- Farklılıklarımızdan ziyade
ortak yanlarımızı öne çıkarmamızın gerektiği bir dönemden geçiyoruz-
Bu sene ilk defa başkonsoluslukla büyükelçilik
Cumhuriyet Bayramı’nı birlikte kutladılar. Mantıklı bir uygulama. Aynı şehirde
devletin iki kurumunun ayrı ayrı kutlama yapmaları uygun düşmüyordu. Halkımız bu uygulamayı hem masraf hem de
zaman israfı açısından uygun görmüyordu.
Cumhuriyet Bayramı kutlamalarında önceki yıllarda maksadını aşan
konuşmalar yapılırdı. Sanki Türk Milleti’nin önceden bir devleti yokmuşta 1923
te ilk defa bir devlet kurmuşlar gibi nutuklar atılırdı. Türk Milleti’nin
geçmişinden bahsedilirken, karanlık bir tablo çizilirdi. Konuşmacılar;
gericilik, yobazlık, hainlik gibi kavramları kullanalarak atalarını linç
etmekten zevk alırlardı.
Dünyada geçmişini yerin dibine batırmak için uğraşan,
atalarının değerlerini ayaklar altına alan, tarihi şahsiyetlerini ve o dönemde olup
biten olayları manipüle ederek yabancı milletlere anlatmaktan zevk alan başka
bir millet olmasa gerektir.
Köklerini inkar eden, kendilerini yepyeni bir devletin mensupları gibi gösteren
dışa bağımlı bir hastalıklı zihniyet oluşmuştu. Köle ruhlu bu insanlar
hastalıklı beyinleriyle geçmişlerine kin kusarlardı. Padişahlarını hain ilan
edecek, onlara Kızıl Sultan diyecek kadar tarih bilgisinden ve de şuurundan
yoksun hain monşerlerdi bunlar. O kadar ki; Ramazan’da, Cuma günü ve de Cuma saatinde Cumhuriyet resepsiyonu vermekte sakınca bile görmüyorlardı. Bu yaptıkları
hainliğin adına da ilericilik diyorlardı, cumhuriyetçilik diyorlardı, laiklik diyorlardı, demokratlık diyorlardı, çağdaş
medeniyet seviyesine ulaşmak diyorlardı. Cumhuru olmayan cumhuriyetçiler, halkı olmayan demokratlardı
bunlar. Kendi halkına, kendi halkının
inancına, geleneklerine, kültürüne, sanatına yabancı monşerlerdi bunlar...
2017 de
Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu
30 Ekim 2017 Pazartesi günü Cumhuriyet resepsiyonuna davet
edildim. Kalabalık bir davetli vardı. Sivil Toplum Kuruluşları’nın temsilcileri,
Yabancı Misyon Şefleri, Dini Liderler hepsi oradaydı. Büyükelçi Ali Kemal Aydın
misafirlerine hoşgeldiniz diyerek konuşmasına başladı. Türkiye’de çıkarları olan ülkelerden ve o ülkelerin Türkiye üzerinde
oynadıkları oyunlardan bahsetti. Sahip olduğumuz değerlerin çok kıymetli
olduğundan ve o değerlerden asla vazgeçilmeyeceğinden bahsetti. Türkçenin ve
Türk Kültürü’nün altını çizdi, ikili ilişkilerdeki olumsuzlukların burada
yaşayan insanlara yansıtılmaması gerektiğinden bahsetti. İnsani yardım
konusunda dünyanın neresinde olursa olsun zulme uğrayan birisi varsa Türkiye’nin
oraya koşarak gittiğinden, şahsiyetli dış politikadan, insan haklarından, din,
dil, ırk ayırımı yapılmadan hak sahibine verilmesi gereken insan haklarından
bahsetti, farklılıklarımıza rağmen birlik ve beraberlik içinde olmamızdan
bahsetti daha neler neler... Kompleksleri olmayan özgüven sahibi bir Büyükelçi
böyle olur, benim ülkem işte böyle temsil edilir dedim. Rahatladım ve
gururlandım. O konuşmanın tamamını sizlerle paylaşmak istedim:
“Değerli
Misafirlerimiz, Sevgili Vatandaşlarımız;
Cumhuriyetimizin
kuruluşunun 94. yıldönümü resepsiyonumuza hoşgeldiniz.
Millet
olarak ciddi sınavlardan başarıyla geçtiğimiz, haklı mücadeleleri kazanmakta
olduğumuz bu dönemde, Cumhuriyetimizin kuruluşunu her zamankinden daha büyük
bir coşku ve sevinçle kutlamayı hak ediyoruz.
Türkiye
Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana, milli egemenliğine ve siyasi, ekonomik ve
askeri bağımsızlığına halel getirecek hiçbir müdahaleye izin vermemiştir,
bundan sonra da vermeyecektir. Türk milletine ve onun bağımsızlığına ve
özgürlüğüne karşı kurulan tuzaklar hep hüsranla sonlanmıştır.
15
Temmuz’da anayasal düzeni silah zoruyla değiştirmeye kalkan FETÖ terör
örgütünün darbe girişimi de aynı akıbete uğramıştır. Türk halkı, hür iradesini
yok saymaya kalkışan zorbalara karşı, canı pahasına da olsa demokrasiye güçlü
bir şekilde sahip çıkmış, hak ve hukukunu korumuştur. Bu noktada, hain darbe
girişimi sırasında hayatını kaybeden aziz şehitlerimizi bir daha rahmetle
anıyor, yiğit gazilerimizi buradan selamlıyorum.
Aynı anda birden fazla terör örgütüne karşı mücadele
etmekte olduğumuz bu kritik dönemde, ülkemizin güvenliği her şeyin önünde
gelmektedir. Dostlarımızdan beklentimiz bu önemli süreçte bizimle olmaları,
dayanışma sergilemeleri ve gerekli anlayışı göstermeleridir. Bu alanda asgari
bir işbirliği tesis edilmeden ilişkilerde ilerleme sağlamayı beklemek gerçekçi
değildir.
Siyasi, ekonomik, ticari ve en önemlisi insani
bakımlardan en yoğun ilişkiler içinde olduğumuz Almanya ile münasebetlerimizde zor
bir dönemden geçtiğimiz ortadadır. Son zamanlarda yaşadığımız bunca sorun ve
görüş ayrılıklarına rağmen, geçmişi 300 yıla yaklaşan geleneksel dostluk bağlarımızın
olduğu Almanya’yla ilişkilerimizin önümüzdeki dönemde karşılıklı adımlarla
yeniden normalleşme sürecine girmesi hepimizin ortak temennisidir.
Tabiatıyla üç buçuk milyonluk Almanya Türk toplumu
ikili ilişkilerimizi özel ve biricik kılan en önemli unsurlardan biridir. Bugün,
yani 30 Ekim, aynı zamanda Türk işçilerinin Almanya’ya gelişini başlatan
Türkiye-Almanya İşgücü Anlaşması’nın 56. yıldönümüdür. Bugün burada bulunan bu ilk
kuşağın fedakar temsilcisi büyüklerimizi Büyükelçiliğimizde görmekten ve
kendilerini ağırlamaktan da ayrıca memnuniyet duyduğumu belirtmek istiyorum.
Sadece
çalışma ve iş hayatında değil; siyasette, kültürde, sporda, sağlık ve eğitim
sektörlerinde ve medya gibi daha bir çok alanda Almanya’nın sosyal hayatına
zenginlik katıyorsunuz. Bu başarılarınızın daimi olmasını ve iki toplum
arasındaki birleştirici konumunuzu güçlendirerek sürdürmenizi diliyorum.
Ancak
bu noktada, Almanya’daki toplumumuzun son yıllarda giderek artan bir şekilde
yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslam karşıtlığına maruz kaldığını da üzülerek belirtmek
durumundayım. Bu mağduriyet, fiili ve fiziki saldırıların ötesinde, ülkemiz ve
toplumumuz aleyhinde yaratılan yanlış algı ve menfi atmosfer nedeniyle günlük
hayatta ve kamusal alanda dışlayıcı ve ayrımcı davranışlar şeklinde de vücut
bulmaktadır. Bu olumsuz gelişmeler buradaki toplumumuzu gönülden yaralamakta ve
haklı endişelere yol açmaktadır.
İnsanlarımız arasında, özellikle de genç nesilde
dışlanmışlık ve ötekileştirilmişlik duygusunun giderek yer ettiğini
gözlemliyoruz.
Maalesef, üzülerek görüyoruz ki, ikili
ilişkilerimizdeki gerginliklerin faturası da buradaki toplumumuzdan çıkarılmak
istenmektedir. Bunun son örneğini, Berlin’deki bazı belediyelerin Türkçe
dersleri için ücret talep etmelerinde görüyoruz. Bu haksız talebe karşı dernek
ve kuruluşlarıyla Türk toplumu gerekli tepkiyi ortaya koymaktadır. Bu yanlıştan
bir an önce dönülmesini bekliyoruz.
Son
zamanlarda giderek güçlenmekte olan yabancı düşmanı ve İslam karşıtı aşırı sağ
görüşlü akımlarla mücadele edilmesini ve bunlara karşı gerekli bütün önlemlerin
alınmasını acil olarak bekliyoruz.
Türk
ekonomisi, yükselen sanayisi, genişleyen ticareti ve artan yatırımları ile
büyümeye, istihdam yaratmaya devam etmektedir. Yapılan tüm olumsuz yayınlara ve
kampanyalara rağmen Türkiye’yi ziyaret eden turist sayısında geçen yıla göre önemli
bir artış sağlanmıştır.
Bu
yılın ilk iki çeyreğinde yüzde beşin üzerine büyüyerek Avrupa’nın en hızlı
gelişen ekonomisine sahip olan Türkiye, yabancı yatırımcılar için güvenli ve
kazançlı konumunu sürdürmektedir. Ulaştırma ve enerji alanları başta olmak
üzere çeşitli sektörlerde devasa yatırım projeleri hızla ilerlemektedir. Özetle,
ekonomimiz, bazı çevrelerin çizmeye çalıştığı kara tablonun tam aksine güçlü ve
sapasağlam ayaktadır.
Türkiye’nin
istikrarı Avrupa’nın istikrarı demektir. Son mülteci krizinde olduğu gibi
Türkiye uluslararası camianın ortak sorumluluğunun önemli kısmını taşımaya
devam edecektir. Bizim kültürümüzde ekmeğimizi komşumuzla, misafirimizle
paylaşmak vardır.
Ülkemizdeki
3 milyonu aşkın mülteciye de bu gözle bakıp, onları toplum olarak kucakladık.
Ekmeğimizi paylaştık. Bir milyona yakın Suriyeli çocuğa eğitim verebilmek için
kısıtlı imkanlarımızı zorladık. Kimseden de takdir beklemedik.
Türkiye,
insani yardımlar alanında günümüzde milli gelire oranla dünyanın bir numaralı
donörü haline gelmişse, Myanmar’dan Yemen’e, Somali’den Filistin’e dünyanın
dört bir tarafına elini uzatabilen, muhtaçların yardımına koşan bir ülke
olmuşsa, bu son yıllarda izlenen insani dış politikaların sonucudur. Bu
yaklaşımımızın savaştan kaçan insanlara kapıyı kapatma payesi üzerinden seçim
kazanan bazı Avrupalı siyasetçilere örnek teşkil etmesini ümit ediyorum.
Farklılıklarımızdan
ziyade ortak yanlarımızı öne çıkarmamızın gerektiği bir dönemden geçiyoruz. Sizlerin
burada ortak asgari paydalarda birlikte hareket etmeniz, hak ve menfaatlerinizin
korunması açısından hayati önemdedir...
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder