Rüştü
Kam 30.03.2011
Berlin’de İslam
Konferansları düzenleniyor. Ancak bu İslâm Konferansları’nın İçişleri
Bakanlarının başkanlığında yapılması bu toplantılara gölge düşürüyor. İçişleri bakanlıkları güvenlikten sorumlu
bakanlıklardır. İslam konferansı’nın güvenlikle alakasının olmaması gerekir. Bu
şekildeki organizeler uzlaşmacı değil kavgacı bir ortamın oluşmasına vesile
olabilir. Müslümanların düşüncelerinde terörist muamelesi yapılıyormuş gibi bir
izlenimin uyanması, müslümanları yaralar. Güven ortamı oluşmaz. İçişleri
bakanlarının elinde sopa vardır. Gül yoktur, güvercin yoktur, zeytin dalı
yoktur. Bu toplantıların Eğitim bakanlığının başkanlığında toplanması güven
ortamının oluşması açısından daha faydalı olacaktır. Müslümanların konumu
güvenlik açısından değil de din eğitimi açısından ele alınmalı ve değerlendirilmelidir.
Bu toplantılarda müslümanlar kendilerini potalsiyel suçlu değilde, Cumhurbaşkanımız
Wullf’un ve Hükümet Eden Belediye Başkanımız\Başbakanımız Wowereit’ın da dediği
gibi Almanya’nın bir gerçeği olarak görmeye başlarlarsa ve sorunların çözümünde
kendilerine görev düştüğüne inanırlarsa, gerçekten sorunlar birer birer
çözülecektir.
Samimiyet ve güven esastır
Ayrıca toplantıya
çağrılanların da din ile, dini
cemaatlarla alakalı olmayışı İslâmi kuruluşların mensuplarını derinden
yaralamaktadır. Toplantıya davet edilen bazı kuruluşların üyeleri arasında bir
cami derneği bile yoktur, din hizmeti
veren bir dernek yoktur. Dahası, İslam dini ile alakası olmayan, Kur’an’ı
istifade edilmesi gereken bir kitap olarak görmeyen kişilerin de bu
toplantılarda taraf olarak bulunması aynı şekilde İslâmi hizmet veren
kuruluşları yaralamaktadır.
İslâmi kurum
ve kuruluşların da bu olumsuzluklarda elbette katkıları vardır. Değişik isimler
altında oluşturulan kurumlar da, güven ortamının oluşması açısından Alman
Devletini rahatsız ediyor olabilir. Müslümanların birlikte haraket etmeleri, sorunların
çözümünde devletin konu ile ilgili kurumlarına yardımcı olmaları arzu edilen
bir yapılanmadır. Bu açıdan konuya
yaklaşırsak:
Müslümanların
teşkil ettiği kuruluşların yeniden yapılanmaya ihtiyacı vardır. Müslümanlar
dünyada ve özellikle de halkı müslüman olan ülkelerde olup bitenleri görmezlikten
gelerek, hiçbirşey olmuyormuş gibi davranamazlar. Arap ülkelerindeki son
olaylar özgürlük arayışın da gelinen son noktayı götermektedir.
Müslümanların yeniden yapılanmaları
gerekir
Hele Avrupa
ülkelerinde yaşayan müslümanların, mezhep ve meşrep endişelerini bir kenara
bırakarak hızlı bir şekilde hareket
ederek, Avrupa’nın şartlarını da göz önünde bulundurarak demokrasinin içinde
kalarak, tez elden yeniden yapılanmaları gerekir. Geçmişten devralınan
yapılanmalar bugünün müslümanlarına faydalı olamadığı gibi, içinde yaşanılan
toplumun fertlerine de korku veriyor. Almanya’da ve Avrupa’da yaşayan
müslümanlar geçmişte buraları imar eden insanlardır. Şimdi de geleceklerini
aynı gayret ve fedakarlıkla şekillendirmek zorundadırlar. Ancak geleceğin şekillendirilmesi bazı
yapısal değişiklerin yapılmasına bağlıdır.
NELER NASIL YAPILMALIDIR
Yeniden
yapılanma çok ciddi şekilde üzerinde durulması gereken ve Avrupalı müslümanlar açısından
önem arzeden hayati bir konudur. Bu zamana kadar uygulanan metodların belli teşebbüslerin,
niyet ve nitelik yoksunluğundan dolayı taasup ve noksan uygulamalarla bir türlü
rayına oturamaması, hastalığı kronikleştirmiştir.
Müslümanlar, hem
düşünce planında, hem de öze yönelik değişiklikler planında, köklü bir
yapılanma içine girmelidirler. Çünkü, her kurumsal faaliyet zaman, şartlar ve
taleplerin gereği olarak, kendini işlev ve içerik olarak her konuda yenilemek
mecburiyetindedir. Aksi halde gerek içinde barındırdığı kitleden, gerekse
dışında muhatap olduğu kitleden uzaklaşmak ve kopmak durumunda kalacaktır, demode
olacaktır.
Doğal olarak müslümanların
hem söylem, hem de kurumsal organizasyon olarak durumunu köklü bir şekilde
gözden geçirmesi gerekir. Bu konularda adım atacak cesur ve sorumluluk taşıyan iyi niyetli ehil yöneticilere ihtiyaç vardır.
Müslümanlar için yeniden yapılanma
gerekli midir?
Yeniden yapılanmaya her açıdan
ihtiyaç vardır. Ancak bu ihtiyacı giderecek potansiyeli ciddi bir şekilde
gözden geçirmek gerekir: çünkü, yeniden yapılanmanın bedeli vardır, yeniden
yapılanmanın şartları ağırdır, yeniden yapılanma fedakarlık ister, yeniden
yapılanma ehliyet ister, yeniden yapılanma zamana ve şartlara göre tecditler
ister.
Yeniden
yapılanma, mümkün olduğu kadar ön yargılardan uzak, yeterli birikime ve analiz
gücüne sahip kişilerin öncülüğünde, tabanın sesini de dinleyerek, mevcut
kaynaklar tesbit edilerek yapılmalıdır.
Yeniden
yapılanma sürecinde, bulundukları makamları kendine ait ve kurumu kendisiyle
özdeşleşmiş gören bazı kişilerin, bu süreçten rahatsız olup, makam, mevki ve
menfaat telaşıyla ciddi sorunlar ve engeller çıkarabileceği gözardı
edilmemelidir. Bu kişilerin, kendi menfaatlerini, teşkilat menfaati gibi takdim
etmeleri her zaman mümkündür.
YENİDEN YAPILANMA
1- Yapısal değişiklikler
Teşkilat saydamlığı esas alınmalıdır.
Şimdiye kadar çekilen sıkıntıların temelinde takiyeci bir mantık yatmaktadır.
Bu da içinde yaşdığımız topluma verdiğimiz güveni (yapılan bütün olumu
icraatlara rağmen) zedelemektedir. Bundan dolayı teşkialatlarımızı temsil eden
şahısların içeride söyledikleri ve yaptıklarıyla dışarıda söyledikleri ve
yaptıkları örtüşmelidir, uyum içinde olmalıdır ki beklenilen güven oluşabilsin.
Müslümanların
kurdukları teşkilatlarda teşkilatların genel başkanı dahil bütün yöneticileri
atamayla değil seçimle işbaşına gelmelidir. Cemaat atanan başkandan daha ziyade
kendi seçtiği başkanla çalışmak ister.
Genel Başkan
ve dernek başkanları en fazla dört sene süreyle icra heyetlerinin başında
kalabilmelidir. (Bu süreler şartlara
göre kısaltılabileceği gibi uyatılabilmelidir de)
Katılımcı şûrâ prensibinin karar alma
mekanizmasında esas alınması.
Katılımcı şura
prensibi doğru bir ifadedir. Sorun bu anlayışın doğru olarak uygulamaya
konulmamasında yatmaktadır. Bu prensib, esas alınmanın da ötesinde bütün
işleviyle birlikte titizlikle uygulanmalıdır, yani şurada istişare heyetine
rağmen karar alınmamalıdır. Peygamber efendimizin ''Ümmetim yanlışta ittifak
etmez'' buyruğu dikkate alınmalıdır. Sahibimizin de “Aklınızı çalıstırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım“[1] buyruğu, şûrâda tüm
boyutlarıyla geçerli olmalıdır.
Genel Merkez, Bölge ve Şube ilşkisinin
belirlenmesi
Genel Merkez
ve Şube ilişkilerinde bulunulan ülkelerin hukuku çerçevesinde federatif bir
yapı esas alınmalıdır. Yani her bölge ve şube özerklik haklarını korumalıdır.
Ve Genel Merkezle olan münasebetler bu yapı çerçevesinde özenle sürdürülmelidir.
İslam yerinden
yönetimi esas alır ve güdümlü idareye karşı tavır koyar. Doğru olan da budur.
Buradan hareketle her kuruluşun kendi tüzüğüyle ve adıyla varlığını sürdürmesi
icabeder.
Müslüman
teşkilatlar her bölgede federasyonlar kurarak varlıklarını sürdürmelidir. Faaliyet
alanları farklı olan lokal kuruluşlar da çatı organizasyonlarını üye olarak
desteklemelidirler. Bölge federasyonları bulunulan ülke çapında
konfederasyonlarını oluşturmalıdırlar. Eyalet ve Ülke hukuku bu oluşumda
belirleyici olmalıdır.
Böylece lokal
kuruluşların faaliyetleri federasyonu olumsuz olarak etkilemeyecektir. Gerekli
görüldüğü takdirde federasyonun dünya görüşüne muhalefet eden veya
faaliyetleriyle federasyonu zor durumda
bırakan dernekler rahatlıkla federasyon bünyesinden çıkarılabilirler.
Kadın, Gençlik ve diğer kuruluşlar
Kadın, gençlik
ve diğer kuruluşlar da çeşitli isimler altında dernekleştirilerek kendi federasyonlarını
oluşturmaları ve konfederasyona, federasyon olarak üye olmaları, ancak kendi
faaliyet alanlarında serbest bırakılmaları sağlanmalıdır. Çatı organizasyonuna
bağlılıkları resmi üyelik şeklinde olmalıdır. Federasyon ayda bir olmak üzere
üye derneklerle toplantılar yaparak faaliyetlerle ilgili bilgiler almalı ve
yeni stratejiler belirlemelidir. Bu toplantılar kamuya açık olarak
yapılmalıdır. Stratejilerin belirleneceği toplantılar istisna tutulabilir. Spor
kulüpleri, veli dernekleri v.b. kuruluşlarda aynı prensiplerle çalışmalıdırlar.
2- Eğitimde yeniden yapılanma
Her teşkilatın
bir el kitabı olmalıdır. Böyle bir çalışmanın yapılması fekalade faydalı
olacaktır. Ancak muhtevanın akademik bir süzgeçten geçirlerek kitap haline
getirilmesi gerekir. Böyle titiz bir çalışmayla daha faydalı sonuçlar elde
edilebilinir. Ancak bu kitapçık içinde yaşanılan toplumun hukuk yapısına ters
düşmemelidir.
Eğitim
kurumları, dernekleşerek ve de özelleştirilerek federasyon içinde yerlerini
almalıdırlar. Yaptığı faaliyetlerin getirisiyle ayakta durabilenler durmalı,
duramayanlar belirli zaman dilimi içinde yapılabiliyorsa sübvanse edilmeli,
yapılamıyorsa elden çıkarılmalıdırlar.
Müfredat
programları bulunulan ülkenin şartları göz önünde bulundurularak ehillerince
modern çağın eğitim metodlarından faydalanılarak hazırlanmalıdır.
Ders kitapları
Ehl-i Kitap gerçeği göz önünde bulundurularak ehillerince hazırlanmalı ve
okutulmalıdır. Diğer sahalarda, Tarih, Türkçe ve Ehli Kitap medeniyetini tanıtan entegrasyon
amaçlı kitaplar uzmanlarınca hazırlanacak veya başka yollarla tedarik
edilebilecek yardımcı kitaplar da, faydalanılabilecek kitaplar olarak eğitim
kurumlarına tavsiye edilmelidir. Öğretmenler çalışmalarında kaynak arama
derdine düşmeden bu kitaplardan azami derecede yararlanabilmelidirler. Tabii ki
derslerde bu kitapların dışında başka kitaplardan faydalanılamaz gibi bir şart,
eğitimde kısırlaşmanın yolunu açar.
Müslümanlar
yaygın ve örgün eğitime ağırlık vermelidirler. Eğitim kurumları da kendilerini
yaygın ve örgün eğitime göre programlamalıdırlar. Örgün eğitimler hafta
sonunda, yaygın eğitim hafta içinde
yapılmalıdır, böylece yaygın eğitim için gerekli zaman ve zemin
oluşturulmuş olacağı gibi, eğitimci sıkıntısı da çekilmeyecektir.
Hafta içinde camilerde nachhilfe
eğitimi yapılmalıdır
Bu şekildeki
bir eğitim organizasyonu ile cemaat birebir eğitime tabi tutulacağı için, yanlış cephelere kaymalar asgariye indirilmiş
olacaktır. Hafta içinde camilerde nachhilfe eğitimi yapılmalıdır. Dolayısıyla
çocuklar için cami faydalı hale geleceğinden, cami zorla gidilen bir yer
olmaktan çıkacak ve cazibe merkezi haline gelecektir. Din eğitimi de hafta
sonlarına kaydırılarak uygun ortamlarda belirli bir disiplin içinde günde üç
ders saati olmak şartıyla toplam altı ders saati olarak verilmelidir. Böylece
öğrenciler arasında yaş ve seviye tespiti yaparak cami eğitimi daha faydalı
hale getirilmiş olacaktır.
İnternet ve radyonun eğitim amaçlı
olarak kullanılması
Böyle bir
çalışma gereklidir, ancak pahalı bir çalışmadır. Müslümanlar arasındaki yorum
uyumunu sağlayacak profesyonel ciddi bir
dergi ve gazete çıkarılabilir. Hem teşkilat mensupları hem de dışarıdaki
insanların istifadesine sunulabilir. İnternet, radyo ve televizyon gibi
araçlarla da eğitim hizmetleri sunulabilir. Sözkonusu araçlara sahip değilsek
bile bu araçlara sahip kişi ve kurumlarla menfaat birliği kurulabilir.
Yeni bir İlmihal çalışması
'Yeni
bir İlmihal'
yazılmalıdır. Geleneksel din anlayışından kaynaklanan yanlışlarımızdan
uzaklaşarak, insanların dini idrak ve şuurları, Kuran'ın penceresinden
hareketle geliştirilmeli, insanlarımız içinde yaşadıkları toplumda aydın bir
müslüman kimliğiyle yaşayabilecekleri şekildeki özelliklerle donatılmalıdır.
Bu İlmihal Avrupa'nın şartlarını
bilen yani Avrupa'yı, Avrupalı'yı, Avrupa'da yaşayan müslümanları ve onların
yaşam şartlarını çok iyi tanıyan, ön yargısız, ufku geniş uzman kişiler tarafından Kur’an esas alınarak
hazırlanmalıdır.
Bu İlmihal „Ehl-i Kitap çoğunluk
içinde azınlık olarak bulunan müslümanlar İslâm'ı nasıl yaşamalıdırlar?“
sorusunun her konuda rahatlatıcı cevabını içeren bir ilmihal olmalıdır: Yani
müslümanların işlerini zorlaştıran değil kolaylaştıran, onların ellerinden
tutan bir ilmihal olmalıdır.
Burs Yönetmeliği
Burs, müslümanların
üzerinde hassasiyetle durması gereken bir çalışma alanı olmalıdır. Kadro
elamanlarını yetiştiremeyen bir topluluk başarısızlığa mahkumdur. Hasbelkader
ilk öğretim okullarından mezun olmuş veya sonradan meslek yapmış, imkanları
ölçüsünde teşkilatlar içinde hizmete devam eden gönüllülerle, müslümanlar uzun
vadede hizmetlerine devam edemezler.
Üniversitelerde
okuyan öğrenciler geçinebilecekleri kadar burs verilerek mutlaka
desteklenmelidirler. Burs verilecek öğrencilerde aranacak vasıflar elbette
olacaktır, ancak bu vasıflar, dar bir çerçeve içine sıkıştırılan üç beş
maddelik cemaat mensubiyetiyle ilgili
vasıflar olmamalıdır.
Bursları Genel
Merkez veya bölgeler değil, şubeler vermelidir. Böylece şubelerin bünyesinde
vasıflı elamanların sayısı artacak ve cemaat kime ne veriyorsa onu bilecek ve
hergün gözünün önünde görecek, şubelerdeki sorumluluk bilinci artacaktır. Özet
olarak şubeler arası hayırda yarış teşvik edilmiş olacaktır. En önemlisi bu
vesileyle teşkilatlar ehil imsanların eline teslim edilmiş olacaktır.
Eleman yetiştirmek
Müslümanların,
teşkilata elaman yetiştirmek gibi bir lüksü olmamalıdır. Vasıflı insan yetiştirmek
gibi bir derdi olmalıdır. Böylece yetişen vasıflı elemanlar içinden doğal
seyrinde ihtiyaç duyulan birim ve konularda eleman seçmek daha kolay ve
mantıklı olacaktır.
Seçilen bu
elemanların teşkilat amacı doğrultusunda bilgilendirilecekleri ve belirli
becerileri elde edebilecekleri enstitüler açılarak istenilen vasıflarla
donanmış personel elde edilebilir. Eleman yetiştirmek için yukarıdaki metodun
tercih edilmesinin sebebi şudur: Teşkilat için yetiştirilen insan çoğunlukla
teşkilat varlığını sürdürdüğü müddetçe var olabilmekte aksi sözkonusu olduğunda
ise yokolabilmektedir. Halbuki müslümanlar yetiştirdiği insanların vasıflı
olmasına özen gösterirlerse, sözkonusu şahıslar, bırakın kaybolmayı hiç teşkilatımızın olmadığı
yerde bile çalışmalar başlatıp yeni şubeler
kurabilirler.
3- İrşad ve Tanıtma faaliyetlerinin
reorganizasyonu
İrşad
faaliyetlerinde Kur’an esas alınmalıdır. Tebliğ ve irşad denilince İslâm'ın
tebliği, insanların irşadı akla gelir. Bu konuda Sahibimiz'in mihmandarlığı
tebliğciler için yeterlidir.
Ne yaptığını
bilen donanımlı, faaliyet yapacağı alana göre şuurlandırılmış tebliğ ve beyan
edici elamanlar yetiştirmek esastır. Bundan ötesi propagandist yetiştirmek,
çığırtkan yetiştirmek olur. Bu tür elemana gerek yoktur: Çünkü bu elamanlar cemaat
fanatizmiyle hareket ederler. Gayesi Allah’ın rızasını kazanmak olan
teşkilatların böyle ucuz kahramanlara ihtiyacı olmaz. Teşkilata üye yetiştirmek
olmamalıdır maksat, maksat Allah’a duruşu belli kul yetiştirmek olmalıdır.
İrşad derslerinin, hassaten nafile
ibadet ve zikir programlarının teşvik edilmesi.
Gerçek bir
müslüman yetiştirmek özlemiyle çalışan bir teşkilat, önüne hedef olarak irşad
faliyetlerini ve nafile ibadetleri koyuyorsa, orada ruhbanlığa doğru bir kayma olur.
Sistemlerin değil tarikatların alternatifi olmak gibi bir anlayışın
varabileceği sonuçtur bu.
İslâm
eğitiminde nafile ibadetlerin yeri bellidir. Merkezi idarenin nafile ibadetleri
teşvik etmesi müslümanları teşkilat
amacının dışına taşımak olacaktır.
'İnsanlara
hizmet etmek (Cihad) gibi ulvi bir davası olan insanların başka şeyleri yapmaya
zamanı kalmaz'
Müslümanların kurdukları
teşkilatlarda genel olarak irşad faaliyeti
yapılmaktadır. Sanki amaç problem çözmek, insan eğitmek değil de beyin yıkamak gibi. „Hedef kitlenin
derdi nedir? Bizler bu insanların ellerinden nasıl tutar da onlara yardımcı
olabiliriz?“ diye bir düşüncenin geliştirilmesinin planları maalesef yapılmamaktadır. Bu durumun gözden kaçmış
olabileceğini ümit ediyorum. Aksi taktirde insanların müslüman olmaları için
sebep kalmamaktadır.
İmamların eğitiminin gözden
geçirilmesi
Camilerde hizmet
veren din görevlilerinin yaptıkları iş karşılığında hak ettikleri maaş kendilerine verilmelidir. İkinci olarak imam
olmalarından ötürü gerekli olan saygı ve hürmet kendilerinden esirgenmemelidir.
En az bilgili olan imam bile,- madem onun arkasında namaz kılıyor ona tabi
oluyoruz- hürmete layık büyüğümüz, önderimiz olarak baş tacı edilmelidir,
tahsildar ve garson olarak kullanılmamalıdır. Ulema ve Umera sıralamasında
birinci sırada olmalıdır. Başkana ve idare heyetine veya cemaatın önde
gelenlerine yağ çekmek mecburiyetinde bırakılan imamın ne kendisine ne de
başkasına faydası olur.
Donanım
konusuna gelince; imamlara ilk önce ülke
lisanını öğrenme konusunda yardımcı olunmalı, teşkilat imkanları lisan öğrenimi
için seferber edilmelidir. Lisan öğenimine parelel olarak hutbeler en azından
iki lisanda okunmalıdır. Alt yapısı olan gençler imkanlar zorlanarak yukarıda
sözünü ettiğim enstitülerde belirli periyodlarla ehil kişilerin gözetiminde eğitime tabi tutularak ihtiyaç duyulan kadar imam
yetiştirilmelidir.
Din İşleri Yüksek Kurulu (DİYK)oluşturulmalıdır
Bölge federasyonları içinde ve
konfederasyon bünyesinde kurumlaştırılmalıdır.
üyeleri atama usulüyle değil ehillerince seçim usulüyle işbaşına
getirilmelidir. Her bölge kendi dini problemini kendisi çözmelidir. Konfederasyon
içinde kurumlaşan DİK ise, bölgelerde çözülemeyen konularda araştırma
yapabilecek bir üst kurul olmalıdır. Ancak her iki kurulun fetvaları da bağlayıcı
değil tavsiye niteliğinde olmalıdır. Ve aynı şekide başka konularda da DİK
benzeri kurullar oluşturularak en azından hedef kitlenin günlük dini problemlerine
neşter vurulmalıdır. Yani sadece dini alanda değil bunun yanısıra sosyal,
kültürel ve hukuki alanlarda da benzeri kurullar oluşturulmalıdır.
Türkçe ve Türkçe olmayan tanıtma
çalışmaları...
Türkçe ve
Almanca yapılmış olan basılı ve sesli yayınlar derlenerek ihtiyaca uygun
olanlarının üyelere servisi yapılmalıdır. Ancak bu pahalı bir çalışmadır. bu
konularda çalışma yapan kurumlara siparişler verilerek daha ucuz ve daha az
emekle bu ihtiyaç karşılanabilir. Teşkilat iş yapmak yerine işi organize edip,
plan ve programını yapıp uzmanlarına havale etme yolunu seçmelidir. Yani özel
teşebbüslerle işbirliğine gitmelidir. Ancak teşkilat bu işleri takip edecek
kurul ve kurullar oluşturabilir. Bu kurullar dernek ve şirket statüsünde hizmet
verebilir. Dolayısıyla Genel Merkez'deki personel fazlalığı da giderilmiş olur.
Müslim ve Gayri Müslim Göçmen
kuruluşlarla işbirliği..
Bu tür
faaliyetler uzman eleman işidir, nitelikli eleman ister, cemaat fanatizminden
uzak olmayı gerektirir, özveri ister. Diyalog hep bana düşüncesiyle kurulmaz,
biraz sana biraz da bana anlayışıyla kurulur.
İstenen
çalışma böyle bir çalışma olacaksa hemen işe başlanılmalıdır. Hele 11 Eylülden
sonra, müslümanların dışarda olup bitenlere bigane kalarak cazibe merkezi olmaları
mümkün değildir.
Dini
cemaatlarla olan ilişkiler de aynı şekilde cemaat fanatizminden uzaklaşarak
kurulabilir.
Müslümanlar Ehl-i
Kitapla olan ilişkilerini Kura'n ve
Sünnet çizgisine oturtmalıdırlar. Günümüzde dünyadan başka bir hayatı gerçek
kabul etmeyen modern insanlara nispetle, Ehl-i Kitab'ın müslümanlığa yakın olan
inançlarını dikkate alıp onlarla olan hukukun bu temelde oluşturulması gerekir.
Camilerimize yeni şekiller
kazandırılmalıdır.
„Camilere yeniden
gözden geçirilmelidir. Mümkünse birinci ve ikinci katlarda ibadet yapma yerine,
ihtiyaca göre şehrin mekezi yerlerine minareli camiler inşa edilmelidir. İçine giren insanlarımızın manevi bir
atmosfere bürünebilmelerini sağlayacak ortam oluşturulmalıdır. Böylece İslam
medeniyetinin merkezini teşkil eden camiler Avrupa'da da işlerlik kazanabilir.
Estetik ve
temizliğe önem verilmelidir. Çorap kokusundan, tuvalet kokusundan dolayı huşu
içinde ibadet yapılamayan camilerimiz var. Secdeye inince burnunuzun direği
sızlıyor. Bu faaliyetlerin denetlenmesi için her bölgede bir murakıb heyeti
kurulabilir.
Bu konularda,
bölgeler kendi yerel yönetimleriyle
ilişkiye girebilirler. Samimiyet ve güven içerisinde yapılan iyi niyetli
çalışmalarla sorun çözülecektir.
Ancak kimlik
gizlemekle, „Ben ondan değilim de“, „İşte karşılıklı menfaat birlikteliğimiz
var da“, „Aslında o tukaka da, ben daha iyiyim de“ gibi, çelişkili tutarsız ifadelerle
o istenilen güven ortamı oluşturulamaz. Oluşturuluyor gibi görünse bile bir gün
ipler kopuverir. Şeffaflık esas olmalıdır.
4- Mali durum
Üyelik
Federasyon ve
konfederasyon tipi bir yapılanmada çatı kuruluşlarına şahıslar değil,
cemiyetler üye olacağından hukuki olarak zaten aidat alma hakkı doğmaktadır.
Tek tek şahısların üye yapılması için çalışmalar yapmaya gerek kalmayacaktır.
Mensubiyet
şuuru çalışmalarını samimiyetle yürüten ve hedeflerini gerçekleştirmek için
gayret gösteren teşkilatlarda doğal olarak gelişecektir. Eğer gelişmiyorsa
hatayı mensuplarda değil, ortaya koyduğumuz çalışmaların yukarıdaki ilkelere ne
derece uyup uymadığına bakmak gerekir. Burada belirleyici olan güven unsurudur.
Hizmet alanlarına uygun yatırım
Hac
hizmetlerimizin daha güzel yürütülebilmesi için yeni yapılanmaya uygun olarak
konfederasyon seviyesinde şirket kurulmalıdır. Bu hizmetlerden elde edilen
gelirler en küçük birimlere (şube) ulaşacak şekilde ve hizmetler katılım oranı
dikkate alınarak adalet gözetilerek dağıtılmalıdır. Hac görevlileri hep aynı derneklerden
değilde, konfederasyona üye olan derneklerin dönüşümlü olarak görev
yapabilecekleri şekilde organize edilmelidir.
Kurban
hizmetleri dedikoduya meydan vermeyecek şekilde organize edilmelidir. Kurbanların
Almanya sınırları içinde kesilmesine özen gösterilmelidir. Alman komşularımızla
birlikte paylaşılmalidir. Almanya’daki sosyal kurumlarla işbirliği yaparak
ihtiyaç sahiplerine kurbanlarımız ulaştırılmalıdır. . Bu durum Allah’ın
rızasına daha uygun olacaktır. Diğer
hizmet alanlarında da aynı hassasiyet gösterilmelidir.
Almanya’da Kurban
ve Zekat paralarıyla ihtiyaç duyulan kurumlar kurulabilir. Okul, gazete, dergi,
cami ve araştırma merkezi gibi kurumlar kurulabilir. Vakıflar kurulabiliir....