Rüştü Kam
Ha-ber.com
Ramazan ayı yaklaşıyor. Esnaf, dernekler, dini kuruluşlar
imsakiye dağıtmaya başlayacaklardır. İmsakiyeler bu sene de birbirini
tutmayacaktır. Her cemaat farklılığını ortaya koyacak ve kendi imsakiyesinde
belirtilen zamanların doğru zamanlar olduğunu hararetle savunacaktır. Müslümanlar
da tabiatıyla bu tartışmanın dışında kalmayacaktır. İftar sofralarında dünya
Müslümanlarının durumları değil de; kimin imsakiyesinin doğru olduğu
tartışılacaktır. Sinekli seccade…
Ben bu yazımda Almanya’da oruç tutacak olan Müslümanların
elinden tutmaya çalışacağım. Oruç tutmak için kimsenin rapor almaması
gerektiğinin altını çizeceğim. Oruç tutmak için rapor almanın kul hakkı
olduğuna vurgu yapacağım. İbadetlerin sağlıklı olmasının, bireylerin kendilerini
ikna etmeleriyle doğru orantılı olacağını yazacağım. Oruç ayı gelmeden önce
Müslümanlara ulaşmaya çalışmamın sebebi budur. Yazdıklarımı sakin bir şekilde
düşünenler olacaktır. Onları selamlıyorum. Bana kızanlar da olacaktır.
Geçtiğimiz senelerde olduğu gibi beni itham edenler de. Ben onları da selamlıyorum.
UZUN GÜNLERDE ORUÇ
Allah her şeyi bir ölçü dâhilinde yaratmıştır. "Biz
her şeyi bir ölçüye göre yarattık" (Kamer suresi, 49) Allah
kurduğu bu düzenin bozulmasını istemiyor. Bunun için yaratıklarının içinden
insanoğluna farklı bir statü veriyor. Bunlar akıllıdırlar, zekidirler. Yetkileri
ve sorumlulukları vardır.
Yaratıcı insanoğluna yol haritası da vermiştir (Kur’an). Kendisiyle
devamlı irtibat halinde olsun ki, ölçü bozulmasın istemektedir. Namaz, oruç, hac gibi ibadetlerle insan
istenilen irtibatı kuracaktır. Bu ibadetler eğitim amaçlıdır. Ancak bu ibadetleri
yaptı diye Müslüman Cennet’e konulmaz. Müslümanı bildik ibadetler değil, dünyanın
imarı ve insanlığın barışı için yaptıkları Cennet’e taşıyacaktır.
Bu ibadetlerin genel çerçevesi yol haritasında
çizilmiştir. Ancak, yol haritasını iyi anlayabilmek için haritanın çizildiği
bölge; bölge insanının kültürü, anlayışı, yaşam şartları, coğrafi konumları,
yaşam standartları iyice analiz edilmelidir, anlaşılmalıdır.
Müslüman birey, bu çerçeve içinde kalarak kendi hareket
kabiliyetlerini geliştirebilir. Herkes gücü nispetinde görevlerini yerine
getirecektir, kimseye gücünün üstünde yük yüklenmeyecektir ve bireyler
kendileriyle ilgili kararları kendileri verecektir. Çerçeve budur. "Allah hiçbir nefse gücünün
yeteceğinden öte yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı
kötülüğün zararı yine kendisinedir. " (Bakara Sûresi 286)
Oruç görevi, eğitim amaçlı ibadetlerden biridir. Nasıl icra
edileceği ile ilgili çerçeve bilgiler yol haritasında mevcuttur: Hitap bölge
insanınadır, bölge insanının anlayabileceği şekilde kolay bir hitaptır. Oruç ibadetinin
zamanı ve süresi çerçevede açıklanmıştır, bu süre içinde nelerin yapılamayacağı
da açıklanmıştır.
Oruç ibadetinin ifadeye konulduğu bölgede (Hicaz) yaşayan
insanlar yol haritasında çizildiği gibi oruçlarını tutacaklardır. Çizgiler
oldukça belirgindir: Evin dışındaki varlıklar çıplak gözle birbirlerinden seçilinceye
kadar yenilecek ve içilecek, cinsel ilişkiye girilebilecek (sahur), varlıkların
seçilmesinin zorlaşmaya başlandığı zaman gelince de yeme içme ve cinsel ilişki
yasağı kalkacaktır (iftar).
Hicaz bölgesinin dışında kalan insanlar, bilhassa gece ve
gündüzü eşit olmayan bölge insanları kendi konumlarını kendileri
belirleyeceklerdir. Bu çalışmaya içtihad denir: Çünkü yol haritası
ellerindedir. Nereye gidileceği bellidir. Hicaz bölgesini esas alarak kendileriyle
ilgili kararları verebilecek bilgileri ve donanımları fıtratlarında mevcuttur
onların.
UZUN GÜNLERDE ORUÇ NASIL TUTULUR
Kur’an’ın indiği yerde gece ile gündüz arasındaki fark oldukça
azdır. Kur’an o bölgede inmiş ve o bölge insanına hitap etmiştir. O insanların
zaman birimi güneş ve aydır. Kur’an bu yüzden o insanlara güneşin batışı ve
doğuşunu ve ayın konumunu esas alarak günlük ibadetlerin zamanını açıklamıştır.
Eski ilmihal kitaplarında zaman tespiti için güneş
tepedeyken, ağaçların gölgesi iki misliyken gibi ibareler kullanılırdı.
Yani Kur’an orucun başlangıç ve sonlandırma zamanının
tespiti için güneşin doğuşunu ve batışını esas almıştır ki, yöre insanları anlayabilsinler.
Güneşin doğmadığı, geç battığı veya hiç batmadığı yerlerle ilgili Allah detay
vermemiştir. Allah oraları unutmuştur diyemeyiz. Allah o insanlara zulmetmek
için detay vermemiştir de diyemeyiz. Allah zulmetmekten beridir. Allah, o bölge
insanlarının hür iradeleriyle karar vermelerini (içtihad) uygun görmüştür
diyebiliriz: Çünkü, Allah insan sağlığına zararlı olan bir ibadeti farz kılmaz.
Böyle yapması zulüm olur. Allah kullarının üzerine gücü yetmeyeceği bir yükü de
yüklemez. Çerçeve bellidir.
Akıl bu çerçevenin içinde kalarak o bölge insanının
ihtiyacı olan çözümü üretecektir (içtihad). Akıl böyle zamanlarda gereklidir.
“Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım.” (Yunus 100)
Almanya Müslümanları ne yapacaklardır
Almanya'nın coğrafi şartları ve iş durumunu göz önünde
bulundurarak Müslüman bireyler oruç ibadetlerininim zamanını ve süresini
kendileri tespit edebilirler.
Bu konuda, Musa Carullah Bigiyev, Süleyman Ateş, Mehmet
Said Hatipoğlu, Abdulaziz Bayındır,
Muhammed Hamidullah gibi İslâm âlimleri görüş belirtmişlerdir: “Gece ile gündüz
arasındaki farkın fazla olduğu bölgelerde “takdir yöntemi” ile oruç
tutulabilir demişlerdir.
Müslümanların takdir ederek oruç tutacakları bölgelerden biri de
Almanya‘dır. Almanya‘da bu sene oruç zamanı yaklaşık 19 saat olacaktır. Sağlık
açısından, bu zaman çok uzundur. Oruç ibadetinin farz kılınma sebeplerinden
biri de insan sağlığını düzene koymaktır, bozmak değildir. Oruç tutsun diye,
Müslümanlar telafisi mümkün olmayan hastalıklara maruz bırakılmamalıdır. Böyle
yapılırsa, çerçevenin dışına çıkılmış olunur.
Takdir konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın fetvası şöyledir:
“Normal
vakitlerin oluşmadığı dönemlerde namaz ve oruç vakitleri hususunda takdir
yöntemine başvurulması kaçınılmazdır. Bazı hadislerde de ifade edildiği gibi
vakitlerin oluşmadığı yerlerde "takdir yöntemi" ile ibadet
edilmesinde dinen bir sakınca yoktur. Fakat İslam Dini’nin birlik beraberlik ve
kardeşliğe verdiği önem gereği bu bölgelerde uygulanacak olan takdir yönteminde
belli bir birliğin sağlanması gerekmektedir. Bu birlik de, ancak ilgili
tarafların bir araya gelerek meseleyi görüşmeleri ve ortak bir karara
varmalarıyla mümkün olacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu birliğin
sağlanabilmesi için öteden beri gayretlerini sürdürmektedir.“ (Tarih: 10-11/06/2009 Din İşleri Yüksek Kurulu Kararı.)
Kur’an Mekke’de inmeye başlamış ve Medine’de tamamlanmıştır. Arapların
anlayacağı dille inmiştir. Oruç Medine’de farz kılınmıştır ve Medine’nin
coğrafi şartları ibadet zamanlarında esas alınmıştır.
Dünyanın diğer bölgelerinde aynı coğrafi şartlar geçerli değildir. Altı ay
gece altı ay gündüz olan yerler var. Bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar var.
Onlar “Takdir” ederek oruçlarını tutabilirler, namazlarını kılabilirler. Güneş batmıyor diye
20 saat oruca mahkum edilemeyecekleri gibi, vakit girmiyor diye namazı terk
etmeleri de istenemez. Takdir ederek ibadet zamanlarını belirleyebilirler.
Takdir edecekleri zaman biriminin Medine’nin zaman birimi olması daha uygundur.
Oruca başlama
zamanı:
Orucu farz kılan Allah, oruca ne zaman başlanması ve ne zaman
sonlandırılması gerektiğini de açıklamıştır. Bu bilgiler de yol haritasında
mevcuttur. Kur'an'ın buyruğu açıktır: ''Fecir vakti sizce beyaz iplik siyah
iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra geceye kadar orucu
tamamlayın.'' (5)
Ayetten anlaşılacağı üzere, güneşin doğmasına yakın
zamana kadar yiyip içilebilir, 30 dakika, 45 dakika önce gibi. Bu uygulama ayetin
ruhuna uygundur. Bu konuda Peygamberimiz’in uygulaması da var. Hz. Ömer,
Huzeyfe, İb. Abbas, Talk İb. Ali, Ata İb. Ebî Rabah, Ameş, Ali İb. Ebû Talip
gibi sahâbelerden gelen rivayetler şöyledir:
Huzeyfe şöyle der:
''Sabah oluncaya kadar Rasûlullah ile beraber yiyip
içtik ki, güneş henüz doğmamıştı.'' (4) Bu
hadise göre, oruca başlama vakti, sabahleyin yolların dağların, tepelerin belli
olacağı zamandır. Yani çıplak gözle eşyaların birbirinden seçildiği zamandır.
Zirr b. Hubeyş’ten:
"Sahur yemeğini yiyip mescide gittim. Giderken, Huzeyfe'nin evine
uğradım. Bir deve sağmamı emretti, sağdım. Sütü pişirmemi emretti, pişirdim,
sonra; "iç" dedi. Ben oruç. tutmak istiyorum" dedim. "Ben
de istiyorum." dedi. Yedik, içtik sonra mescide geldik, hemen namaza
başlanıldı.”
Zir b. Hubeyş devam ediyor anlatmaya:“Huzeyfe’ye bu
durumu sordum. O da bana "Rasûlullah bana böyle yaptı" veya "ben
Rasûlullah'la böyle yaptım" dedi. "Sabahtan sonra mı?" dedim.
"Evet, sabahtan sonra, ancak güneş doğmamıştı" dedi. (Ateş c.1.
s.312- 315)
Ebû Davud'un hadîsi de bu görüşün delilleri arasındadır:
"Biriniz su ve yemek kabı elinde iken ezanı işitirse ihtiyacı kadar
yiyip içsin" (Musned: II-423- Ebu Davud c. 2, s.258, h. 2350)
İbnü'l-Münzîr'in rivayetine göre;
Hz. Ali sabah namazını kıldıktan sonra; "Şu an beyaz ipliğin siyah
iplikten ayrıldığı andır" demiştir.( Ateş . c.1s. 312- 315)
İçtihad yapmak farzdır
Oruç ibadetinin zamanının tespiti ve süresi ile ilgili çalışmalar
yapılmasını Kur’an teşvik etmiştir. Gece ile gündüzün eşit olmadığı yerlerde Müslümanlar
şartları göz önüne alarak ve çerçeve
içinde kalarak içtihadlar yapma serbestisine sahiptir:
“Dinlenesiniz diye
geceyi sizin için yaratan O’dur. Gündüzü de aydınlatıcı yapmıştır.
Dinleyen bir toplum için bunda âyetler vardır. (Yunus 10/67)
“Görmediler mi; dinlensinler diye geceyi yarattık. Gündüzü de aydınlatıcı
yaptık. İnanan bir toplum için bunda göstergeler vardır.” (Neml
27/86)
“Dinlenesiniz diye geceyi sizin için yaratan Allah’tır. Gündüzü de aydınlatıcı
yapmıştır. Allah insanlara gerçekten çok ikram eder ama insanların
çoğu şükretmezler.” (Mü’min 40/61)
Gece, dinlenme; gündüz ise çalışıp kazanma zamanıdır. İlgili
âyetlerden biri şöyledir: Dinlenesiniz diye geceyi sizin için yaratan
odur. Gündüzü de aydınlatıcı yapmıştır. Dinleyen bir toplum için bunda
âyetler vardır. (Yunus 10/67)
Gündüz, yaşama zamanıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Gündüzü yaşama
zamanı yaptık.” (Nebe’ 78/11)
Güneşe ve duhâsına, onu takip ettiğinde aya, güneşin duhâsını gösterdiğinde gündüze,
güneşin duhâsını örttüğünde geceye, (yemin olsun) (Şems 91/1-4)
Ayetlerden anlaşıldığına göre. Gece istirahat zamanı, gündüz çalışmam
zamanıdır. Gece ile gündüz arasındaki fazlalıktan dolayı iş zamanı ile ibadet
zamanını, istirahat zamanını saatle tespit etmek gerekiyor.
Prof.Dr.Abdulaziz Bayındır bu ayetleri şu şekilde açıklamıştır
„Duhâ ile ışık arasındaki temel fark ısıdır. Bu sebeple gece ile gündüz
arasında ısı farkı olur. Beyaz gecelerde gökyüzünde dolaşan güneş ışık verir
ama ısısı gündüz gibi hissedilmez. Aydınlatan şeyin güneş değil de gündüzün
kendisi olması, güneşi gündüzün göstergesi olmaktan çıkarır ve güneşsiz
gündüzlerin olabileceğini gösterir. Nitekim Arapçada gündüze nehar denir ve
aydınlığın yayıldığı vakit, diye tanımlanır.
İnsanların yaşadığı en kuzey yer olan Tromso’da güneşin doğmadığı
günlerde, güneşten gelen ışınlarla çevre aydınlanmakta ve gündüz oluşmaktadır.
Güneşin hiç batmadığı Haziran ayında Tromso’da gündüz kısa kollu gömlekle
dolaşırken gece, pantolonun altına içlik, kalın çorap, yün kazak, ceket, kaban
ve başlık giyilir.
Ekvatorda güneş ışınları, dünyanın eksenine sürekli 90 derecelik bir açıyla
geldiği için o bölgede gece ile gündüz hemen hemen eşit olur. Yazın gece ile
gündüz kutup noktalarında da eşittir. Buralarda aydınlığın sürekli olması ve
gecenin göstergesinin kaldırılmış bulunması sebebiyle gece ile gündüzden birini
diğerinden uzun saymanın delili olmaz. Bu eşitlik, güneşin batmadığı salât
dönencesi boyunca devam eder. Diğer enlemlerde güneş ışınlarının geliş açısı
gece ve gündüzün uzunluklarını değiştirir. Kışın salât dönencesinden sonra
günün uzunluğu, ışığın o bölgeye gelişine bağlı olarak değişir.“( www.suleymaniyevakfi.org)
Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, “Norveç’te yaptığı tespit ve gözlemlerle,
insanların burada 13 saatten fazla oruç tutamayacaklarını tespit ettiklerini
söylüyor.
Molla Hüsrev’in de fetvası böyledir: Gündüzleri 24 saatten daha uzun
yerlerde, mesela altı ay gündüz olan yerlerde, oruca saat ile başlanır ve saat
ile bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan, vakitleri normal teşekkül eden, yani
gündüzleri 24 saatten az olan bir şehirdeki Müslümanların zamanına uyularak
oruç tutulur. (Dürer*)
Prof.Dr. Mehmet Said Hatipoğlu, bu konuda şöyle der: “Bu gibi bölgelerde
Mekke’nin ve Medine’nin zaman ölçüleri esas alınarak, ibadet zamanları
belirlenmelidir.” Prof.Dr.Hayri Kırbaşoğlu da bu tespite katılır.**
Sonuç
Bu açıklamalardan sonra biz de deriz ki, Almanya’da oruç; Mekke ve Medine’deki
(Hicaz) oruca başlama ve orucu açma zamanları esas alınarak tutulmalıdır.
Almanya gece ve gündüzün 12 saat olmadığı ülkelerdendir. Gündüzü 20 saate
kadar uzanır. Yukarıda yapılan açıklamaları göz önüne alırsak, Almanya’da sahur
ve iftar zamanı güneşin doğuşu ve batışıyla değil, saatle tespit edilmelidir. 13
saat uygun olan süredir. Bu tespit hem Bayındır ve hem de Hatipoğlu ve
Kırbaşoğlu’nun görüşlerine uygundur. Dürer sahibi Molla Hüsrev de aynı
kanaattedir.
20 saate yaklaşan bir süre oruçlu olmak, oruç ibadetinin ruhuna uygun
değildir. Oruç ibadetinin süresi 20 saat olduğu zaman, oruç faydalı değil,
zararlı olmaya başlar. Günde en az iki litre su alması gereken vücut 20 saat
susuz kalırsa sağlık sorunları başlayabilir. Bu durum beyin kanamalarına, kalp
krizlerine sebep olabilir.
Dini cemaatlerimiz, Ramazan ayında toplayacakları zekât ve fitre konusunda harcadıkları
mesai kadar, veya o çalışmaların yarısı kadar üyelerinin ibadetleriyle ilgili
kolaylıklar üzerinde de mesai harcasalar, hem cemaatin sıkıntısını giderecekler,
hem de istedikleri meblağı yine de toplamış olacaklardır.
“Allah, her kimi
doğru yola erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm’a açar…” (Enam;125)
…………………………………………………………
(1) Bakara suresi 3
(2) Bakara suresi / 184-185
(3) Bakara suresi / 187
(4) Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul,1988.1. cilt
312- 315.
(5) Bakara 187
* Dürer, Molla Hüsrev’in eseridir. Hanefi Fıkhına göre yazılmıştır. 1460
yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından şeyhülislamlığa tayin edilmiştir. Molla
Hüsrev, yirmi sene boyuncu bu görevi yürütmüştür. Fatih Sultan Mehmet Molla
Hüsrev için ‘Zamanımızın Ebu Hanife'sidir.’ diyerek sevgisini belirtmiştir.
Eserinin tam adı: Dürerü’l-Hukkâm Fî Şerhi Gureri’l-Ahkâm, Musannıfı : Muhammed
Bin Ferâmûz.
**Daha geniş bilgi için, Uzun günlerde oruç; Musa
Carullah Bigiyev, İz Yayıncılık, İst.2009).