparatorluğu
Ermenilere soykırım uygulamıştır“ diye kararlar çıkartmış.
Türkiye’nin diplomatlarını
öldürmüşler. İlk olarak, Los Angeles Başkonsolosu Mehmet BAYDAR ve
Konsolos Bahadır DEMİR, 78 yaşındaki Amerikan uyruklu Ermeni Mıgırdıç
Yanıkyan tarafından şehit edilmiş ve böylece dünya ülkelerinin
dikkatini üzerlerine çekmesini bilmişler. Sene 1973. Cinayetten sonra
tutuklanan ve müebbet hapis cezasına çarptırılan Yanıkyan, 31 Aralık
1984 tarihinde af ile serbest bırakılmış...
Bütün bunlar olurken, Türkiye’nin
konu ile ilgili çalışmaları olmuş elbet. İdialara cevap vermiş. Bu
cevaplar ne kadar isabetli olmuş, geldiğimiz noktadan baktığımızda net
olarak görebiliyoruz. Şunu da biliyoruz, Türkiye ne yaparsa yapsın,
Emenileri Osmanlı’ya karşı isyana teşvik edenler, Türkiye’yi suyu
bulandırmakla suçlamaya yine de devam edeceklerdi: Çünkü, Soykırım
suçunun tanımı, ülkemizin de taraf olduğu 1948 tarihli “Birleşmiş
Milletler (BM) Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması
Sözleşmesi’nde çok açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Sözleşmenin altıncı maddesi uyarınca
da, herhangi bir olayın “soykırım” olarak nitelendirilip,
nitelendirilemeyeceğine yalnızca yetkili bir mahkeme karar
verebilecektir. Bu mahkeme, topraklarında soykırım yapıldığı iddia
edilen devletin mahkemesi olabileceği gibi, Roma Tüzüğü uyarınca
oluşturulmuş bir uluslararası ceza mahkemesi de olabilecektir.
Sözleşme maddeleri bu kadar açıkken
ve soykırım kararı alan ülkeler anlaşmaya taraf iken; Papa çıkıp da ilk
soykırımı Osmanlı yapmıştır diyebiliyorsa, demokrasi denilen aygıtı
dünyaya ihraç etmek için silah bile kullanmaktan çekinmeyen Avrupa
ülkelerinin oluşturduğu birliğin başkanı Papa’nın söylediğini
parlamentonun kararı olarak dünyaya ilan edebiliyorsa, sadece
parlamentoların oy çokluğuyla, Türk milleti, dedelerinin işlemediği bir
suçtan dolayı mahkum edilmeye çalışılıyorsa, bunun adı suyu bulandırdın
suçlamasıdır. Dolayısıyla, ifade ve bilimsel araştırma özgürlüğünü
kısıtlama tehdidi içermektedir. Haçlı ve Müslüman çatışmasıdır bunun
adı. Tarih tekerrür ediyor demektir.
Sonuç:
1- Böylesine mesnetsiz bir suçlama
var önümüzde. Bigâne kalınamayacak bir mesele. Bu mesele ile ilgili
1987 de bir yürüyüş yapıldı Berlin’de. O gün tespit edilen rakam 30.000
idi. Yıllar sonra bugün aynı konu ile ilgili bir yürüyüş daha yapıldı,
tespit edilen rakam 7.000 civarında. 1987 deki 3 kişilik olan bir
ailenin, bugün en az 10 kişilik olduğunu düşünürsek. Katılımın en az
60.000 olması gerekirdi.
15.000 - 20.000 olarak verilen
rakamlar abartılı rakamlardır. Kendimizi kandırabiliriz ama Alman
polisini kandıramayız. Alman siyasetçileri bu rakamları bizim
gazetelerden veya derneklerden almıyorlar. Politika üretirken polisten
aldıkları rakamları esas alarak üretiyorlar. 1987 den beri çeşitli
vesilelerle hakkımızda tutulan raporlar ve bu raporlardan elde edilen
sonuş, Türklerin buradaki protesto gücünün 60.000 civarında olabileceği
yönünde olsaydı, Cumhurbaşkanı sayın Gauck Berliner Dom’da o konuşmayı
yapamayacaktı.
2- Yol güzergâhı yanlış seçim olmuş.
23 Nisan grubuyla buluşulacağı tahmini tutmayınca. Atılan sloganlar
ağaçlara, ormana, boş caddeye atılmış oldu. Kendimiz çaldık kendimiz
oynadık.
3- Konuşmacıların seçimi de
isabetsiz olmuş. Yazılanları bile okuyamayan insanlar mesajı ne kadar
yerine ulaştırabilirlerse onlar da o kadar ulaştırabildiler.
4- 1987 den 2015’e gelinceye kadar
geçirilen sürenin geldiğimiz noktadaki sonucundan hareketle, hemen
kollar sıvanmalı, gerekli adımlar atılmalı, STK ler üyelerini
bilinçlendirmek için ne gerekiyorsa onu yapmalı; filmler mi
gösterilecek, konferanslar mı düzenlenecek, fotoğraf sergileri mi
açılacak, geziler mi düzenlenecek, lobiler mi kurulacak… Ne
yapılacaksa...
5- İş Adamları silkinmeli ve
ellerini ceplerine atmalı: Yapılacak etkinliklere destek olmalılar,
hatta etkinlik için STK leri teşvik etmeliler. Dünya devletlerini
etkileyenler 3 milyon nüfuslu Ermenistan değildir. Diaspora’nın iş
adamlarıdır, fikir adamlarıdır, sanatkârlarıdır, şairleridir, din
adamlarıdır.
6- Bizim din adamlarımız ise konu
ile ilgili hutbe bile okumaktan acizler camilerinde. Yürüyüş duyurusunu
bile yarım ağızla yapıyorlar. Dini cemaatler, el ilanlarında isimlerinin
geçmesini bile istemiyorlar -bazıları son anda ismini yazdırmış-.
Katolik dünyasının Papa’sı tüm dünyaya mesaj verirken bizimkiler gölgelerinden korkar haldeler… Kıyamet alameti midir nedir?
Bir ayet mealiyle bitirelim, "Bir toplum, kendini değiştirmedikçe Allah onların durumlarını değiştirmez." (Ra’d: 11)
Rüştü Kam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder