Sevgili Berlinliler,
Almanya’da
yaşıyoruz. Müslüman, Türkiyeli ve yabancı olmaktan kaynaklanan yığınla
problemimiz bulunmakta. Bunların üstesinden gelmek için yetişmiş elemana
ihtiyacımız vardır, bu kişileri yetiştirmek için de maddi kaynağa
ihtiyaç vardır.
Müslümanların elinde mali ibadetler
gibi çok büyük kaynaklar/ imkânlar bulunmaktadır: „Sadaka, zekât, fitre,
fidye, kurban...“ Ramazan ayı bu ibadetlerin yoğun olarak yapıldığı
aydır.
Berlin’de yaşayan Müslümanların
sadakalarını Berlin’de değerlendirmeleri Allah’ın rızasına daha
uygundur: Çünkü Allah şöyle buyurur: „Sadaka vermeye en yakınınızdan
başlayınız.” (Bakara 215)
Bu ayet şöyle anlaşılmalıdır; kendi
evinde yangın olan insan başkasının evindeki yangını söndürmeye gitmez,
gidemez. Giderse döndüğünde kendisi evsiz kalır.
Çocuklarımızın, gençlerimizin çoğu
kimlik bunalımı içindedir. Çocuklarımızın geleceği için onların elinden
tutacak kurumlarımızın olması elzemdir. Yarın keşke dememek için tedbir
almak gerekir. Berlin’in dışına çıkardığımız her kaynak bu keşkelerin
asıl sebebi olabilir.
Örneğin;
-Berlin’de bir araştırma merkezimiz,
-Türkçe dil kursu, tarih bilinci, kültür değerlerimizin sergilendiği enstitü,
-dini eserlerimizi, hikâyelerimizi,
masallarımızı, romanlarımızı, tarih kitaplarımızı tercüme edecek
nitelikli tercüme büroları,
-camiler dışında din eğitimi veren kültür merkezleri,
-Müslümanların kurduğu ve Müslümanların hizmet ettiği hastane,
-öğrencilerimiz için yurtlar, din adamı yetiştirecek okullar ve en önemlisi,
bu kurumları mali açıdan
destekleyecek vakıflarımız yok. Yok, yok, yok! Nasıl olacak da bu
yoklarla kimlikli bir nesil inşa edilecektir?
Allah öbür âlemde bu yokların
hesabını bizden sorsa gerektir. “Çocuklarınızı, yakıtı insanlar ve
taşlar olan Cehennem azabından koruyunuz.” (Tahrîm 6) emri bu konunun
önemini anlatıyor olmalı.
Bu eksiklikleri görenler ve üzerinde
çalışma yapanlar vardır elbet. Bizlere düşen görev onları arayıp bulmak
ve yukarıda saydığım kurumların sırasıyla hayata geçmesi için irade
ortaya koymak ve zekâtlarımızla, sadakalarımızla onlara destek vermek,
onları yönlendirmektir. Sonra da onların takipçisi olmaktır.
Sevgili dostlar,
Emperyalistler önce ülkeleri
vuruyorlar, talan ediyorlar, insanları evsiz- barksız bırakıyorlar, eski
İslâm medeniyetlerini-kültür hazinelerini yok ediyorlar, çocukları
anasız-babasız, anaları-babaları çocuksuz bırakıyorlar; sonra da aç
susuz bıraktıkları, evsiz barksız bıraktıkları o insanlara yardımlar
yapılması için; Müslümanlara insani yardım kuruluşları kurdurtuyorlar.
Bu kuruluşlar da o zavallı
insanların fotoğraflarını izin bile almadan afişlerde, el ilanlarında,
cami panolarında, gazetelerde, televizyonlarda konu mankeni olarak
kullanıyorlar, reklam aracı olarak kullanıyorlar. Böylece duygu sömürüsü
yaparak insani yardım adı altında paralar topluyorlar.
Emperyalistler bir taraftan
ürettikleri silahları satmak için, insanları birbirlerine düşürürken bir
taraftan o ülkelerin kaynaklarını sömürüyorlar, öbür taraftan da aç
bıraktıkları o insanları, Müslümanların yumuşak karınlarını iyi
bildikleri için, yine Müslümanlara havale ediyorlar. Bir taşla birkaç
kuşu birden vuruyorlar. Her iki durumda da kazanan onlar oluyor.
Kaybedenler ise yine Müslümanlar. Hem de ibadet aşkıyla.
O insanları kim evsiz yurtsuz bıraktıysa, aç bıraktıysa, kaynaklarını kim kuruttuysa yardımı onların yapması gerekmez mi?
Yıllardır yardım kuruluşlarına
yardımlar yapılıyor. Hem de küpelere, bileziklere, yüzüklere varıncaya
kadar; ortada halledilen ne vardır? Bu yardımlar sayesinde hangi
Müslüman ülke vatandaşı huzura kavuşmuştur, hangi ülkede silahlar
susmuştur, yardım kuruluşları hangi ülkenin ekonomik sorununu çözmüştür?
O insanlara sıcak para
gönderileceğine, uygun görülen herhangi bir ülkede onlar için kurumlar
kurulsaydı ve ihtiyaç sahipleri oralarda barındırılsaydı, okutulsaydı,
eğitilseydi, tedavi edilseydi, meslek sahibi yapılsaydı da tekrar
ülkelerine gönderilseydi daha isabetli olmaz mıydı?
Sevgili dostlar,
Müslümanlar mali ibadetlerini yerine
getirirken dikkatli olmak zorundadırlar. Müslümanın verdiği sadaka,
yaptığı bağış, kendi geleceği için yatırım olmalıdır. Yatırımlarda
öncelik kendi yaşadığı bölgeye verilmelidir.
Mesela Berlin'de yardım toplayıp da o
yardımları, Berlin/Almanya dışındaki insanların ihtiyacı için sarf
etmek, Almanya'daki ihtiyaç sahiplerini görmezden gelmek olmaz mı?
Sorumsuzluk olmaz mı?
Sevgili dostlar,
Fakirin sadece yemeğe ihtiyacı
yoktur: Oturmak için eve, çalışmak için fabrikaya, iş yerine, tedavi
için hastaneye ihtiyacı vardır, eğitimi için okula ihtiyacı vardır,
üniversiteye ihtiyacı vardır, araştırma enstitülerine ihtiyacı vardır,
gazeteye-dergiye ihtiyacı vardır. Kimlikli bir nesil yetiştirmek için
kültür merkezlerine ihtiyacı vardır.
Bütün bu yoklar ortada dururken, ben
yokum diye alabildiğince yüksek sesle bağırırken, bu yokları
görmezlikten gelmek aymazlık olmaz mı, sorumsuzluk olmaz mı?
Keşkelerimizi çoğaltmamak için
lütfen, bir daha düşünelim. Yüce Mevla’m bizlere yardım edecektir. Yeter
ki isabetli kararlar vererek O’nun rızasına uygun olan işler yapalım.
Selam ve dua ile
Rüştü Kam
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder