3 Eylül 2025 Çarşamba
MEVLİD KANDİLİ 2025
MEVLİD KANDİLİ: BİR DOĞUMDAN FAZLASI, BİR DİRİLİŞ
-Rahmet, adalet ve kardeşlik mirasını bugüne taşımanın vakti-
Rüştü Kam
2 Eylül 2025
Mevlid Kandili, bir doğumu değil bir dirilişi hatırlatır. “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” hitabı, bu gecenin özünün özetidir: Karanlığı yaran bir merhamet ve adalet yürüyüşünün başlangıcıdır. 571’de, kabile asabiyetinin sert rüzgârlar estirdiği, kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, köleliğin sıradanlaştığı, gücün hukukun yerini aldığı bir coğrafyada bir çocuk dünyaya geldi; adı Muhammed’di (s.a.s.). Kırk yaşında vahye muhatap olduğunda aldığı vazife, tevhid sancağı altında adaleti ayağa kaldırmak ve insan onurunu ihya etmekti. Orta Çağ’ın zifiri karanlığını aydınlatmaktı.
Bu sancak dalgalanınca, menfaat çevreleri onu düşman ilan etti. Boykot gördü, taşlandı, yalnız bırakıldı; ama o yılmadı.
İlk hicret Habeşistan’a oldu; “Orada adil bir kral var” diyerek sahâbeyi Habeş Kralı Necaşi’ye emanet etti. Böylece Ehl-i Kitap’la ilk temas adalet ortak paydasında kuruldu. Mekke’de Müşriklerin baskıları, zulümleri dinmeyince Medine’ye hicret edildi ve farklı inanç ve kabilelerin birlikte yaşayabileceği yeni bir toplum inşa edildi.
Medine Vesikası, canın ve malın dokunulmazlığını, sözleşmeye sadakati, ortak güvenliği esas alan bir hukuk denemesiydi. İşledi. 571 yılında Mekke’de doğan o çocuk yirmi üç yılda bir ahlâk inkılabı gerçekleştirdi: Yetim gözetildi, kadının onuru ikame edildi, kul hakkı dinin merkezine taşındı, zalime “dur” denildi. Veda Hutbesi’nde yankılanan ilkeler hâlâ ufuktadır: Can, mal, namus dokunulmazdır; faiz zulümdür; emanetler ehline verilir; herkes kardeştir; bu yoldan sapmamak için Kur’ân’a sarılmak grekir. Temel kurallar bunlardır.
Bu gece, rahmet elçisinin doğumunu anarken yalnız geçmişi yâd etmiyoruz; onun bıraktığı emanetle yüzleşiyoruz. Ümmetin sayısı milyarları buluyor; fakat mazlumun gözyaşı dinmiyorsa, mesele sayıda değil nitelikte, kalitede ve sahicilikte demektir. İlmin, hikmetin, liyakatin, emeğin terk edildiği yerde, gürültü kalabalığı olur; adalet ve merhamet zayıflar. Yol bellidir: Bilgiyle güçlenmek, üretmek, hukuku üstün tutmak, kardeşlik hukukunu diri tutmak vecibedir.
Mevlid Kandili, bir kutlama günü değil; bir yön tayini günüdür. Kur’ân’ı raftan indirip hayata döndürme, sünneti hatıradan çıkarıp ahlâka dönüştürme günüdür. Bu yüzden bu gece, uzun uzun nutuklara gerek yoktur: Kısa bir Kur’ân tilavetedilmeli ve anlamına kulak verilmelidir. Peygamberimizin hayatından birkaç yaprak çocuklarımızla okunmalı ve nasıl hayata geçirileceği üzerinde konuşulmalıdır. Bir yetimin başını okşayış, bir öğrencinin yükünü hafifletiş; küsler arasında bir helâlleşme, terazisinde şaşmayan bir esnaf sözü; makamda adaleti, mahallede merhameti ayakta tutma iradesi ortaya konulmalı… Bu şekilde kutlanmalıdır Hz. Peygamberin doğum günü. Peygamber Kur’an’ı hayata nasıl hâkim kıldı sorusuna cevap aramaktır mevlid kandili. Mevlidin en sahici kutlaması böyle yapılır.
Peygamberimiz 63 yaşında vefat etti; arkasında Kur’ân gibi muazzam bir miras bıraktı ve de fiili bir sünnet bıraktı.
Bugün bizden beklenen, vahyin gölgesinde ve o örnekliğin izinde küçük küçük ama sahici adımlar atmaktır. Zoru görünce kestirme yollara sapma alışkanlığımızla yüzleşmek, “çalıyı dolaşarak” belaları savuşturma konforundan vazgeçmektir. Çünkü ateş, teslim olana serinlik olur; safını belli eden karıncanın taşıdığı bir damla su bile yönü gösterir. Bir şehir taşla kurulur; ama ayakta kalmasını sağlayan, içindeki adalet ve merhamet hikâyesidir.
Ey Allah’ın Elçisi… Bu gece yalnız doğumunu kutlamıyoruz ; Senin fiilî sünnetini—adaleti, emaneti, ahde vefayı—hayata taşımaya yeniden niyet ediyoruz. Gücümüz sınırlı, zaaflarımız çok; yine de safımız belli: Mazlumdan yanayız, hakikatin peşindeyiz. Kâbe’nin gölgesinde, Medine’nin sükûnunda yaşayanlara da bize de düşen, o iki şehrin adını değil ruhunu yeniden diriltmektir. Senin dirilttiğin gibi. Rahmetin diliyle konuşmak, adaletin terazisiyle tartmak, kardeşliğin hukuku ile iş görmektir…
Rabbimiz! Bu geceyi ümmet için bir uyanışa, evlerimiz için huzura, kalplerimiz için merhamete vesile eyle. Bizi, güçlünün değil haklının yanında duranlardan kıl. Kur’ân’ı bize emanet eden Peygamberinin yolundan ayırma. Mazlumların ahını dindir; bize birliğin tadını, kardeşliğin yükünü taşıyacak güç ver. Âmin.
Mevlid Kandili’nin bereketi, şehirlerimize adalet, evlerimize sükûnet, kalplerimize rahmet olarak dönsün. Çünkü bu gece, bir adın değil bir ahlâkın doğum günüdür.
Ey Peygamber; vahiyle bizi tanıştıran Rahmet Elçisi… Sana şikâyetim var.
Kâbe’nin gölgesinde, Medine’nin o yemyeşil hurma bahçelerinde, senin huzurunda yaşayan ümmetin—adı Müslümanlıkla anılsa da—kardeşliğin hukukunu zedeliyor. Açlıktan kırılan çocukların, haysiyeti çiğnenen kadınların, yurdundan sürülen mazlumların feryadı arşa yükselirken; onların çıkar hesapları Senin öğrettiğin rahmet dilinin önüne geçti. Zalimle yan yana duruyorlar; mazlumun ahına kulaklarını tıkıyorlar. Mekke’de “emin belde”nin eminliğinden, Medine’de kardeşlik şehrinin kardeşliğinden, geriye yalnız söz kaldı, ruh kayboldu.
Ey Resûl, Senin sahabîlerinin torunlarını Sana şikâyet ediyorum.
Senin adını dillerinde yükseltiyorlar; ahlâkını işlerinden eksiltiyorlar.
Kardeşlik hukukunu zedeliyorlar; çıkarlarını rahmet dilinin önüne koyuyorlar.
Zalimle yan yana duruyorlar; mazlumun ahına kulak tıkıyorlar.
Gözlerinin önünde işlenen cinayetleri sadece seyrediyorlar.
Minareleri büyütüyorlar, petrol kuyularını çoğaltıyorlar; kul hakkını küçültüyorlar.
Sofralarını genişletiyorlar; infakı daraltıyorlar.
Ellerini taşın altına koymuyorlar, sadece şov yapıyorlar.
Şikâyetçiyim…
Mevlid kandiliniz hayırlara vesile olsun…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder