1 Aralık 2025 Pazartesi
İRAN;TAHRAN,KUM,ŞİRAZ,ISFAHAN,MEŞHED;HÜSEYİN HATEMİ
TÜRK EĞİTİM DERNEĞİNİN DÜZENLEDİĞİ İRAN GEZİSİNDEN 2013
-Türbeler, İran’da donuk mekanlar değildir-
Şah-ı Çerağ Türbesi
Şiraz'da, Şair Hâfız’dan sonra Şah-ı Çerağ türbesine geçtik; akşamla yatsıyı cem ederek burada kıldık. Bahçeden içeri giriyoruz, hava serin; türbenin o geniş avlusu neredeyse bom boş. Cemaat yok dışarıda, herkes türbenin içine girmiş. Dışarıda taş, ağaç, birkaç sessiz gölge var; içeride ise ışık, kalabalık ve dua var, gözyaşı var.
Hüseyin hatemi Hocamız açıklama yapıyor:
“Şiîliğin önemli isimlerinden olan, İmam Rıza’nın öz kardeşi Seyyid Emir Ahmed’in türbesi buradadır. Emir Ahmed savaş sırsında, Şiraz’a sığınmış ve burada şehit düşmüştür. Şehrin kalbine “Işıkların Şahı” olarak yerleşmiştir. Bu türbe 14. yüzyılda, asırlar sonra onun anısına yapılmıştır. Yüzyıllar boyunca depremlerle sarsılmış, hanedanlarla genişlemiş; her dönemde yeniden onarılmış, yeniden parlatılmıştır. Bugün karşımızda duran türbe tek bir çağın eseri değil; katman katman tarihin, duaların, gözyaşlarının birikimiminin eseri olan bir türbedir.”
Türbe Şiîliğin en önemli ziyaret yerlerindenmiş; kapıdan içeri adım atınca anlaşılıyor zaten önemli bir türbe olduğu. Kadınlı erkekli, yaşlısı genci, kucağında bebeğiyle gelenler, tekerlekli sandalyede itilen yaşlılar… Kimisi adak adamış, kimisi şifa ummuş, kimisi sadece içini dökmeye gelmiş.
“Türbeler, İran halkı için kuru bir anı mekânı değil; hâlâ yaşayan, cevap veren, teselli eden yerlerdir. Bir nevi aile büyüğü gibi; insanlar gelip içlerini açıyorlar türbede, bir parça yüklerini bırakıp öyle ayrılıyorlar buradan.”
Ziyaret adabı başlı başına bir dünya: İçeride Kur’an okuyanlar, ellerinde hurma ve şeker dağıtanlar, “nezrini”yerine getirenler, sessizce ağlayanlar, duvarlara yüzünü yaslayıp uzun uzun dua edenler…
Türbenin iç duvarları milyonlarca küçük ayna ile mozaik işli. “Işıkların Şahı” adı boşuna verilmemiş. Girdiğiniz anda sanki bir aynanın içine değil, parçalanmış bir gökyüzüne giriyorsunuz; her parçada başka bir yıldız yanıp sönüyor gibi. Yeşil, mavi ve beyaz ışıklar; kristal avizelerden süzülen parıltılar; tavanın, kubbenin, sütunların üstünde dans ediyorlar.
Işık her yere çarpıyor, her çarpışta binlerce kez çoğalıyor. Bir tek kandilin ışığı, duvarlarda sanki bir galaksiye dönüşüyor. İnsan kendi siluetini değil, kendi içini görüyor gibi; her aynada başka bir yüz, başka bir ifade var.
Hem türbe, hem cami, hem de koca bir meydan burası; İran’ın dinî hayatı ile sosyal hayatının birbirine karıştığı yerlerden. Bir köşede huşû içinde namaz kılınırken, diğer tarafta çocuklar koşuşturuyor; gençler, telefonlarının ışığıyla bu aynalı ihtişamı yakalamaya çalışıyorlar. Kimi sessizce tesbih çekiyor, kimi yüksek sesle dua ediyor, kimi de oturup sadece seyrediyor; ışığı, kalabalığı ve de kendini…
Hüseyin Hatemi Hoca anlatmaya devam ediyor:
“Türbeler, İran’da sadece ölümle ilgili donuk mekanlar değildir; hayatın tam ortasındadır. Doğumlar, hastalıklar, sınavlar, yolculuklar… Hayatın insana nefesini dar ettiği ya da ufkunu açtığı her anda insanların yol düşer bir türbeye. Her dönemeçte bir ziyaret, dudaklarda Fâtiha, içten içe söylenen sessiz bir niyaz vardır.
Yolunu şaşıran, önce buralara uğrar; kararını buralarda gözden geçirir, yönünü kaybedenler buralarda yola girerler. İran’da türbeler, insanı şehrin gürültüsünden çekip alan, kalbinin sesini biraz daha duyulur kılan mekânlardır; kimisi için teselli, kimisi için yeni bir başlangıçtır. Türbeler, insanı, yeniden hayata karışmaya ikna eden yerleridir. Son duraktır diyebiliriz. Şah-ı Çerağ’da öyledir; buraya gelenler sadece Emir Ahmed’in kabrini ziyaret etmiyorlar, kendi hayatlarına da çeki düzen veriyorlar.”
Hoca haksız değil galiba; bu kadar ışığın içinde insanın gözü kamaşıyor ama içi biraz aydınlanıyor sanki.
Türbenin aynalı salonlarından avluya çıktığımızda gece serin, gökyüzü sakin; kulaklarımızda ise az önceki kalabalığın bıraktığı uğultu var.
Gece ilerlemişti. Türbenin avlusundan çıkıp Şiraz’ın sessiz sokaklarına karıştığımızda saat 01.00’e geliyordu. Karnımız oldukça aç. Köşede ışığı yanan küçük bir pizzacı gözümüze çarptı. Türbenin aynalarından, dualarından çıkıp sıcak bir dilim pizzaya uzanan bu kısa yürüyüş, Şiraz’ın dünüyle bugünü arasındaki mesafeyi kısaltan sade bir sahne olarak kaldı aklımda; abartısız, gösterişsiz, ama unutulmayacak kadar gerçekti her şey. Elveda Şiraz.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder