Rüştü Kam 1994
Oruçla ilgili gerekli olan bilgileri
vermeden önce, Kur'an'ın oruca yaklaşımını bilmekte fayda olacağı
kanaatindeyim. Bundan dolayı önce sözü Sözün Sahibi'ne bırakalım:
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
Farz olan Ramazan ayı orucu
''- Ey iman edenler oruç, sizden öncekilere
farz kılnıdığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki dikkate
alırsınız.(1)
- Oruç,
sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta ya da yolculukta olursa tutamadığı
günler sayısınca başka günlerde tutsun. Oruca güç yetiremeyenlerin
üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye vardır. Kim gönülden bir hayır
yaparsa bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız, -eğer bilirseniz- sizin
için daha hayırlıdır.
- Ramazan,
insanlara yol gösterici, apaçık bir öğreti ve yasa kitabı olan Kuran'ın
indirildiği aydır. Kim o aya ulaşırsa oruç tutsun. Hasta veya yolcu
olanlarınız, tutamadığı günlerin sayısınca diğer günlerde oruç tutar. ALLAH
sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Böylece (oruç günlerinin)
sayısını tamamlar, sizi doğruya ulaştıran ALLAH'ı yüceltip şükredersiniz.(2)
- Oruç gecesinde
kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de
onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte
olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın
ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik
siyah iplikten ayırd edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu
tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda kadınlarınıza
yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yanaşmayın.
İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.(3)
Oruç:
-Tanımı ve zamanı
-Tanımı ve zamanı
Müslümanın; Kur'an'da belirtilen zaman dilimi içerisinde, aslında helâl olan şeylerden, buyruk doğrultusunda kendisini uzak tutmasıdır.
-Lügâtta
Bir şeyden
uzaklaşmak, bir şeye karşı kendini tutmak demektir.
-Terim olarak
Tutmaya ehil kimselerin, imsakın bitiminden, güneşin
batışına kadar orucu bozan şeylerden uzak durmalarıdır.
-Orucun zamanı
Orucun zamanını,
Kur'an çok açık ve net bir şekilde ortaya koymuştur. Peygamber imiz de
uygulamasıyla bize örnek olmuştur. Hz. Ömer, Huzeyfe, İb. Abbas, Talk İb. Ali,
Ata İb. Ebî Rabah, Ameş, Ali İb. Ebû Talip gibi sahâbelere göre: ''Oruca
başlama vakti, sabahleyin yolların dağların, tepelerin belli olacağı zamandır.
Yani çıplak gözle eşyaların birbirinden seçildiği zamandır.(4)
Hz. Huzeyfe'nin
anlattığına göre, Hz. Muhammed s.'in uygulaması da böyle olmuştur. Hz. Huzeyfe
çöyle der: ''Sabah oluncaya kadar Rasûlüllah ile beraber yiyip içtik ki, güneş
henüz doğmamıştı.'' demektedir: Çünkü, Kur' an'ın buyruğu böyledir:''Fecir
vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin için, sonra
geceye kadar orucu tamamlayın.''(5) Dînin sahibi, oruç vaktini
açık ve net olarak bu şekilde ortaya koyuyorsa, dînin tebliğcisi de
uygulamasında, güneşin doğmasına az bir zaman kalıncaya kadar yiyip içmeye
devam ediyorsa;imsakiyelerle bizlere düşen, bu uygulamayı aynen hayatımıza
geçirmek olmalıdır.
Her Ramazan'da
olduğu gibi, bu Ramazanda'da cemaatlar farklı farklı imsakiyeler dağıtacaktır.
Kafalar yine karışacaktır. Kafa karışıklıklarının giderilmesi için yapılacak
olan tek şey güneşin doğmasına 45 dakika kala kadar yiyip içmektir.
-Oruç ibadetiyle
ilgili hadisler
Oruç İslâm`ın beş şartından biridir. Allah Teâlâ, orucu müslümanlara
farz kılmıştır. Oruç, hikmetleri ve maddî manevî faydaları çok olan bir
ibâdettir. Aşağıdaki hadîsler, orucun hikmet ve faydasını herhangi bir
açıkalamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
''Her hangi biriniz
oruçlu bulunduğu gün artık kötü söz söylemesin ve cahilliğe kapılmasın. Eğer
bir kimse kendisi ile dövüşür yahut ona hakaret ederse derhal: ''Ben oruçluyum,
ben oruçluyum, desin.''(6)
''Âdemoğlunun her
işi kendisi içindir. Oruç müstesna. O, içine riyâ karışmayan bir ibâdettir.
Onun mükâfatını da doğrudan doğruya Allah verir, oruçlunun ağız kokusu, Allah
katında, muhakkak misk kokusundan daha hoş ve temizdir.''(7)
''Oruç bir
kalkandır.''(8)
''Herşey için bir
zekât vardır, cesedin zekâtı da oruçtur, oruç sabrın yarısıdır.''(9)
''Kim, orucun fatziyyetine inanarak ve mükâfatını Allah'tan
umarak oruç tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.''(10)
''En güzel düzenleyici Allahtır.''
-Oruç, ruhsal yükselişi sağlamak için farz kılınmıştır. Oruç, aynı
amaçla önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. Farz olan oruç Ramazan ayında
tutulan oruçtur.
-Ramazan ayında oruca güç yetiremeyenler, tutamadıkları gün sayısınca
başka günlerde oruç tutarlar.
-Oruca tahammül
edemiyecek olanlar ise, oruç yerine fidye verirler. Bununla beraber kendileri
için oruç tutmaları daha hayırlıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki; Allah'ın
temel tavrı, kullarının işini kolaylaştırmaktır, güçleştirmek değildir. ''Rızık
temini için zor şartlar altında çalışanlar, çocuklu kadınlar, esir veya hapiste
olanlar ve bizim bilemeyeceğimiz, oruç tutmaya mani herhangibir mazereti
olanlar, hergün için fidye verebilirler.''(11)
-Diğer ibadetlerde
olduğu gibi, oruç ibadetin de de mazeret tesbiti, tamamen şahısların
kendilerine aiddir. Kur'ân, oruç tutmakta zorlananlara fidye kolaylığı
getirmekle iki amacı birden gerçekleştirmiş olmaktadır:
1- Müslümanın, ibadetini yerine getirmede ürküntüye düşmesini önleyerek,
karamsarlığa kapılmamasını sağlamak.
2- Fidye imkanıyla, toplumda yoksulluk ve imkansızlığa çare bulmak.
Kur'ân'ın açıklamasına göre; bir insana diğer bir insanın yardım ulaştırması,
sadece kendisinin faydalanacağı ibadetlerden daha hayırlıdır.
Kur'an'ın beyanına göre insan, dünyada; inaç açısından, düşünce
açısından, çalışma açısından velhasıl insan hakları açısından, tamamen hür
olarak yaşaması gereken bir varlıktır. İnsan için ibâdet, bu hürriyet
içerisinde yapıldığında bir anlam taşır, şov olsun diye yapılan ibadetlerin
Allah'ın terazisinde bir ağırlığı olmayacaktır. İnsan, içinden gelerek oruç
tutuyorsa bir anlamı olacaktır, zorlamayla oruç tutuyorsa veya şov olsun diye
oruç tutuyorsa, ne oruç tutana ne de zorlayana oruç fayda sağlamayacaktır. Dini
insanlara anlatmak konusunda kendilerini görevli hissedenler, bu konuda
sorumluluk üstlenenler, bu açıdan meseleye bakarak, muhataplarının başında
ibadet yaptırma memuru olmadıklarını bilmelidirler. ''Oruç tutmayanın, namaz
kılmayanın hapse atılması veya öldürülmesi''(12) gibi garip fetvalar ne yazık
ki fıkıh kitaplarımızda yer almaktadır. Hangi amaçla, ne zaman, ne şekilde bu
fetvalar kitaplara girdiyse girmiş, üzerinde durmaya değmez. Ancak bugünün
müslümanları, bu garip fetvaları esas alarak insanlara İslâm'ı anlatacaklarını
sanıyorlarsa büyük bir yanılgı içerisindedirler. Aklı başında hiç bir insan
bilinçli olarak namaz kılmadığı zaman, oruç tutmadığı zaman hapsedileceği,
öldürüleceği bir dine girmek istemez.
-O halde Allah'ın kullarına lutfettiği ruhsat ve kolaylıkları onların
elinden almakla, hayırlı bir iş yapmış olmayız. Tam aksine onları
samimiyetsizliğe ve riyakârlığa iteriz. Oysa Allah düzenini çok iyi kurmuştur,
o düzenin içerisine, din adına, azimet adına, takva adına, iyi müslüman olma
adına, cihad yapma adına, çomak sokmanın herhangi bir mantığı yoktur, bu tip
temelsiz kurallarla ne yazık ki din tahrif edilmiştir, tahrife hâlâ da devam
edilmektedir. Allah din tahrifçilerine, çok nazik bir şekilde, benim işime
karışmayın, siz kendi işinize bakın dercesine şöyle buyurur: ''En güzel
düzenleyici Allahtır.''(13)
-Oruç ayında, orucun açık bulunduğu saatlerde, cinsel ilişkide bir
sakınca yoktur. Itikafta olanlar hariç.
-''Oruç,
varlıkların birbirlerinden seçilebileceği, sabahın erken saaatlerinde başlar,
güneşin batışıyla biter.''(14) İmsak ve iftar zamanı bu ayet esas
alnarak düzenlenmelidir.
-Orucun fayda ve
hikmetleri
Orucun fayda ve
hikmetlerini şu şekilde sıralamak mümkündür:
-Herşeyden önce
oruç tutmakla, Allah'ın rızası kaza nılmış olur. Oruç, insanı kötülüklerden
alıkoyar, nefsi terbiye eder, ihtirasları bastırır ve ruhu yüceltir.
-Oruç tutarak aç
kalan müslümanın, şefkat ve merhamet duyguları gelişir, fakirlerin,
miskinlerin, açların yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini tecrübe ile öğrenmiş
olur ve onlara karşı daha insanî yaklaşımlar ortaya koyar.
-Oruçlu kişiler,
açlığa, susuzluğa ve sıkıntılara tahammül etmeyi öğrenir, sabır, sebat sahibi
olurlar.
-Orucun ruhumuz
kadar bedenimize de faydası vardır. Ramazan boyunca mide ve kalb daha az
çalışır, bütün organlar dinlenir, vücut sağlık kazanır. Bu sebeble oruç, maddî,
mânevî hastalık ve kötülüklere karşı bir kalkandır :
- Oruç; Allah'a itaattır, ibadettir.
- Oruç; yalnız Allah içindir.
- Oruç; takvayı gerçekleştirir.
- Oruç; ahlâk mektebidir.
- Oruç; nefse karşı bir savaştır.
- Oruç; sabır alışkanlığı kazandırır.
- Oruç; iradeyi kuvvetlendirir, gayreti biler.
- Oruç; düzeni ve disiplini öğretir.
- Oruç; merhemet ve kardeşlik bağlarını
güçlendirir.
- Oruç; toplumsal hastalıkları
tedavidebirliği sağlar.
- Oruç; vücut için bir rektefe
vazifesi görür.
-Ramazan orucu kimlere farzdır
Namaz kimlere farz iase oruç da onlara farzdır. Ancak biz yine bir sıralama
yaparak bilgilerimizi tazelemiş olalım, oruç: Erginlik çağına gelmiş, akıllı,
her erkek ve kadın müslümana Ramazan ayında oruç tutmak farzdır.
1- Orucun çeşitleri
Farz olması ve olmaması açısından çeşit oruç vardır.
2- Farzolan oruçlar: Ramazan'da oruç tutmak
farzdır. Bu ayda tutulamayan oruçlar başka günlerde kaza edilir.
3- Sünnet olan oruçlar: Muharrem ayının dokuz,
on, onbirinci günleri oruç tutmak sünnettir. Kamerî ayların onüç, ondört ve
onbeşinci günleri ile haftanın pazartesi, perşembe günleri ve şevval ayında
altı gün oruç tutmak müstehabtır.
4- Haram olan oruçlar: Ramazan bayramının
birinci günü ile Kurban bayramının dört günü oruç tutmak haramdır. Çünkü bayram
günleri Allah'ın kullarına birer ziyafet günüdür. Allah'ın ziyafetinden
kaçınmak uygun değildir.
-Orucu bozan şeyler
Orucu bozan şeyler, orucu geçersiz kılan şeylerdir. Oruçlu iken bilerek
herhangi bir şeyi yemek, içmek. Cinsî münasebette bulunmak ve Besin değeri olan
iğnelerden kullanmak, besin değeri olmayan iğneler ise orucu bozmaz. Ayrıca
cumhura göre kusmak da orucu bozmaz. Denize girmek, banyo yapmak, kan aldırmak,
içerisinde şeker ihtiva etmeyen natur bir sakızı çiğnemek de aynı şekilde
değerlendirilir. Ağız kokusunu kısmende olsa gidereceği için toplum içerisinde
bulunan ve insanlarla konuşmak durumunda olan müslümanlara sakız çiğnemeleri
tavsiye bile edilmelidir. Alah'ın hoşuna gittiği söylenen! oruçlunun ağız
kokusu, insanların hoşuna gitmemektedir.
-Kazayı gerektiren haller
Orucu bozan şeyler, aynı zamanda kazayı gerektiren hallerdir. Herhangi bir
nedenle orucu bozulan müslüman, Ramazan ayından sonraki bir günde, orucunu kaza
eder.
-Oruçla ilgili diğer meseleler
Oruçla, oruca başlama zamanıyla ilgili, diğer meseleleri
şu şekilde sıralamak mümkündür:
1-Keffâret
Keffâret ceza demektir. Geleneksel fıkıh kitaplarımızda orucunu kasten
bozan müslümana verilecek cezadan, keffaret adı altında uzun uzun
bahsedilmiştir. Oysa hüküm koyucu, her ne sebeple olursa olsun orucunu bozan
müslümana kaza etmesini söylemiştir. Peygamberimiz de bu yolu takip etmiştir.
Sonradan bu yol terkedilmiş ve hüküm koyucuya rağmen, oruçla ilgili senaryolar,
yukarda da bahsedildiği gibi yazılmaya devam edilmiştir.
Kur'an ve Sünnet'e göre, her ne suretle olursa olsun orucunu bozana
keffâret lâzım gelmez. Keffâret cezası başka konulardaki (zıhar olayı Mücadele
2,3) keffâret uygulamalarının anlam kaydırmalarıyla, oruca da tatbik
edilmesinden doğmuştur. Burada Allah adına hüküm koymanında ötesinde, Allah
adına, O'nun kullarına ceza vermek gibi bir zulüm de vardır. Biz, böyle bir
zulmü, Allah'ın dinine fatura etmekten Allah'a sığınırız. Hüküm ne kadar da açık:
''Ramazan günlerinde orucunu tutamamış olanlar, başka günlerde tutarlar.''
Allah rızası için oruç tutan müslümanın, öyle veya böyle, hiçbir mazereti
yokken orucunu bozması mümkün değildir.
Oruçlu bir müslüman, tarafından
tesbit edilen özel durumuna göre, kendini mazeretli görürse, mazeretli sayarsa,
orucunu bozar, bozar demek biraz yanlış düşeceğinden, iftar eder demek daha
doğru olacaktır. Bu kişiyede ceza yüklemek Bakara Sûresi'nin son âyetine ters
düşer. Keyfi olarak oruç bozan insan ise, zaten Allah korkusundan veya ibâdet
şuurundan uzaktır. Böyle bir özelliğe sahip olan insan da keffaret orucundan
zaten korkmaz, çünkü onu da tutmayacaktır. Bu durumda ceza iyi niyetli olan
müslümana verilmiş olurki yanlıştır. Yukardaki sözümüzü yeniden tekrar edelim.
İnsan ibâdet yapıp yapmamakta hürdür. Bu hürriyet içerisinde yapılırsa, ibadet
bir anlam taşır. Herkes Cennet'e girme hürriyyetine sahip olduğu gibi
Cehennem'e girme hürriyyetine de sahiptir. Kimse kimsenin başına bekçi tayin
edilmemiştir.
Keffârete delil olarak şu hadis gösterilir:
- Bir adam Peygambere gelerek''
mahfoldum''dedi,
- Peygamberimiz; Seni mahveden şey
nedir ?
- Adam; Ramazan da hanımımla ilişkide
bulundum.
- Peygamberimiz: Köle azad edebilir
misin ?
- Adam: Hayır.
- Peygamberimiz: Peşpeşe iki ay oruç
tutabilir misin ?
- Adam: Hayır.
- Peygamberimiz: Altmış fakiri
doyurabilir misin ?
- Adam: Hayır.
- Peygamberimiz: Adama biraz hurma
vererek al bu hurmaları dağıt dedi.
- Adam: Bizden fakiri var mı ki ben bu
hurmaları dağıtayım?
- Peyagamberimiz: Güldü ve adama, git
bunları ailene yedir dedi.''(15)
Bu hadis gereğince keffâret kabul edilse bile, sadece cinsi münasebetle
ilgili olduğu görülür. Keffâretin umûmîleştirilmesi ve farz hükmünde görülmesi
yanlış olur. İkincisi, Adamla peygamberimiz'in konuşmalarının sonunda hurmalar
adama kaldı. Adam cezalandırılma yerine mükâfatlandırıldı. Üstelik, peygamberin
huzuruna eliboş gelen adam, eli dolu olarak geri döndü, peygamberimizi keyiflendirdi
ve güldürdü. Hadisi ilim adamları da değerlendirmiş ve şu sonuçları elde
etmişler:
1- İmam Hanefi, kasden bozulan oruca 61 gün ceza vermiş.
2- İmam Şafiî, keffâret sadece, kendi isteğiyle cinsi münasebet yapan erkek
için geçer-lidir, kadın için geçerli değildir, onun kaza yapması gerekir demiş.
3- İmam Malik, hadisteki sıra takip edilir demiş.
4- İmam Nevevî, keffâret erkeğedir, kadına hiçbir şey gerekmez demiş. Çünkü
keffâret mehir gibidir, mehirde erkeğe mahsustur.(16)
-Sonuç
Keffâret ilim adamlarının çoğunluğunun
ortak görüşüne göre orucu bozan diğer hususlarla ilgili değildir. Sadece cinsî
ilişki ile ilgilidir, ve de erkek için geçerlidir, kadın için ise geçerli
değildir. Herne sebeple olursa olsun oruç bozulduğu zaman, güne gün, oruç
tutmakla farz yerine getirilmiş olur diyebiliriz.
2- İtikaf
Beş vakit namaz kılınan bir camide ibâdet niyetiyle durmaktır. Itikaf'ta
olan insan, yeme içme işlerini camide yapar. Devamlı zikirle, tefekkürle,
okumayla meşgul olur. Müddeti: Mezheblere göre değişir. Hanefîler, Şafiiler ve
Hanbelîlere göre, enaz; ''az bir zaman, bir an'', olarak belirlenen müddet,
Malîkiler'e göre bir gün, bir gecedir. İsteyen daha fazla da durulabilir.
İtikâf'ın amacı; belirli bir zaman içerisinde, hertürlü dünya meşgalesinden
uzaklaşarak, murakabeye dalmak, tabir caizse, Allah'la baş başa kalarak huzur
ve mutluluğu yakalamaya çalışmak, hiçliğin şuuruna ermektir.(17)
3- Oruç ve Hilal
Hilâl, Ramazan ayının başlangıcının belirlenmesinde belirleyeci rolünü
oynar. ''Hilali gördüğünüz zaman Oruç tutunuz, hilali gördüğünüz zaman bayram
yapınız; hava bulutlu ise taktir ediniz'' Başka bir rivayette ''Hava bulutluysa
veya hilâl'i gözetlemeye mani bir durum var ise, Şaban'ı otuza
tamamlayınız''(18) buyurulmaktadır. Belirleme, o günün şartlarında şahısların
şahadetiyle yapılıyormuş. Bugün belirleme, Astronomi uzmanlarınca,
yapılmaktadır. Hassas aletler ve hesaplamalarla yapılmaktadır. Yapılması
gereken, Ramazan ayının başlangıcının tesbitidir. Hangi şekil ve esas alınırsa
alınsın tesbit yapıldıysa sorun çözülmüş demektir.'' 29 veya 30 gün oruç
tutulur ve sonunda bayram yapılır.
- Biz deriz ki, mümkünse bütün İslâm aleminde orucun başlaması ve bitimiyle
ilgili birlik sağlanmalı ve bir prensip üzerinde anlaşılmalıdır. Aynı zamanda
oruca başlanmalı ve aynı zamanda bayram yapılmalıdır. Kimi oruç tutarken
kiminin iftar etmesi, müslümanlar arasında sürtüşme meydana getirmektedir.
Hilâl tartışmasının altında yatan gerçek dînî endişe değil, siyasî endişedir.
- Hanefî Mezhebine göre kılınması vacip olan bayram namazı, cumhurun
görüşüne göre sünnettir. Bir özür gereği, bayram namazları, bir gün ertelenerek
kılanabilir. Bu şekildeki bir uygulama ile müslümanlar arasındaki birliği
korumak en güzeli olacaktır. Çoğunluğun sünnet olarak belirlediği bayram
namazında kavga çıkararak ümmetin birliğini zedelemek haramdır. Ümmetin birli
ğini sağlamak ise farzdır.
- Kaldıki, Şafiî Mezhebi'ne göre, hilâl tesbitinde hesaba itibar edilir.
- Cumhurun görüşü ise; ''onu takdir ediniz''(19) şeklindedir. Kısacası cumhurun
görüşü hakikate daha yakındır. Namaz vakitlerinde saati dakikasına varıncaya
- kadar kullanan müslümanların, oruç tesbitinde hesabı dışlamaları mânidar
değil midir?
- Oysa teknolojiyi en iyi kullananların, ondan en iyi şekilde istifade
etmesi gerekenlerin müslümanlar olması gerekmez mi? ''Herşeyi bir nizam, bir
hesap üzerine yarattığını, feleklerin kendi yörüngelerinde yürüdüklerini,
yüzdüklerini''(20) Kuran altıncı asırda, tüm dünyaya ilan etmedi mi? Böyle bir
Kitabın bağımlıları nasıl olur daKur'an'ı ve Sünneti dışlayarak oruç
tesbitinde, ilkel yöntemleri seçer?
- Allah, herçağda dinini omuzlayabilecek, her platformda onu temsil
edebilecek, akıllı, yetenekli, ehliyetli aksiyon sahibi yiğit müslümanlar
istiyor, belirli çıkar hesapları olan, şovmen müslüman istemediği gibi, sünepe,
dış görünüşüyle medine dilencisini andıran yobaz müslüman istemiyor. ''Allah
Kitabında bu düşüncesini şu şekilde ifadeye koyuyor: ... hâlâ düşünmeyecek
misiniz? Aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Aklınızı çalıştırmazsanız sizi
pislik içerisinde bırakırım.''
4- Kutuplarda oruç
Kutuplar, günün gece ve gündüz olarak 24 saat gibi bir tesbit ile tayin
edilemediği yerlerdir. Kutuplarda en yakın yerdeki, zaman dilimine göre
ayarlama yapılarak, oruç tutulur, namaz kılınır.
5- Niyet
Oruçta niyet şarttır. Niyet kişinin kalbinden oruç tutacağını bilmesidir.
Imam Hanefî, Malikî ve Hanbelî' ye göre şart olan niyet, Imam Şafii'ye
rükündür.(21)
6- Sadaka-ı Fıtır
Sadaka-ı fıtır, Ramazan bayramını
geçirmemek üzere verile-cek olan bir sadakadır. Bayram günü sabah namazına
kadar verilmesi gerekir. İmkân bulunamamışsa daha sonrakî günlerde de
verilebilir. Zengin (nisaba mâlik) olan hür müslümanlar, sadaka-ı fıtrı
vermelidir. Fıtır Sadaka'sı bakmakla yükümlü olunan şahıs başına hesab edilerek
Allah rızası için verilir. Sadaka-ı fıtır, sofraya konan tüm yiyecekler
üzerinden zamanın şartlarına göre tesbit edilmelidir. Tesbit çağın getirdiği
zorunluluklar göz önünde bulundurularak fakir lehine yapılır. Sadaka-ı fıtır,
bir fakirin akşamlı- sabahlı bir günlük yiyeceğinin tutarıdır. Hesap buna göre
yapılır.
-Orucun fidyesi
Oruç tutmaya güç yetiremeyenler (ağır işlerde çalışanlar, işyeri ile
promlemleri olanlar, özürlü olanlar, hasta olanlar, kendi açılarından oruç
tutmaya mani, herhangi bir mazereti olanlar), farz olan oruç için tutamadıkları
her bir oruca bedel bir fidye verirler. Bir fidye, bir sadaka-ı fıtır
miktarıdır. Fidye vermekle mükellef olan müslümanlar, fidye vermeye de güç
yetiremezlerse, o zaman Allah'dan af ve mağfiret dilerler.
-Oruç tutmamayı mübah kılan özürler
Kendisine oruç farz olan bir mükellefin, aşağıda belirtilen sebeblerden
dolayı, oruç tutmaması veya iftar etmesi mübahtır. Orucunu tutamayan veya iftar
eden özür sahipleri,
mazeretleri geçince tutamadıkları gün sayısınca oruçlarını tutarlar.
1- Hastalık
Hasta olan ve orucun kendisine zararlı olacağı, doktor tarafından
bildirilen kişi hastalığı süresince oruç tutmayabilir.
2- Yolculuk
Ramazanda yolculuğa çıkacak kimse, oruç tutmayabilir. Eğer yolculuk
herhangi bir sıkıntı vermeyecekse oruç tutmak daha iyidir.
3- Kadınların hâmile veya emzikli
olması
Hâmile olan veya çocuğunu emziren bir kadın, oruç tutmayabilir.
Kadınlar hayız ve nifas hallerinde, isterlerse oruç tutmayabilirler,
tamamen kendi takdirlerine bağlıdır. Müslüman gücü yetiyor ve ibadet yapmak
istiyorsa Allah ona sen hayızlısın, bana ibadet edemezsin demez. Hayızlı
kadınlar kendileri istemedikleri taktirde hiçbir ibadetten uzaklaştırılamaz.
Allah, güçleri yetmediği halde kendilerini ibadet yapmak zorunda hisseden
kadınlara, sıkıntıya girmesinler diye, isterseniz bu hallerde oruç
tutmayabilirsiniz demiştir. Yoksa hayızlı olduğunuz sürece bana yaklaşmayın
dememiştir. Akıl var mantık var, Allah hiç böyle saçma birşey der mi?
Hayızlı kadınlar cahiliye çağında horlanırlar, dışlanırlardı. Fıkıh
kitaplarındaki horlama ve dışlama da aynı mantıkla, sonradan Islâm'a fatura
edilmiştir.(22)
Yok, namaz kılamazsın, yok oruç tutamazsın, yok Kâbe'yi tavaf edemezsin,
böyle şey olmaz..., çoğaltabilirsiniz.
Efendim bu konuyla ilgili hadisler vardır gibi, üzerinde düşünülmeden
sarfedilen sözleri, ancak Muaviye'nin sözcüleri söylerler. Kur'an'a ters hadis
olmaz, peygamber böyle fahiş bir hata yapmaz. Kur'an hayızlı kadını- nifaslı
kadını hasta kabul etmekte ve hastaların üzerinden sorumluluk yükünü
kaldırmaktadır. Hasta olan, mazeretli olan müslümanlar ibadetlerini nasıl
yapıyorlarsa hayızlı- nifaslı kadınlar da, onu yapacaklardır. Peygamberimiz de
sözleriyle, fiilleriyle Allah'ın bu buyruğunu detaylandırmıştır, hepsi bu
kadar.
4-Şiddetli açlık ve susuzluk
Oruçlu bir kimse açlık ve susuzluğa dayanamayacak bir duruma düşerse iftar
eder, içinde bulunduğu durumdan kurtulduğu zaman, orucunu tutabilir.
5-Rızık endişesi ve ihtiyarlık
Bakara Sûresi'nin 184. Âyetinin beyan ettiği mazeretlere, sahib olan
insanlar; senenin hiçbir gününde oruç tutamayabileceği gibi, rızık temini için
zor şartlar altında çalışan insanlar da aynı şekilde oruç tutmayabilirler. Bu
insanların oruç tutacağız diye hasta raporu almaları tamamen yanlış olur.
Allah; insanları kandırarak, yanıltarak kendisine ibadet yapılmasını istemez.
Yukarda açıkladığımız gibi, bu müslümanlar fidye vererek oruç ibadetini yerine
getirmiş olurlar. Belkide bu usulle oruçtan daha hayırlı bir ibadeti yapmış
olacaklardır. Ama, yıllık izinlerini oruç tutmak amacıyla kullanabilirler.
6-Delilik
Deliler oruç tutmakla mükellef değildir.
7-Zorlama
Oruçlu bir müslüman,
tehdit altında kalırsa, hürriyyeti elinden alınırsa oruç tutamayacağı gibi
tuttuğu orucu da bozabilir.
(1) Bakara
suresi 3
(2) Bakara
suresi / 184
(3) Bakara
suresi / 187
(4) Süleyman
Ateş 1. cild 312- 315.
(5) Bakara
187
(6) M. sıyâm,
160.
(7) Buhârî,
savm 9; Müslim, sıyâm, 161
(8) Buhârî,
savm, 2; sıyâm, 162
(9) Tefsirul
Kur'ân-nül Hakîm 2/156
(10) Buhârî,
savm, 6
(11) Islâm'ın
ışığında Günün Meseleleri c. 1 s. 110 H. Karaman
(12)
Kerimoğlu Yusuf, Emanet ve Ehliyet, Ölçü yay. Ank. 1985, c. 1, s. 413, Ibn.
Abidin- Reddü'l-Muhtar Ale'd Dürrü'l Muhtar- Ist. 1983, c. 4, s. 320
(13) Tefsiru‘l
Kur'ân‘ı Hakîm 2/156
(14) Bakara 187
(15) Ebû Hureyre'de rivayet edilmiştir. Kütü- i
Sitte, c. 9, s. 527, h. no: 3227
(16) Fıkhussire
Cilt 2 Shf 47 Seyyid Sâbık
(17) Vehbe Zuhaylî, c. 3, s. 219
(18) Buharî,
Savm 2
(19) Ibn. Rüşd,
Bidayetü'l Müçtehid, c. 2, s. 25,
- Ege Hasan, Dört Mezhebin fıkıh kitabı, bahar
yay.Ist.,c.2,s. 25
- Islâm Ilmihâlleri- Fikri Yavuz- Süleyman Ateş
- Kur'an Meali- Ali Bulaç / Ali Özek ve arkadaşları
- Tefsir-
Süleyman Ateş- Prof. Dr. H. Atay
Raporlar
- Islâm
Fıkhı Ansiklopedisi- Prof. Dr.
Vehbe Zuhaylî
(20) Yâsin
37, 38, 39, 40
(21) Ege
Hasan, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, c. 2, s. 15
(22) Bakara
185- 222
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder