18 Şubat 2025 Salı
BÜLENGT ARINÇ 2025
FİKİRLERİN ÖZGÜRCE TARTIŞILMADIĞI-İFADE EDİLMEDİĞİ BİR ORTAM; DURAĞAN VE TEK SESLİ BİR ORTAM DOĞURUR Kİ O DA TERAKKİNİN ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELDİR
Rüştü KAM
Bülent Arınç MOCCA dergisinde yayınlanmak üzere bir yazı göndermiş. Fikir hürriyeti konusunda, önemli, tespitlerde bulunmuş. Önemine binaen bu tespitleri köşemde yayınlayarak siz okuyucularımla paylaşmak istedim.
Bülent Arınç, 25 Mayıs 1946 Bursa doğumlu. Türk siyasetçi ve avukat. Eski Cumhurbaşkanı Vekili, 22. TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı.
“Herkes aynı şeyi düşünüyorsa, hiç kimse bir şey düşünmüyor demektir.” Mevlânâ
“Fikir dünyamız durağanlıktan uzak, dinamik ve özgür olmalıdır. Her bireyin aynı şeyi düşünmesi mümkün olmadığı gibi bunun için gayret etmek, herkesi bir düşünce etrafında toplamak ve çok sesliliği yok saymak topluma bir fayda sağlamaz. İfade özgürlüğü, hem anayasada yer aldığı hem de AK Parti’nin iktidara geldiği günlerde, hükümet programında ve Avrupa Birliği hedefinde kullandığı en önemli argümanlarından biriydi.
Kopenhag Kriterleri içerisindeki siyasî ve hukukî kriterlerden bütün özgürlüklerin bileşkesi saydığımız ifade özgürlüğünü en başa aldık ve bu konuda yasal düzenlemeler yaptık. Uygulamalarla toplumsal barışa hizmet edecek farklı düşünceleri, bir özgürlük alanı içerisinde bir araya getirdik ve bunda başarılı olduk. Bu bizim hem yurtiçindeki barışımıza yol açtı hem de insanların birbirlerini daha iyi anlamalarına ve birbirlerine tahammül etmelerini sağladı. Ayrıca AB nezdinde ve tüm dünyada Türkiye’nin özgür bir ülke olduğunu, herkesin fikirlerini ve düşüncelerini korkmadan ifade edebildiğini ortaya koydu.
O dönemlerde bu yaptıklarımız ile %50 oy oranını yakaladık. Elbette burada hükümet olarak sağlık, ulaşım vs. gibi alanlarda yapılan yatırımlar oldukça etkili olmuştur ancak ifade özgürlüğünün toplumda doğurduğu atmosferin de etkisi azımsanmayacak durumdadır.
31 Mart Seçimlerinin ardından ortaya çıkan tablonun sebepleri üzerine düşünüldüğünde, yukarıda zikrettiğim dönemin aksine ifade özgürlüğü konusunda bazı kısıtlamalara gidiliğini ve bunun da toplumda rahatsızlık yarattığını düşünüyorum.
Eleştiri hakkı hakaret, bühtan ve tahkir içermediği müddetçe müdahale edilemez olmalıdır. Altında imzamız olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve AİHM kararlarındaki mevcut ilkeleri benimsemiş ve bu ilkeleri yasalarımıza da derc etmiştik.
AİHM kararlarındaki çok önemli bir karar da şudur:
Siyasetçiler herkesten çok eleştiriye açık ve tahammüllü olmalıdır, eleştiri ne kadar ağır olursa olsun, bütün bunları kabullenmeli ve bundan istifade etme yolunu seçmelidir. Millî Görüş dönemini bilenler hatırlayacaktır, TBMM’de en sert eleştirileri yapan grup bizdik ve bu siyaset tarzı halk nazarında takdir ile karşılanmıştı. Bunun üzerine de adım adım iktidara yürüdük.
Eleştiriler elbette haksız ve yersiz olabilir. Bunun karşısında yapılması gereken bu eleştirilere mümkünse somut örneklerle cevap vererek kendi fikirlerimizi ifade etmektir. Eleştirileri çeşitli argümanlar ile susturmak ve sindirmek kısa vadede eleştirilene fayda sağlar gibi gözükse de aslında süreç içinde oldukça yıpratıcı ve zarar vericidir. Bu konu hakkında pek çok fikir adamının görüşleri aktarılabilir.
Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç, özellikle ‘Doğu ve Batı Arasındaki İslam’ adlı eserinde şunları aktarır: “Eleştiri, düşünmenin ruhudur. Eleştiri olmayan yerde düşünce donuklaşır. Hakikati aramak için eleştiri gereklidir. Eleştiri hakikatin güneş ışığıdır. Özgürlük insanın yanlış yapma hakkını da içerir. Ancak eleştiri olmaz ise bu yanlışlıklar düzeltilmez. Sorgulamayan bir toplum köleleşmeye mahkumdur.”
Hasılı, ifade özgürlüğü ve eleştiri hakkı, fikir dünyamızın ve buna bağlı olarak siyasetten gündelik yaşama kadar her alanda dinamizmin ana aktörüdür. Fikirlerin özgürce tartışılmadığı-ifade edilmediği bir ortam ise durağan ve tek sesli bir ortam doğurur ki o da terakkinin önündeki en büyük engeldir.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder