Rüştü Kam 2011
İslâm dinini din olarak seçen
insanlara müslüman denir. Müslümanların rehber edinmeleri gereken kitabın adı
Kur’andır. Kur’anla müslümanları tanıştıran kişiye peygamber denir. O’nu Allah
seçmiştir. Seçilen bu kişiler güvenilir kişilerdir. Son elçi olduğu, Seçen
tarafından son peygamber- dir diye ilan edilen kişinin adı Muhammed’dir. Bu
isim Hz. İsa tarafından son Elçi’den 6 asır önce İncil’de ilan edilmiştir. Bunlar
Elçi’dirler, kendilerine emanet edilen “Emanet’e”
birşey ilave edemezler ve O’ndan birşey eksiltemezler.
Dinler insanların dünya
hayatını dizayn etmek için gönderilirler. Arzulanan, ahiret hayatının mutlu bir
hayat olarak devam edebilmesidir. Bu gaye için
bir dizi ön şart sıralar Allah, Elçi’ye emanet ettiği O Kitap’ta.
İbadetler, emir ve yasaklar bu
ön şartları oluştururlar. Cemaat olarak yaşamak bu ön şartlardandır. Cemaat
topluluk demektir. Cemaatlerde ortak hedefler olmalıdır. Bu ortak hedefler daha
ziyade insanların dünyada mutlu bir hayat sürebilmeleri için konulmuştur:
-Barış içinde yaşanılacaktır.
-Zulüm yapılmayacaktır, zalimler
desteklenmeyecektir.
-Eğitime ağırlık verilecektir.
-Komşuların hakkı korunacaktır.
-Adaletle muamele edilecektir.
-Doğa korunacaktır, tahrip
edilmeyecektir, yani, ekolojik denge muhafaza edilecektir.
-Fakirler görüp gözetilecektir.
-Kurumlaşılacaktır v.b.
Cemaatleşmenin amaçlarından
sayılabilecek birkaç örnektir yukarda zikredilenler. Dinî kaynaklı olan
cemaatlere dinî cemaat denir. Cemaatleşme Allah’ın emridir. Güçlerin birleştirilmesini
ister Allah. Çünkü, ciddi çalışmalar güçlerin birleşmesiyle yapılır. “Hep birlikte
Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın
üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” (Âl-i İmrân
103)
Günümüzde cemaatler güçbirliği
yapmak için değil, sanki güçbirliği yapanları zayıflatmak için oluşturulurlar.
Dinî cemaatler bu amaca uygun olarak kurdurulur. Almanya’da hizmet verdiklerini
söyleyen dinî cemaatlere bir bakarsak; onların Allah’a kul değil kendilerine
üye yatiştirmekle meşgul olduklarını görürüz. İstisnalar her zaman vardır elbette.
Cemaat başkanı veya hocası,
kendisinin dışındaki dinî cemaatlerin yanlışlarını anlatır cemaatına. Kurtuluşa
erecek olan cemaat kendi cemaatıdır. Yani fırka-i naciye kendisidir. Fırka-i
naciye, kurtuluşa eren topluluk demektir. Güya son Elçi: ”Benim ümmetim 73
fırkaya ayrılacaktır, içinden bir tanesi kurtuluşa erecektir, 72 si dalâlettedir.”
buyurmuştur.
Almanya’daki dini cemaatler ne
iş yaparlar diye bakarsak; “kendiliğinden camiye gelen insanların cebindeki
paraları nasıl alırız”ın hesabını yaptıklarını görürürüz. Camide çocukların
okutulması da aynı amaca yöneliktir.
Samimiyetle, canını dişine takarak hizmet eden, sadece Allah rızasını
gözeten gerçek mü’minler bu dairenin tabii ki dışındadırlar. Allah onlardan
razı olsun, onların yar ve yardımcısı olsun. Ne mutlu o Allah dostlarına...
Bazı cemaatlerin camilerinde, zekatlar toplanır, fitreler toplanır, kurbanlar toplanır. Bilhassa Afrika ve Asya
ülkelerindeki insanların durumu ajite edilerek anlatılır. Sinevizyon gösterileriyle inanların duyguları
harakete geçirilir. Hedef duygu sömürüsü
yaparak daha çok para elde etmektir. Bu cemaatlerın hizmet portföyünde çocuk
okutmanın dışında elle tutulacak hizmet yoktur desek yeridir.
Çocukları, pedagojik formasyonu
olmayan hocalar okutur genel olarak. Bazı camilerde bir hoca 50-60 çocuğu bir
iki saat içinde okutmak zorundadır. Bir çocuğa düşen zaman 5 dakika bile
olmayabilir. Bazen hocalar iki üç çocuğu aynı anda okutmak zorunda kalır.
Yeteri kadar hoca istihdam etmek istenilmez. Çünkü, toplanan paralar camilerde
kalmaz, genel merkezlere gider. Hocaların aldıkları maaşlar yaptıkları hizmetlerle
doğru orantılı değildir. Çark böyle döner.
Çarkın yanlış döndüğünü farkedenler ve bu yanlışlığı dillendirenler hemen
görevden alınırlar. Hem de çeşitli iftiralar atılarak görevden alınırlar.
Dinî cemaatlerin :
-Vakıfları yoktur.
-Hastaneleri yoktur.
-Öğrenci yurtları yoktur.
-İmam yetiştiren yüksek okulları
yoktur.
-Kur’an öğretmeni, dindersi öğretmeni
yetiştiren kurumları/okulları yoktur.
-Gazeteleri, dergileri yoktur,
televizyonları yoktur.
-Hukuk büroları yoktur.
-Danışma merkezleri, araştırma
merkezleri yoktur.
-Sosyal konutları yoktur.
Yani gelecekleri yoktur...
Topladıkları paraların büyük
bir bölümünü Almanya dışına çıkarmakla meşguldürler onlar. Bazen bu paralar,
Somali’ye yardım diye çıkar, bazen Afganistan’a yardım diye çıkar, bazen
Filistin’e yardım diye çıkar... Sadece bu görev için kurulan yardım kuruluşları
vardır. Özel olarak kurulmuşlardır. Yıllardan beri ne Afganistan’ın problemi çöçözülmüştür,
ne Filistin’in, ne Çeçenistan’ın... Buna rağmen yine de toplanır o paralar.
Cemaat bu paranın hesabını sormaz veya
soramaz.
Bu sorumsuz sorumluların tutumu yüzünden; dini cemaatler bir araya gelip,
güçlerini birleştirip, hizmet alanlarını belirleyerek ortak çalışma içine
girememektedirler. Meşrep çalışmaları dini hizmetlerin devamlı önünde
tutulmaktadır. Olmazsa olmaz olan, din değil de sanki meşrepmiş gibi hareket
edilmektedir.
Örneğin, 50 yıldan beri kendi ihtiyaçları olan imamlarını kendileri
yetiştirememektedirler. İmam yetiştiren bir yüksek okul açamamışlardır. Bu cemaatlerin
böyle bir yüksek okul açmaya güçleri yetmez mi? Elbette yeter. Ancak bu yetişen
imam hangi meşrebe göre din alatacaktır, Kur’an’ı hangi meşrebe göre
yorumlayacaktır? Sorun buradadır. Yazıktır,
günahtır.
Dini cematler birbirlerinin
ayağına basmayı bırakarak, en kısa zamanda bir araya gelmeli ve bu gidişe dur
demelidirler.
Türkiye’den getirilen geçici
hocalar, hizmet aşkıyla gelmiyorlar buraya. Biraz para kazanarak, ceplerini
doldurarak geriye gitmeyi düşünüyorlar. Etliye sütlüye karışmadan zamanlarını
doldurmak istiyorlar. Bu yüzden ciddi çalışmaların altına imza atamıyorlar. Cami
derneklerinin de işine geliyor bu uygulama. Böylece ne şiş yanıyor ne de
kebap. Halk, veren el olduğu, alan el
olmadığı sürece kervan yürüyor. Tekerin önüne taş koymak isteyen olursa, ona da
haddini bildirmek o kadar zor olmuyor.
20 yıl öncesinde camiler
Ramazanlarda, Cumalarda dolup taşardı. 20 yıl sonrasında ilave cami
yapılmamasına rağmen camilerdeki tutulan saflarda boşluklar olabiliyor. 20 yıl
önce doğan çocuk bugün 20 yaşındadır. Bir ailede ortalama en az dört yetişkin
olduğunu düşünürsek, bugün camilerin cemaati almaması grekir.
Bu duyarsızlık böyle devam ederse 20 yıl sonra camiler birer birer
kapanmaya başlayacaktır. İşte o zaman çok geç olacaktır. Afrika ülkelerine para göndermenin cezasını
20 yıl sonra gelen nesil çekecektir.
Kendi çocuklarımız, geleceğimiz
gözümüzün önünde eriyip giderken, Afrika’ya el uzatmak ihanet değildir de
nedir? Oradaki insan yarın yine aç
kalacaksa, birgün et yese ne olur yemese
ne olur...
“Aklınızı çalıştırmazsanız, sizi pislik çinde bırakırım.” (Yunus
100)
Kiliselerin papaz yetiştiren:
-Yüksek
okulları vardır.
-Vakıfları
vardır.
-Sosyal
konutları vardır.
-Danışma
merkezleri vardır.
-Meslek
okulları ardır.
-Televizyonları,
dergileri vardır.
-Yayınevleri
vardır.
-Araştırma
merkezleri vardır.
-Meslek okulları
varıdır v.b.
-Hastaneleri
vardır.
-Üniversiteleri
vardır.
Müslüman cemaatlerin ise:
-Tarihe mal
olmuş ataları vardır (!)
-Babaları
deleri müftüdür (!)
-Kalpleri
temizdir (!)
-Somalileri
vardır (!)
-Filistinleri
vardır (!)
-Afganistanları
vardır (!)
Ancak, kendi çocukları
parklardadır, esrar, eroin bağımlısıdır, kumarhanelerdedir, meyhanededir,
hapihanededir. İş merkezlerinin kapılarında kuyruktadır. Gayeleri, hedefleri
yoktur. Serseri mayın gibi dolaşırlar ortalıkta.
Allah aşkına bu dini cemaatler
ne iş yaparlar?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder