1 Aralık 2025 Pazartesi

PAULUS'UN ÜÇÜNCÜ MEKTUBU BERGAMA'DA

PAULUS'UN ÜÇÜNCÜ MEKTUBU BERGAMA'DA Berlin Türk Eğitim Derneğinin "Kültür Gezisi" kervanı; 2014 yılında "Yedi Kiliseler" gezisine çıktı ve Paulus'un üçüncü mektubunu Bergama'da buldu. Rüştü KAM Mektubun metni aynen şöyle: "Bergama`daki kilisenin meleğine yaz. İki ağızlı keskin kılıca sahip olan şöyle diyor: `Nerede yaşadığını biliyorum; Şeytan`ın tahtı oradadır. Yine de adıma sımsıkı bağlısın. Aranızda, Şeytan’ın yaşadığı yerde öldürülen sadık tanığım Antipa`nın günlerinde bile bana olan imanını yadsımadın. Ne var ki, birkaç konuda sana karşıyım: Aranızda Balam`ın öğretisine bağlı olanlar var. Putlara sunulan kurbanların etini yemeleri, fuhuş yapmaları için İsrailoğulları`nı ayartmayı Balak`a öğreten Balam`dı. Bunun gibi, sizin aranızda da Nikolas yanlılarının öğretisine bağlı olanlar var. Bunun için tövbe et! Yoksa yanına tez gelir, ağzımdaki kılıçla onlara karşı savaşırım. Kulağı olan, Ruh`un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.` (Vahiy 2:12–17-Tam Metin) İzmir’in yaklaşık 70 kilometre kuzeyinde bulunan Bergama, ekonomik olarak Efes ve İzmir (Smyrna) kadar güçlü olmasa da kültürel açıdan önemli bir merkezdi. Attaloslar döneminde heykeltıraşlar, mimarlar, öğretmenler ve şairler burada himaye görerek sanatlarını geliştirdiler. Yaklaşık 200.000 tomara sahip kütüphanesiyle Bergama, İskenderiye’den sonra antik dünyanın en büyük ikinci kütüphanesiydi. Mısır’ın papirus ambargosu nedeniyle Bergama, hayvan derisinden elde edilen ve “parşömen” olarak bilinen yazı malzemesini geliştirdi. Bu buluş, papirüsün yerini alarak daha dayanıklı bir yazı aracı haline geldi. Bergama ayrıca Athena, Asklepios, Demeter, Dionysos ve Zeus’a adanmış tapınaklarıyla da büyük bir ün kazandı. Bizi orada Raşit Üper bekliyor olacaktı. Önceden telefonlaşmıştık. Ancak biz direk Bergama Sunağının olduğu yere çıktık. Telefonla Bergama'ya yaklaştığımızı ve nerede buluşacağımızı söylememiz gerekiyordu. Yanlış yaptık. Geriye döndüğümüzde aracı park ettiğimiz yerde Yani Kızıl Avlu'nun önünde bulduk. Bizi bekliyordu. Özür diledik kendisinden... Raşit ürper MTTB'nin Ganel başkanlarındandı. benim de dostum idi. Bergama belediye başkanlığı da yaptı. Kızıl Avlu'nun tanıtımını o yaptı bize. Sonrasında da yemeğe davet etti; davete icabet ettik. Masamız önceden ayrılmıştı. Garson, elinde kalem ve sipariş defteriyle hazır vaziyette bekliyordu. “Bergama mutfağına özgü yemeklerden tatmak istiyoruz,” dedik. O da sıraladı: “İlk sırada Bergama çığırtması vardır; yaz sofralarının baş tacı patlıcan yemeğidir. Adını patlıcanların zeytinyağında ‘çığırta çığırta’ kızartılmasından alır. Yanında söğüş ya da yoğurt olur; kahvaltı dâhil her öğüne yakışır. Ekşi mayalı köy ekmeğiyle servis edilir. İkinci sırada Bergama köftesi gelir: sarımsaksız, baharatsız, ekmeksiz; sadece kıyma ve unla, odun ateşinde pişirilir. Zeytinyağlı piyazla servis edilir. Finalde çam fıstığı tatlısı gelir; fıstıklar Kozak Yaylası’ndan toplanır—pahalıdır ama yemeye değer.” Tavsiyeye uyduk; Başkan Raşit Ürper de onayladı. “Doğru seçim.” Seçtiğimiz menüden çok memnun kaldık. Bergama’ya has, mükemmel bir öğle yemeği yedik. Hesabı başkan ödedi. Belki bütçesini biraz zorlamış olabilir; ama yaptığı ikramdan duyduğu memnuniyet her halinden belliydi. Bizim memnuniyetimizden kaynaklanıyor olmalı. İki saat serbest zamanımız var, çarşıdayız. Bergama’nın mahalleleri nostalji severler için sanki bir rüya: Eski tip tabelalar, kahvehane sandalyeleri, kapı önünde oturan mahalleli, “Kunduracı Ahmet” gibi esnaf yazıları, kefeli terazili bakkal, pedallı dikiş makinalı terzi…Burası Bergama. Açık hava müzesi gibi. Tarih korunmuş. Çoğu mekanlar, adetler bozulmadan yaşamaya devam ediyor. Çay ikramlarını zaman darlığından geri çevirmek zorunda kalsak da “Bergama’nın ileri gelenlerinin oturduğu kahveye gelince iş değişti. “Burada kahve içmeden geçip gitmek olmaz dedi Başkan Raşit Ürper.” Kahvenin içine değil; hemen önüne oturduk. Küçük küçük masalar ve sandalyeler var orada. Hoşbeşten sonra sohbet koyulaştı. Çay da içilecek cinsten çay. İçenler kalbur üstü insanlar olduğu için olsa gerek; çay da ona göre demlenmiş. Çay üstüne çay, derken zaman geçivermiş. Hepsi ayağa kalktılar ve vedalaştık. Anadolu insanı, yaşlı da olsa misafirini ayağa kalkarak uğurluyor işte. Başkan bizi arabaya kadar uğurladı... Bergama’nın antik çağdaki ihtişamını yakalaması için , herkesin taşın altına elini koyması şart. Birileri irade gösterecek ve besmele çekilecek. Sonra da Bergama o eski Bergama olacak. Tiyatro salonu, okuma salonları, kütüphaneler, sanatkârlar, yazarlar, çizerler yerlerini almalı ve Bergama Pergamon olmalı… Elveda Bergama… Sırada Akhisar var: Pavlus’un dördüncü mektubu orada. Kaptan Sezgin, bir türkü havalandırdı yola çıkar çıkmaz. Bergama türküsüymüş, “Kırmızı Buğday ayrılmıyor seçinden…” Yunan işgali günlerinde Bölcek–Sarıcalar arasında çarpışıp şehit düşen Arap Ali Osman Efe adına yakılmış; sözleri Bergamalı kadınlara, bestesi Ayasköy’de bir müezzine atfedilirmiş. Kaptan Sezgin’in her şehre giriş/çıkışta o yöreden bir türkü havalandırması bizlere yeni ufuklar açıyor. Böylece o şehir hafızamıza kazınıyor. "Gezin görün ve ibret alın diye boşuna buyurmamış Yaratan." Gelişimizde de, gidişimizde de irademizin olmadığı bu dünyada bize verilen o süreyi iyi değerlendirmek lazımdır. Bunun için de gezmek dolaşmak ve geçmiş medniyetlerin kalıntılarından ibret almak lazımdır. Gerisi boştur. Sakın ihmal etmeyesiniz. Ben gezdiğimiz yerleri kitaplaştırmaya karar verdim. Seyahatname adı altında sizinle buluşacaktır. Şu ana kadar 1900 sayfa A4 yazdım. Kitaplaşınca 3.000 sayfaya kadar ulaşabilecek. Mevlam ömür verirse elbet... Zaman zaman da böyle kısa tanıtımlar la sizi buluşturacağım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder