Rüştü
Kam
2010 Prag
Berlin Türk Eğitim derneği ve
Berlin Veliler Topluluğu’nun birlikte düzenledikleri gezilerden beşincisi için Prag’da idik.(16.10.2010)
16 Ekim sabahı saat 02’ye beş
kala yola koyulduk. Gece olması münasebetiyle gezi ile ilgili bilgilendirmeyi
kısa kestik. Sabah namazını kılmak için mola verdiğimizde Prag’a 20 kilometre kalmıştı.
Kahvaltıyı otelin restoranında yapabiliriz diye düşündük ama olmadı.
Dolayısıyla sabah kahvaltısını tren istasyonunda yapmak zorunda kaldık.
Rehberimiz geldiğinde saatin akrebi dokuzu gösterirken yelkovanı da 12.00’nin
tam üstündeydi. Hava güzeldi tam bir gezi havası. Rehberimiz Azerbaycanlı bir
delikanlı, Ramil Mehmetova.
Dönüşte gezinin
değerlendirmesini yapan arkadaşlarımızın anlattıklarından da anladığımıza
göre herkes memnun kalmış Prag
gezisinden. Özellikle kadınlar bu geziden oldukça fazla keyif almışlar. Ancak
memnun olmadıkları bir husus varmış kadınların, o da kocalarından alış veririş
izni alamamış olmalarıymış. Kristal bir avize, tek taş bir yüzük, küpe ve
kristal bir su bardağı alamamışlar Prag’dan mesela...Velhasıl kadınlar buruk
bir sevinçle dönmüşler Berlin’e.
Çek Cumhuriyetinin tarihçesi
Mitolojiye
göre 6'ncı yüzyılda efsanevi Prenses Libuse ve Prens Premysl'inin kurduğu kabul
edilen Prag, 9'uncu yüzyıldan itibaren Çeklerin başkenti olmuş. Prag, 14'üncü
yüzyılda İmparator 4.Karl'ın imar faaliyetleriyle sıradan bir şehir olmaktan
çıkıp, bir metropol haline gelmiş. 17'nci yüzyıldan itibaren Avusturyalıların
egemenliğine giren Prag, 1918'de kurulan
Çek Cumhuriyeti'nin başkenti ilan edilmiş. 1939'da ise bombardıman tehdidi
üzerine savaşmadan Almanlara teslim edilmiş. 1945'te Rus askerleri tarafından
istila edilen kent, 1948'de yapılan seçimlerin ardından 40 yıl sürecek Komünist
iktidarına adımını atmış. 1989’da yapılan “Kadife Devrimle” de yeniden
demokrasiye geçmiş.
Prag
Prag dünyanın en güzel
şehirlerinden biri. O kadar güzel ve alımlı bir şehir ki, sanki açık hava
müzesi. Sokaklar tertemiz, köpek pisliklerine rastlamıyorsunuz, gürültü
kirliliği yok. Renkli Bohemya cam ve kristallerinin pırıltısı sokakları pırıl
pırıl aydınlatıyor. Ancak bu kristallerin fiyatları oldukça yüksek. Msela, bir
şarap bardağı 1.790 Kron, yaklaşık 60 €.
Prag’ın sokakları tarihe
tanıklık ediyor. Birinci dünya savaşında Almanlara savaşmadan şehrin anahtarı teslim
edilmiş, gaye şehrin bombalanmasının istenmeyişiymiş... Tanklar 1968 işgalinde
saat kulesinin yanındaki belediye binasını yıkıp geçmiş…Bugün ayakta sadece bir
duvarı kalmış…
Prag, 2004'den bu yana Avrupa
Birliği’nin bir üyesi olan Çek Cumhuriyeti'nin başkenti. 1.2 milyon nüfuslu bu
kent oldukça fazla turisti ağırlıyor. Prag geniş bir alana yayılıyor. Metro,
tramvay ve otobüslerle şehrin her
köşesine kolayca ulaşabiliyorsunuz.
Saray bölgesinden Prag ve süslüyormuş nehri manzarası
Şehir oldukça geniş ve yüksek
debili bir nehir olan Vltava nehriyle ortasından ikiye bölünüyor. Gece tekne
gezintisi harika. Nehrin kenarındaki
tarihi eserler öyle güzel ışıklandırılmış
ki tek kelimeyle muhteşem. Teknede açık
büfe usulü yemek yiyebiliyorsunuz. Ancak önceden söylemeniz gerekiyor.
Burada bulunan tarihi yapılar
içinde en çok ilgi çekeni astronomik saat kulesi. Astronomikliği saatin güneş,
ay ve gezegenlerin konumlarını da gösteriyor olmasından kaynaklanıyor. Prag'ın
simgesi olan bu tarihi saat kulesinde, her saat başı çanların çalmasıyla ufak
çaplı bir gösteri başlıyor. Saatin sağını solunu süsleyen birkaç heykelcik, çanların
çalmasıyla birlikte hareket ediyor ve aynı zamanda üst tarafta iki pencere açılıyor ve 12 havarinin heykelleri geçiş seromonisini başlatıyor. Rehberimizin
anlattığına göre bu heykellerden her biri bir insanlık halini simgeliyormuş. Bana
en ilginç geleni ipi çekerek çanı harekete geçiren iskelet oldu. Çünkü bu
heykelin verdiği mesaj fevkalade önemliydi. Ve o iskelet yüzyıllardır her saat başı
aynı canlılıkta bu mesajı vermeye devam ediyor: "Ey insanoğlu, öleceksin!..."
Eski meydan
Eski Şehir meydanında başka birçok
tarihi yapı var. Buradaki en etkileyici yapılardan biri Meryem Ana Kilisesi.
Gotik bir film setinden çıkmışcasına bütün heybetiyle meydana karşı duran bu
yapı oldukça etkileyici. Bu yapının iki
kulesi var. Soldaki kule Hz. Adem’i, sağdaki kule Hz. Havvayı simgeliyormuş.
Hz. Adem hafif eğilerek Hz.Havvaya kur yapıyormuş, soldaki kulenin eğriliği bu
yüzdenmiş. Yılmaz Gün kardeşim de bu seromoniden etkilenmiş olacak ki; sevgili
hanımına bu meydanda kendi deyimiyle yeniden ilanı aşk eylemiş Hz. Adem ve
Havva’nın huzurunda.
Tırdlov (Trdelnik) tatlısı
Meydanda aynı zamanda, ortaçağ
pazarlarını andıran bir pazar kuruluyormuş her gün. Bu meydandan „Tırdlov tatlısı“nı yemeden
ayrılmak olmazmış. Herkesin bu tatlıdan mutlaka yemesi gerekirmiş. Manası ahmak
tatlısı demekmiş. İçinin boş olmasından dolayı beyinsiz anlamında bu isimle
isimlendirilmiş. Kokoreç şeklinde şişe
dolanmış vaziyette satılıyor. Biz yedik ama ahmaklık konusundaki farkı
farkedemedik.
Peynir kızartması da Prag’ın oldukça
meşhur yemeklerinden biriymiş, denemeye
değermiş. Prag’a gelipte ördek ve geyik
eti yemeden gitmekse hiç mi hiç olmazmış. Ama bizim bu denemeyi de yapma
şansımız olmadı. Yemekler çok pahalı değil. Örneğin bir kişi karnını 15-20 Euro arası bir ücretle doyurabilir.
Şehrin en turistik yerinde en orjinal şeyleri yediğiniz düşünülürse bu fiat son
derece normal bir fiyat. Para birimi olarak Kron’u kullanıyorlar. Avrupa
Birliği üyesi olmalarına rağmen Euro’ya geçmemişler. Geçmeye de niyetleri yokmuş.
Prag sokakları adeta bir
festival alanı gibi. Her köşe başında yeteneğini sergileyen sanatçılara
rastlamak mümkün.
Meydanda işimiz bitince Karlov
köprüsüne doğru yol aldık. Bu kısa mesafede zaman tüneline giriyorsunuz adeta.
Gördüğünüz o güzellikler karşısında hayranlığınızı gizleyemiyorsunuz. Kral Karlov’un
dört hanımıyla birlikte dikilmiş anıtının yanından giriyorsunuz zaman tüneline.
Sağlı sollu değişik heykellerin ve Vltava nehri üzerine yapılan o tarihi köprülerin
ve etrafındaki o tarihi binaların güzelliği ve görkemi karşısında şoke oluyorsunuz.
Heykel deyip geçtiğime bakmayın, her bir heykelin ayrı bir hikayesi var.
İçlerinden biri biraz kötü bir imajla da olsa zindan bekçisi bir Osmanlı'yı canlandırıyor.
Osmanlı’yı görmemişler ama, Osmanlı korkusunu bir heykelle halklarına
anlatmışlar. Ancak, zindan bekçisi olan Osmanlı’yı göbekli birisi olarak
canlandırmışlar. Bira içen bir Çekli gibi düşünmüşler zindan bekçisini. Kılıç
da Osmanlı kılıcına hiç benzemiyor.
Prag kalesinde St. Vitrus
katedrali ihtişamıyla dikkat çekiyor, içine girdiğinizde başka bir ihtişamla
karşılaşıyorsunuz. O günkü Kilisenin gücünü Katedralin içinde görebiliyorsunuz.
Bu bölgede en çok ilgi çeken
yerlerden biri de Kafka'nın doğduğu ve yaşamış olduğu ev. Kafka, Çek asıllı bir
Yahudi. Prag onu sahiplenmiş.
Oyuncak müzesi
Kafka'nın evini hemen geçtikten
sonra birkaç katlı bir binada oyuncak müzesi kurulmuş. Biz müzeleri gezemedik.
Sadece dışardan binaları gördük. Müzelerden söz açılmışken, Prag'da oldukça
fazla müze varmış. Acak bir süre sonra
bu müzelerin aslında tamamen turistik amaçlı birer derleme olduğunu farkediyormuşsunuz.
Bu yüzden rehberimiz müzelere boşuna para vermeye gerek yok dedi. Bu müzelerden
bazılarının isimleri şöyle: Komunizm müzesi, ulusal müze, işkence müzesi, Yahudi
müzesi, müzik aletleri müzesi v.b.
Müzelerden en önemlisi ulusal müze
imiş. Rehberimizden edindiğimiz bilgiye göre bu müzeyi gezmek 1 tam günümüzü
alırmış. Dışardan gördük ama içine
giremedik. Bu müzenin önünde birkaç yüz
metre uzanan geniş bir meydan var. Wenceslas meydanı. Meydan boyunca yürümek
ayrı bir keyif veriyor insana.
Buranın gece alemi de bir başka güzellik taşırmış. Murat ve arkadaşları bu alemin güzelliğine tanık olmuşlar. Bu durum Recai’nin gözünden kaçmamış tabi. Bu caddeye Prag’ın Şanzelize’si (Champs-Élysées) diyorlar. Son model ferrariler(!) ve limuzinler(!) Süslüyormuş bu caddeyi geceleri. Recai biraz Murat’a takılmak istedi ve israrcı oldu ama, Murat’ın ağzından bir şey alamadı. Nihayet Murat “Recai abi boşuna uğraşma senin söyletmek istediğini ben söylemiyeceğim” diyerek Recai’nin çekim alanından uzaklaşmasını bildi...
Saray bölgesinden dönüşte yine
Karlov köprüsünü geçerek bu sefer sol tarafta kalan Yahudi mahallesi de
gezilebilecek yerler arasında.
Prag'da görülmesi gereken
yerlerden biri de Narodni caddesi. Burada sağlı sollu lüks dükkanlar görmek
mümkün. İşin güzel tarafı bu dükkanlar ve caddedeki yapılar yeni yapılmış.
Ancak kentin dokusuna uygun olmasına özen gösterilmiş.
Narodni caddesinin sonunda,
caddenin Vltava kavuştuğu noktada etkileyici bir binanın zemin katında Cafe
Slavia bulunuyor. Burası zamanında birçok ünlünün tercih ettiği bir mekanmış.
Bu ünlülerin fotoğraflarını duvarlarda görmek mümkün. Fotoğrafların içinde Nazım
Hikmet'in ve Yılmaz Güney’in fotoğrafları da var.
Bu mekan gerçekten
fiyatlarıyla, tatlıları ve içecekleriyle, atmosferiyle, Vltava nehri ve Ulusal
Tiyatro binası manzarasıyla mutlaka birkaç saat geçirilmesi gereken gizli bir
hazine...
Tabi her zaman olduğu gibi Hikmet yine burada da hanımını
kaybetmiş…Bu konudan Güldane hanım otobüste anlatıncaya kadar haberimiz yoktu.…Bilmediğimiz
bir şey daha, dört odalı odada iki kişi kalmışlar…Sabahattin, Yunus ve oğlu ise
bir yatakta üç kişi olarak kalmış… Bu durum herhalde müdürün gözünden kaçmış olmalı…
Ahmet Yumuşak yolda
rahatsızlandı ve Prag’a varır varmaz hemen yatağa attı kendisini. Hanımına
ısrar ettik “sen bari bizimle gel”diye, ama o ben beyimi bu halde bırakamam
diyerek beyi ile birlikte otelde kalmayı tercih etti... Kendisini dönüşte gezinin
kadını ilan ettik.
Arnavut kaldırımlı sokakları
üstü açık klasik arabalarla da turlamak mümkün. Fakat benim tavsiyem bu şehrin
her sokağını adım adım dolaşmak.
Rehberimizin verdiği bilgiye
göre; Prag'a gitmişken günübirlik gezilerle yakın yerlere gitmek de mümkünmüş.
Bunlardan en bilinen ikisi Karlovy Vary ve Terezin nazi kampıymış. Karlovy
Vary, Çeklerin kur merkeziymiş. Son dönemde zengin Rusların diktikleri
otellerle çirkinleşen bir bölge olmuş burası.
Terezin nazi kampı ise
Polonya'daki Auschwitz kadar meşhur olan bir kampmış. Biz bunların hiçbirine gitme fırsatı
bulamadık ne yazık ki. Bir de Prag'ın 70
km. doğusunda bir kasabada yer alan, tamamen insan kemikleriyle yapılmış bir
kilise varmış. Burası da ilgi çeken yerlerden birisiymiş. Ancak vaktimizin
kısıtlı olması nedeniyle biz buraya da gidemedik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder