Ramazan oldukça
bereketli geçiyor. Camiler teravih namazında istenildiği gibi cemaat doluluğuna
ulaşamamış. Gençler teravih namazına fazla ilgi göstermiyorlar. Gecenin
kısalığı elbette büyük etken. Berlin’de onun üzerinde imsakiye var. Bir
imsakiyenin iftar saati diğerine göre 10 dakika ile 30 dakika farklı olabiliyor.
Sahurlar da oldukça renkli; 01.30’da imsak yapanlar olduğu gibi . 2.00’de 3.00’
te 4.00’te ve 4.33’te imsak yapanlar da var. Kim hangi ölçüye göre bu
farklılıkları ortaya koydu o belli değil. Belli olan şey şu: 10 dakika, 15
dakika 30 dakika arayla oruçlarını açanlar, ilk açana göre orucunu yemiş
sayılıyorlar ki; ikisi aynı saatte oruçlarını açmıyorlar.
1.30’da imsak
yapan kişi 21,5 saat oruç tutuyor. 4.30’da imsak yapan kişi 18. saat oruç
tutuyor. 19 20 saat tutanlar da var. Bu farklılık sadece Berlin için geçerli.
Halimize ağlayacağımıza gülüyoruz. Bir de seninki yanlış benimki doğru kavgası
var. Orucun keyfiyetiyle meşgul olan fazla yok.
Kavga; senin
orucun olmadı benim orucum oldu kavgası, birbirlerini fitnecilikle suçlama
kavgası. Allah, hangilerinin orucunu kabul edecek onu bilmek mümkün değil. Bilinen
şey her bir Müslüman cemaatin kendi orucunun kabul edildiğine, öbürünün
orucunun kabul edilmediğine inanıyor olmalarıdır. Allah bu Müslümanların
başlarındaki hocaları ıslah etsin… Bu yol kesicilerin arkasından sorgulamadan
körü körüne giden cemaate de akıl fikir versin.
Türk Eğitim Derneği (09.06.2017)
Üçüncü haftanın ilk
iftarını Türk Eğitim Derneği’nde (TED) açtık. Bay ve bayanların katıldığı iftar
sofrası fevkalade bereketliydi. Türkiyem Restoran hazırlamış yemekleri. Kuzu
tandır ana yemek. Severek içtiğimiz çorba buğday çorbası. Günün hatibi Martin
Spangenberg. Spangenberg; 5. Emniyet Şubesi, AGIA Müdür yardımcısı. Spangenberg,
Komiser Mehmet Aydın ile birlikte gelmişler iftar sofrasına. AGIA
(Arbeitsgebiet Interkulturelle Aufgaben) Kültürler arası çalışma grubu olarak
göçmen uyruklu derneklerle, kurumlarla, cemaatlerle devamlı temas halinde bulunan
emniyet müdürlüğü içinde bir bölüm. Görevleri Berlin’de suç işleme oranını
azaltmak. Bunun için daha suç işlenmeden önlemler almak.
Spangenberg yaptığı selamlama
konuşmasına şunları söyledi: “Öncelikle davetiniz için teşekkür ederim, Ramazanınız
mübarek olsun. Türk Eğitim Derneği’nin düzenlediği
iftarlara 10 senedir devamlı katılıyoruz, artık bizim ekibimiz için gelenek
haline geldi. Geçen sene aramızda olanların bazıları bugün yok, onları saygıyla
anıyorum. Türk Eğitim Derneği’nin vefat eden başkanı sevgili
dostumuz Ahmet Yumuşak’ı burada rahmetle anıyorum. Vefa duygusu çok önemlidir
ve anlamlı bir şeydir. Biz sayın başkanı ve hatırasını unutmayacağız.
Türk Eğitim Derneği’nin tamamen
yenileniyor olması daha da güzel, çok güzel bir atmosfer olmuş. Yıllardır eğitim
amaçlı çalışmalar yapan ve bünyesinde resmi bir kütüphanesi bulunan, iki dilde
yayınlanan MOCCA dergisini çıkaran bir ilim yuvası burası, örnek bir kurum, burasını
herkesin desteklemesi gerekiyor.
Bu tür davetler karşılıklı
tanışmalara vesile oluyor. Bizlerin ne olursa olsun karşılıklı konuşmaya
ihtiyacımız var. Herkesin aynı düşünceyi savunmasının mümkün olamayacağını
biliyoruz. Buna rağmen insanlar konuşarak sorunlarının üstesinden ancak
gelebilir.
Birbirimizle konuşalım, tartışalım, beraber olalım,
tavla da oynayalım, ama sadece tavla oynamayalım, sonrasında birbirimizle mutlaka
konuşalım, konuşmak önyargıları kaldırır.
Rüştü Hoca’nıza sorular sorun, başka kaynaklardan da
bilgiler alın sonra hocanızı bu bilgilerle tekrar sorgulayın bu bilgilerle onu karşı
karşıya getirin. Bizler çok kötü olaylarla karşılaşıyoruz, konuşmadığımız için
karşılaşıyoruz bu olayların çoğuyla, insan olan herkesi rahatsız edecek olaylar
bunlar. Bir örnek vereyim: “Adamın birisi dini yanlış anlamasından dolayı karısını
döverek hastanelik etmiş, 3 yaşındaki kızının saçlarını da aynı nedenden dolayı
sıfıra vurdurmuş, ‘inançsızlar’ kızımın saçlarına bakmasın“ diye yapmış bunu. Bu
gibi aşırı akımlar var, biz onlarla mücadele ediyoruz, bu gibi konuların
çözümünde sizlere şiddetle ihtiyacımız var, bize yardımcı olmalısınız, bu gibi
meseleleri onlarla konuşmalısınız, birlikte konuşmalıyız.”
Yemekten sonra misafirlerin sorularını da cevaplayan
Spangenberg, bir soru üzerine Kottbusser Tor (Berlin)‘daki uyuşturucu tacirleri
hakkında şunları söyledi: „Evet emniyet olarak çok eksiğimizin olduğunu
biliyoruz. Kottbusser Tor‘daki olayları takip için özel bir ekip kuruldu. Bu
ekibin görevi Kottbusser Tor‘u tekrar yaşanabilir hale getirmek. Tabii ki
polisin yaptığı çalışma halk tarafından fazla görülmüyor.
Polis olarak problemlerimiz var, bunu biliyoruz.
Polis meydana çıkınca ortadan kayboluyorlar, sonrasında geri geliyorlar. Esrar,
eroin satıyorlar, çünkü kısa yoldan daha çok para kazanma imkânları var. Lüks
arabalar kullanıyorlar, markalı ayakkabılar giyiyorlar. Bu Arz - talep meselesi.
Kısa vadeli bir başarı beklentimiz yok, uzun vadeli
olarak bakıyoruz meselelere. Ayrıca hukuk sitemimizde de bazı boşluklar var.
Olayların daha hızlı bir şekilde çözülmesine yardımcı olmuyor sistem. Mesela biz
yakalıyoruz birisini, bakıyoruz bir süre sonra aynı şahıs karşımıza çıkıyor, delil
yetersizliğinden dolayı serbest bırakılmış. Bu kişilerin Alman, Türk, mülteci
olması arasında fark yok. Bazen özel bir işi yaptırmak için dışardan suça
özel adam bile getiriyorlar.
Esnaf şikâyetinde haklıdır, ama polis çözüm makamı
değildir. Çözüm makamı siyasettir, hukuktur. Siyasiler üzerinde baskılar kurun,
bunun için de seçimlere katılın, vekillerinize değişim için baskı yapın. Öyle
oturduğunuz yerden şikâyet etmekle sorunlar çözülmez. Halkın, polis
teşkilatıyla dayanışma içinde çalışması gerekiyor. Birbirimize güvenmemiz
gerekiyor. Biz bugün burada istenilen o güven ortamını oluşturmak için varız.
Komiser Mehmet Topal sizden birisi, buraya onunla birlikte geldik. Herkesin
biraz gözlerini açıp sağına soluna bakması gerekiyor. Eğer komşumuzu üç hafta
boyunca görmediysek, posta kutusu taşıyorsa onu merak etmemiz lazım. İnsanlık
bunu gerektirir.
Her şeyi de polisten devletten beklemeyelim, anne
babalar çocuklarına sahip çıksınlar, gençleri meslek yapmaları için, okumaları
için teşvik etsinler. Herkesin görevini yapması lazım. Sizler de elinizi taşın
altına koyun. Gençlerinizi polislik mesleğine yönlendirin, bize gelsinler onlara
her hususta yardımcı olmaya hazırız.“
BİG Partisi
BIG partisi
değişiklik yapmış. Herkes iftar yemeği veriyor, biz de sahur yemeği verelim
demişler. Mutfak Restoran’da sahur yemeği vermişler, davet ettiler biz de
katıldık. Gençlerin çoğunlukta olduğu bir katılım vardı sahur yemeğinde. Yusuf
Dinç sahur sofrasına özen göstermiş. Omlet, zeytin çeşitleri, peynir çeşitleri,
bal, tereyağı, haşlanmış yumurta, unlu mamüller… Zengin bir sahur sofrası
hazırlanmış. Yanında Rize çayı da olunca kahvaltının keyfi bir başka oldu.
Sıcak bir ortamda
yenildi sahur yemeği. BIG Partisinin Berlin Bölge başkanı İsmet Mısırlıoğlu
yaptığı konuşmada, BIG Partisi’nin çok kısa zamanda büyük yol kat ettiğini ve
yakın gelecekte Federal Parlamento’ya girebileceklerini söyledi. Sadece
Türklerin değil bütün Almanya’nın Partisi olduklarından dem vurdu Mısırlıoğlu. Ancak
önceliklerinin göçmen kökenliler olduğunu söyledi. Konuşmanın özeti şöyledir: “Biz
ne yaptığımızı biliyoruz. Biz kimseyi kendimize rakip de görmüyoruz. BIG
Partisi’ne sahip çıkmamız gerekiyor... Göçmenlerin toplumun en mağdur kesimi
olması nedeniyle bunlar için öncelikli taleplerimiz var. Mesela; ana dil
eğitiminin yaygınlaştırılması, din dersi ihtiyacının karşılanması, helal kesim,
başörtüsü konusu… Bunların yasal zemine oturtulması gerekir. Ayrıca okullarda çocuklarımıza
farklı şeyler empoze ediliyor, biz buna karşıyız. Sadece Türk kimliği değil.
Alman kimliği de erozyona uğruyor. Kültür ve gelenekler de önemli. Çoğunluk
toplumu da geleneklerinden kopmak üzere. Bunu bizim korumamız lazım. İnsanlar
ne kadar kendi kimliklerini, geçmişini bilirse, geleceğini de o kadar kendileri
belirler. Dolayısıyla okuldaki derslerin daha nitelikli okutulması lazımdır. Halkın
sandığa gitmesi çok önemlidir. Oyunuzu mutlaka kullanın çünkü demokrasilerde
herkes oyu kadar ciddiye alınır. Artık zaman, siyasi teslimiyet değil, siyasi temsil,
rehavet değil, hareket, ayrımcılık veya ötekileştirmek değil, birlik ve
beraberlik zamanıdır.“
Madem bir parti
kurulmuştur, siyaset yapılacaktır, Almanya siyasetinde yer alınacaktır:
Almanya’da nasıl bir siyaset izleneceği de iyi planlanırsa, bu konuda gençlere
önem verilir ve yetiştirilirse BİG partisi gelecek için iyi bir siyaset okulu
olabilir. Neden olmasın…
Berlin Başkonsolosluğunun iftarı
İftar yemeği Şehitlik
Camii’nin bahçesinde verildi. Mekân seçimi itibarıyla anlamlı bir iftar yemeği.
Giritli Ali Aziz Efendi’yle birlikte
iftar sofrasına oturmak ve onun maneviyatından feyiz almak iftar yemeğine ayrı
bir anlam kattı. Bu seçimde başkonsolosluğun katkı payı büyüktür, bizi Berlin’in
ilk mukim Büyükelçisi ile iftar sofrasında buluşturduğu için kendilerine müteşekkirim.
Berlin Büyükelçiliği de ilk Büyükelçimizin manevi huzurunda bizleri
buluşturabilirdi…
Katılımcılar renkli
simalara sahipti. Masalar sırt sırta oturulacak şekilde dizilmiş. Şehitlik
Camii yönetiminde Muharrem Keskin ve Eşi Sema Keskin misafirleriyle yakından
ilgilendiler.
Ev sahibi
Başkonsolosumuz konuşma yapmak için kürsüye davet edilinceye kadar ortalıkta
görünmese de konsolosluk çalışanları bayanlar eksikliği hissettirmemek için
gayret sarf ediyorlardı. Oldukça sempatik davrandılar. “Hoş
geldiniz,…nasılsınız,…yer bulabildiniz mi? Gibi sorularla misafirlerin
gönüllerini aldılar. Garsonluk yapan kızlarımız da özverili çalışma yaptılar.
Ancak garsonluk da olsa o mesleğin eğitimini almak gerekiyor, sadece masaya
tabak getirmekle garson olunmuyor galiba.
Sayın
başkonsolosumuzu sadece kürsüden misafirlere hitap ederken gördük. Konuşmasına
hazırlanmadan gelmiş, birkaç beylik lafla konuşmasını sonlandırdı ve kürsüden
ayrıldı. Böyle günlerde o makamları işgal eden Beyefendilerden günün mana ve
ehemmiyetinden bahseden mesaj yüklü konuşmalar bekleniyor, halkımızın isteği de
bu yöndeydi. Her iftarda ayrı ayrı konuşma hazırlamak zor ise; bir iftar konuşması
hazırlanır ve bu hazırlıkla bir ay boyu gidilen her yerde konuşulur. Oturulan
makamın hakkını vermek gerekir diye düşünüyorum…
Ayrıca ev
sahibinin, girişte uygun bir yerde durarak misafirlere “Hoş geldiniz” demesinin
o kadar da zor olacağını sanmıyorum. Hem eski Büyükelçimiz Hüseyin Avni Karslıoğlu
hem de eski Başkonsolosumuz Ahmet Başer Şen’den biz böyle gördük. Böyle
biliriz..
İftar yemeğini
Türkiyem Restoran hazırlamış; çorbayı zevkle içtik, ana yemek burada da yine
kavurma. Elçiliğimizin iftar yemeğinden sonra önümüze gelen ikinci düğün yemeği.
Ne istenirse o pişiriliyor herhalde. Ancak bir fark var, en azından bu kavurma
istenilen kıvamda olmasa da biraz kavurmaya benzemiş, az da olsa kavurma tadı
aldık. Hiç haşlanmadan, içine hiç su katılmadan kavrulsaydı daha lezzetli
olacaktı. Pilav lezzetliydi ama daha da lezzetli olabilirdi. Keşke pilav için Tosya
pirinci kullanılsaydı ve bol tereyağıyla kavrulsaydı. Malzemesi zengin, şehriye,
nohut, kuş üzümü ve tarçın birlikte kullanılmış. Eksikliklerine rağmen pilava
tam not. Örnek alınmasını dilerim.
Şerbet Başkonsolosluğun
iftar sofrasına da gelmedi. Şerbet
hazırlatmak bu kadar zor bir şey midir? Milli kıyafetiyle, sırtında güğümüyle
şerbet dağıtan bir “şerbetçi” bulmak o kadar zor bir şey midir? Burada yoksa
Türkiye’den getirtilemez mi? Biz Kültürümüzü nasıl tanıtacağız, nasıl
anlatacağız, bulunduğumuz ortamlardaki yeni neslimize ve yabancılara?
Bir gün Türk
mutfağının, Osmanlı mutfağının o eşsiz lezzet içeren yemekleri iftar ve sahur
sofralarının vazgeçilmezleri olacaktır, ben buna inanıyorum. Kendi milletinin, kendi
kültürünün aşığı Büyükelçilerimiz ve Başkonsoloslarımız mutlaka olması gereken
yerlerde olacaklardır. Dün olmaz dediklerimiz bu gün bir bir olmaya başladıysa
onlar da olacaktır. Ne gam…
Çay iki ayrı demlikte
demlenmiş. Birisi Seylan çayı öbürü ÇAYKUR çayı. Çay sorumlusuyla görüştük ve
bize müjde verdi, “ileriki günlerde bu ocakta Türk çayından başka çay kullanılmayacaktır.”
Din Hizmetleri
Ataşesi Ahmet Fuat Bey 930 camilerinin olduğundan bahsetti. DİTİB’in bütün
camilerinde ÇAYKUR çayının satıldığını düşünelim ve bu rakama diğer cemaatlere ait olan camileri de
ekleyelim, böylece Karadeniz halkına büyük ekonomik destek yapılmış olunmaz mı?.
Biraz milliyetçi olmanın kimseye zararı olmaz. Kur’an milliyetçiliği değil
ırkçılığı yasaklamıştır.
Yeri gelince
falanca içeceği içmeyelim diye boykot kampanyaları düzenleyenler, klavye
mücahitliği yapanlar, kendi içeceklerine niçin sahip çıkmazlar anlamak mümkün
değildir.
Devam edecek…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder