22 Ekim 2011 Cumartesi

ZEKAT


ZEKATTA FAKİRİN HAKKI %25’TİR...

Rüştü Kam 11.08.2011

Davası olanın, destekçisi Allah'tır.
Duası olanın davası olur, davası olanın iddiası da olur.
Dava sahibi olanlar heva sahibi olamazlar
Allah uğruna verilen mücadelenin mağlubiyeti yoktur.
Bir davaya en büyük zararı ona saldıranlar değil, onu kötü savunanlar verir.
En etkilli davet temsildir.
Davası olmayanın daveti olmaz; davanız varsa davetiniz de vardır.

Ölüm haktır, dünya fanidir
İnsan geriye dönüp baktığında  keşke yapmasaydım diyeceği işleri yapmamalıdır. Dünya fanidir ve çok kısadır. Bu tespitime katılmak için sadece aynaya bakmanız yeterli olacaktır. Yol Allah’ın yoludur. Kur’an’da belirtildiği gibi yürümek gerekir bu yolda.
Aradan tam 50  yıl geçmiş. Bu kadar yılın birikimi bizleri olgunlastırmış olmalıdır.

Biz güzel olmak istemedik,  güzeli görmek istedik. Güzel olmaya çalışmak egoistliktir, güzeli görmeye çalışmak ise fedakarlık ister. Güzeli görmeye çalışan aynı zamanda güzel de olur. Yol O`nun yoludur. Gerisi angaryadır.

Maddeye tamahkar olmamak lazımdır.
Ramazan ayının içindeyiz. Bu ayda herkes üzerine düşen görevi yapmalıdır. Zekatlar, fidyeler, fitreler ve mali yardımlar mümkün olduğunca bulunduğunuz yerin (Berlin’in) dışına çıkmamalıdır. Kur’an’ın buyruğu bu yöndedir. Yardımlarınızı bulunduğunuz yerin dışına çıkarmak için kapınıza gelenlere sakın itibar etmeyiniz. Kim olursa olsun, hangi yardım kuruluşu olursa olsun itibar etmeyiniz.

Biz önce bulunduğumuz çevredeki insanlardan sorumluyuz: “Sana, neyi infak edip vereceklerini soruyorlar. De ki: İnfak ettiğiniz mal ve nimet; ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksul ve çaresizlerle yolda kalan için olmalıdır. Hayır olarak yaptığınızı Allah en iyi biçimde bilmektedir.” (Bakara Suresi Ayet 2159)

Lutfen sorumluluk bilinciyle hareket edelim. Geleceğimizi düşünerek hareket edelim. Sorumluluk bilincidir insanı olgunlaştıran, sorumlu kılan. Hesabımızı, kitabımızı iyi yapalım. Herkes görev bilinciyle hareket ederse, görevimizi birisinin hatırlatmasına ihtiyaç kalmayacaktır.

Bugünlerde yardım kuruluşları, duygularımızla hareket etmemizi sağlayacak broşürler yayınlamaya başladılar yine. Televizyonlara reklamlar veriyorlar, el ilanları dağıtıyorlar, Afrika’lı çaresiz insanların fotograflarını broşürlere basarak duygularımızı tetikliyorlar. Hergün, yerden bıtrak (Kırlarda yetişen yabanî bir otun dışı dikenli tohumu) çıkar gibi yardım kuruluşları çıkıyor ortaya. 50 yıldır böyle yapıyorlar, hele son senelerde bu yoldan geçinenlerin sayısı daha da fazlalaştı.

Yardım kuruluşları, kira parası veriyorlar, personal çalıştırıyorlar ve onların parasını ödüyorlar, reklam parası ödüyorlar, bu paralar yardımlarımızdan karşılanıyor, bunu bilesiniz.

Yardım kuruluşlarının topladıkları paraların ortalama hesabını yaparak çıkalım yola, bakalım ne işe yaramış bu güne kadar verdiklerimiz: Bütün Almanya’yı hesaba dahil yapalım ve hesabı sadece Türkiye’liler üzerinden yapalım.  3 milyon insanımız yaşıyor Almanya ‘da. 2 milyon insanımızı bir kenara bırakalım ve bir milyon insanımızı esas alalım. 

Tahmini olarak yılda bir milyar Euro toplanıyor
Yardım kuruluşlarına verilen bağışları; zekat, fidye, fitre, bağış ve kurban olmak üzere şahıs başı 100 € olarak hesaplayalım. 1.000.000x100=100 milyon € yapar. Bu hesaptan yola çıkarsak son on yılda  1 milyar € toplanmış demektir. Bu bir milyar € genel olarak Afrika ülkelerine gönderildi, hâlâ da gönderiliyor.  

Şimdi sonuca  bakalım; kaç tane Afrika ülkesini açlıktan kurtarmışız yaptığımız bu yardımlarla, kaç tane Afrika ülkesi bizim yardılarımızla ayağa kalkmış, kaç tane Afrika ülkesi bu vesileyle sorunlarını çözmüş. Aksine, yardım yapılan ülkelerin problemleri çözülmediği gibi, her geçen gün kervana bir başka ülke katılıyor...

Unutmayalım bu yardımların birkaç mislini BM’de yapıyor.  Şimdi Somali çıktı sahneye. Yine keselerimizin ağzını açtırdılar bize. Hemen hatırlayalım;  Somali’ye Türkiye de yardım gönderiyor BM’de.

Somali gibi dünyanın  başka ülkelerine de yardım gönderiyor Türkiye. Ama aynı Türkiye Berlin’de yaşayan insanların çocukları için gerekli yardımı yapmıyor. Dahası Avrupa’daki insanlarımızın ellerindeki parayı nasıl alırımın hesabını yapıyor. BM’de yapmıyor bizlere yardım. Belki de bu şekildeki uygulama bilinçli olarak da yapılıyor olabilir.

Afrika ülkelerini müslümanlar fakirleştirmedi
Afrika ülkelerini, halkı müslüman olan ülkeler fakirleştirmedi, aç bırakmadı. Avrupa ülkeleri ve Amerika aldı o insanların elinden ekmeğini. Aslında bu ülkeler ekmeğini elinden aldığı insanların karınlarını da  müslümanlara  doyurtarak bir taşla iki kuş vuruyorlar. Sonuçta her iki durumda da kârlı çıkan bu sömürgeci devletler oluyor.

Müslümanlar da işin bu taraflarını hesaba katmadan dolmuşa binerek Cennetin(!) yolunu tutuyorlar ve kuruntularından yanlarına yaklaşılmıyor.

Bizim çocuklarımıza kim sahip çıkacak
Elbette bizler, anne ve baba olarak bizler, sorumluluk duygusu taşıyan bizler, “Yakıtı insanlar ve taşlar olan Cehennem azabı”ndan korkan bizler. Durum bu kadar açıkken bu vurdumdumazlık niye. Müslümanlar yukarıda hesabını yaptığımız parayı Almanya’da bıraksalardı; bugün Sarrazin’ler kendilerine malzeme bulamayacaklardı. Sahibimiz buyurur ki: “Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içinde bırakırım” der.

Pislik;
-kaos demektir,
-anarşi demektir,
-aşağılanma demektir,
-tepelenme demektir,
-kölelik demektir,
-açlık demektir,
-sefalet demektir,
-göz yaşı demektir,
-kan demektir...

Bu paralarla neler yapılabilirdi
Bu paralarla vakıflar kurulurdu. Bu vakıflar aracılığıyla üniversite öğrenclerine burs verilirdi.  Yine üniversite öğrencileri için yurtlar açılırdı. Üninersiteyi bitirenlerin doktora yapmaları teşvik edilirdi, hastaneler yapılırdı, müslümanların hastaneleri, kilise hastaneleri gibi. Aşevleri kurulurdu; böylece köprü altındaki insanların midesine sıcak çorba inerdi. Ehl-i Kitab’a yönelik olarak İslâm’ı tanıtıcı çalışmalar yapılırdı. Araştırma merkezleri, enstitüler kurulurdu. Çocuk yuvaları açılırdı. Kamu yararına çalışan dernekler desteklenirdi.

Türkçe dil kursları açılırdı, neslimizin tarih bilincini geliştirmek için tarih kursları açılırdı. Uygun olan yerlere minareli camiler yapılırdı; böylelikle müslümanlar fabrika binalarından, arka hoflardan, bodrumlardan kurtulmuş olurlardı;  dinlerini “Bodrum”da hapsetmezlerdi. Ve tüm bu kuruluşlarda çalışacak olan personelin maaşını, yine bu fondan karşılarlardı.

Sonuç:

1-Allah bize öncelikle kendi neslimizden hesap soracaktır. Berlin’de, Almanya’da yaşayan neslimizden hesap soracaktır. Ehl-i Kitap’la olan ilişkilerimizden hesap soracaktır. Bir Kitap Ehli’nin; “Ya Rabbi bu müslüman kulun 40 sene bana komşuluk yaptı ve birgün olsun benim kapımı çalmadı, İslâm nedir anlatmadı. Kurbanını Afrika’da kesti, zekatını fitresini Afrika’ya gönderdi, ben kurbanda sadece kan gördüm, boğaların vahşice boğazlandığını gördüm. Bunlar yetmiyormuş gibi benim karımı-kızımı baştan çıkardı bu komşum, ben bu kulundan şikayetçiyim” derse kimse yakasını kurtaramaz Yüce Yaratıcı’nın elinden. Çünkü  Kur’an, yardımların en yakınından başlayarak yapılmasını ister. Ehl-i Kitap’a da çok önem verir.  

2-Somali halkı bugün olağan üstü bir durumla karşı karşıyadır ama, bu duruma durup dururken gelmediler. Kendi zenginliklerine sahip çıkmadılar. Devlet iyi yönetilmedi. Halk kötü yönetimlere zamanında müdahale etmedi. Kıtlığın altında yatan, kuraklık gibi doğal afetler değil. Bunlar tetikleyici sebepler. Asıl sebep, uluslararası kapitalizmin ülkenin tarım sektörünü çöküntüye uğratmış olmasıdır. Allah  elbette bu insanlara yardım etmemizi ister. Ancak onlardan kendi sorunlarını kendilerinin çözmelerini ister. Somali'nin başına gelen felaketin bir sebebi de-maalesef tıpkı Irak gibi- petroldür.

3-Allah zekatın sekiz yere verilmesi gerektiğini buyurur. 100:8=12,50 eder.
“1-Fakir   12,5+
2-Miskin 12,5= 25 yapar.  Yani fakirin zekattan alacağı pay %25 tir. Zekatımızın, maddi yardımlarımızın %25’ini Afrika ülklerine veya başka ülkelerdeki aç insanlara veya zulme uğramış insanlara gönderebiliriz, göndermeliyiz de.

Fakat kalan %75’de direkt olarak fakirin hakkı/payı yoktur.

3-Bu pay, Borçluların payıdır.

4-Bu pay, İslâm’ın güzelliğini anlatmamız greken insanların payıdır.(Müellefet-ül kulub)

5-Bu pay, Zekatı toplamak ve gerekli yerlere dağıtmakla ilgili kurumun payıdır.(Zekat memurları)

6-Bu pay, hürriyeti elinden alınmış insanların hakkıdır. Fikir suçlularının payıdır. İslâm’a hizmet yolunda mağdur olmuş insanların payıdır. (Kölelerin)

7-Bu pay, Allah yolunda yapılması gereken her türlü çalışmayı yapmak içindir.(Fi sebilillah)

8-Bu pay, yolda kalmış insanların payıdır.”(Tevbe 60)

Ve bu payların  Berlin’in dışına çıkmaması gerekir. Çünkü, bu paylarla Berlin’deki yaşayan müslümanların geleceğine yatırım yapılma zorunluğu vardır.

Oyuna gelmeyelim, dikkatli olalım, aklımızı çalıştıralım, duygusal davranmayalım. Heyacanımızla hareket etmeyelim. Çocuklarımızın içinde bulunduğu durumu göz ardı etmeyelim. Görmezlikten gelmeyelim. Deve kuşu gibi başımızı toprağa gçmmeyelim. Kendi evimizde yangın varken başkasının evindeki yangını söndürmeye gidemeyiz, gidersek evimiz yanar. En önemlisi, toprağın altındaki hesabın çetin olduğunu unutmayalım.

4-Son sözü Sözün Sahibi’ne bırkalım: “Aklınızı çalıştırmazsanız, sizi pislik içinde bırakırım.” (Yunus 100)

Bugün Somali halkı pislik içindedir. Aklımızı çalıştırmazsak yarın biz de pislik içinde kalabiliriz. O zaman artık herşey için çok geçtir. Borun pazarı geçmiştir. Eşeğin Niğde’ye sürülmesi gerekir.

WEIMAR VE GOETHE


SALVE WEIMAR! SALVE GOETHE!
SELAM WEIMER! SELAM GOETHE!
Rüştü Kam
21.05.09

Jedem das seine: Yani “Herkes ettiğini bulur” diye tercüme edilebilecek yazıyı kapı girişinde görünce, daha içeri girmeden, irkiliyorsunuz. Hangar olarak kullanılan binaların yerini simsiyah taşlarla belirlemişler. İnsanların kobay olarak kullanıldığı oda ve o iş için  kulanılan malzemeler ürküntü veriyor. İşe yaramayan insanları masrafa girmeden öldürmek için duvara çakılı demir askılar. Yakmak için bütün hararetiyle kurbanını bekleyen fırınlar, iskeletler, kafatasları, yıllar sonra bile içinize o havayı çekerken hissedilen çok ağır bir koku, aman Allah’ım ne korkunç manzara...

Kapanmasına beş dakika kala girdik Buhenwald toplama kampının kapkara kapısından içeri. Zamanın kısıtlı olması canımızı sıkıyordu. “Buchenwald iki saatte dolaşılmaz” diyordu Sebahattin Bozkurt ve geç kalışımıza hayıflanıyorduk. “Keşke Weimar’da yemek yemeseydik Buchenwald’a zamanında gelebilirdik.”

İçerdeyiz; yarım saat dolaştıktan sonra herkes kendisini dışarı zor attı. Suratlar asılmış. Kimseler konuşmuyor. Ortalığı velveleye vererek konuşan bizim Recai’nin bile sanki dili tutulmuş, tık  yok. Yahya’ya soruyorum, “Yok mu temelden burası ile ilgili bir fıkra?” Ağzını bıçak açmıyor. Sadece mırıldanıyor: “Ne yapsın böyle  bo...tan bir yerde Temel.”
Arada sırada kulağıma bazı sesler geliyor:”Olamaz böyle birşey, Bunlar insan değil yahu...!”

İnsanoğlu duygusal olduğu kadarda acımasız bir yaratık. Bazı insanlar ölümü yok oluş olarak görüyorlar ve bu kısa süreli hayat onların canını mı sıkıyor ki son derece gaddar ve acımasız olabiliyorlar, sanki hayattan intikam alırcasına saldırganlaşıyorlar.. Hatta olmadık işkenceler yaparak  isanları öldürmek onlara eğlenceli gelebiliyor.

Oysa ne kadar keyifliydik o ana kadar. Türk Eğitim Derneği’nin önünden demir aldığımızda yüzler gülüyordu, uğurlamaya gelenler el sallıyor ve bizleri yolcu ediyorlardı. Otobüs şoförünün Türk olduğunu öğrenince yolcular bundan bir başka mutluluk duymuşlardı.   Kahvaltı saati 9.30 olarak ilan edildi.  Weimar’a gidiyorduk. Orada Weimar Cumhuriyeti kurulmuştu. Goethe ve Schiller’le bütünleşen bir şehirdi Weimar. Almanya’da yaşayıp da Almanya’nın tarihe mal olmuş müstesna değerlerini tanımamak, bilmemek olmazdı. 

Bünyamin Özdemir Schiller’i, Hureyre Kam Weimar Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ve Goethe’yi anlattı otobüste.  Kısa da olsa kilitlendiğimiz hedef hakkında bilgi sahibi olduk. Murat Yıldız bu gezimizin etkili olması için olacak herhalde, hazırlamış olduğu matbu kağıtları yolculara dağıtırken otobüsümüz kahvaltı yapmamız için parka girmişti bile.

Kırk kişi parkta kahvaltı yapıyorduk. Ne güzel bir manzara; zeytinler, peynirler, börekler, çaylar kahveler... Yüzler gülüyor, herkes ne kadar da mutlu.  

Fıkralar, hikayeler, şiirler derken Weimar’a gelmişiz bile.  İşte bir açık hava müzesi. Yapılar olduğu gibi bırakılmış. Tarih kokuyor sokaklar. Goethe’yi, Schiller’i düşünüyorsunuz müzelerini gezerken. Goethe’nin bahçe evi bir başka güzellikte. Güzel olan sadece ev değil, tabii ki evin etrafındaki  ortam. Ormanların içinde, kanalın kenarında sessiz ve sakin bir mekan. Hanım bana espri ile karışık dedi ki; “Böyle bir yerde ancak şiir yazılır” Bu gezinin benim için bir önemi daha var; 2003 yılından beri biz bütün bir aile olarak ilk defa bir arada yolculuk yapıyoruz, gezi yapıyoruz. Ve Goethe yapacağını yine yaptı ve bu aileyi davet etti, ağırladı Weimar’da. “Salve Goethe”.

Biz Faytonla gittik oraya. Yaya gidenlerin bizden karlı çıktığını geriye dönüşümüzde anladık. Gençler Tatari Osman Aziz Efendi ile karşılaşmışlar yolda. Selam kelamdan sonra, hatıralar yadedilmiş, birlikte fotoğraflar çektirilmiş. Weimar’da bir Tatar Türkü.  Ne zaman oraya geldiği ve ne zaman öldüğüyle ilgili henüz bir kayıta raslayamadık. Allah rahmet eylesin.

Buchenwald ne kadarda içimizi karartsa da cem ederek kıldığımız öğle ve ikindi namazının verdiği enerji, kısa süre sonra herkesin biraz olsun kendine gelmesine vesile oldu. Duamızı yaptık ve döndürdük yüzümüz Berlin’e.
Sırasıyla her arkadaş Weimar’ı anlattı. Algılamalar tabiatıyla değişikti. O kadar heyacanlıydı ki arkadaşlar sanki hâlâ Weimar’daydılar. Memnuniyetleri, teşekkürleri; mutluluklarının dışa yansımasıydı.

HACC II Degerli ha-ber.com okurları, Hacc konusu ile ilgili soruların çokluğu nedeniyle tekrar konuyu ele almak benim çin zaruret oldu. Birinci yazımda ele alamadığım bazı konuları bu yazımda ele alarak sorulara cevap vermiş olacağım. Hacc, belli bir zaman diliminde Kabe'ye yapılan bir ziyarettir. Hacc, yapmaya gücü yeten, oraya gitmeye yol bulabilen kullar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır.1 Hacc, gücü yeten müslümanların üzerine farzdır. Bun kavram geniş manaları içeren bir kavramdır. Sadece zenginlik olarak meseleye yaklaşmak manayı daraltır. Müslümanlar, Allah'a kaşı sorumluluklarını, Allah'ın tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul olduklarını göz önünde bulundurup, "yol bulabilme ve güç yetirme" kavramını en iyi şekilde değerlendirecek ve kendilerinin Hacca gitmeye güçlerinin yetip yetmediğine karar vereceklerdir. Hac, İbrahim Peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir.2 Kabe'de Hz. İbrahim'in makamı ve apaçık deliller vardır. 3 Bilinen aylarda Hacca gitmek, izdihamı önleyecektir Allah Haccın bilinen aylarda yapılması gerektiğini söyler.4 Günümüzde hacılar, Haccın kısa bir süreye sıkıştırılması yüzünden kalabalıktan birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gelmekte ve hacılar perişan olmaktadırlar. Hz. İbrahim döneminden beri uygulanan Haccın bilinen aylarda olduğu söylenir. Hac aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar olmasındandır. Haram aylarda savaşmak yasaktır. Bu yasak Hac görevinin yerine getirilmesine imkan sağlamaktadır. Kabe'nin etrafındaki kavimler haram aylara riayet ederek, Hac ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri Hacdan alıkoymamasını sağlamaktadırlar.5 Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilgilidir Haram aylardan bahseden Bakara Suresi 194. ayetten iki ayet sonra Hacdan bahsedilmesinden, Bakara Suresinin 217. ayetinde haram aylarda savaşmanın büyük suç olduğunun vurgulanmasından, Haccın yapıldığı bölgedeki Mescidi Haram'a ulaşılmasının engellenmesinden bahsedilmesinden, Maide Suresinin 2. ayetinde haram ayın ve Hac ibadetindeki ihramın beraber anılmasından, yine aynı surenin 97. ayetinde haram ayların ve Hacda ziyaret edilen Kabe'nin beraber anılmasından, bilinen Hac aylarının haram aylar olduğu anlaşılır. Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilintilidir. Tevbe Suresi'nin 2. ve 36. ayetlerinden ise bu ayların arka arkaya gelen üç ay olduğunu anlıyoruz. Bazıları bu ayların dört olduğunu söyler. Bu aylar, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Bakara Suresinin 189. ayetinden bu üç ayın, Ay (kameri) takvimindeki "aylar" olduğunu anlarız. Yani Hac art arda gelen üç ayda yapılan bir ibadettir. Bu üç ay aynı zamanda içinde savaşılmasının haram olduğu aylardır.6 Yani Hac bu üç ayda yapılması gereken bir ibadettir. Ayrıca Kur'an Tevbe Suresi nin 37. ayetinde haram aylarla oynanmasını kötü bir fiil olarak takdim etmektedir. Hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yasaklanmıştır.7 Hac kişinin davranışlarına dikkat etmesi gerektiği, insanlarla bir arada sorun olmadan yaşamanın sınavının verildiği bir ibadettir. İhram elbisesini giymek Farz değildir Hac ibadeti sırasında kişi, kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder. "Eşlerin cinsel ilişkiye girmesi" ve "kara avı"8 gibi... Buna ihram denir. Hacının ihramda olması budur. Fakat günümüzde belli bir elbiseye de ihram adı verilerek bu elbisenin giyilmesi farzlaştırılmıştır. Eğer Allah, Hacda böyle bir elbisenin giyilmesini isteseydi, onun giyilmesi gereken bir elbise olduğunu söyleyerek, şüpheye meydan vermeden bunu açıklardı. Böyle bir izahın olmaması ve bu kelimenin sözlük manasının, Kuran'daki anlatımla tam örtüşmesi yüzünden ihramın; belli bir süre içinde, belli şeylerin yasaklanması dışında bir manası olmadığını anlarız. İhram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır. Bu av bir tek kara avını kapsar, h deniz avı yapılabilir. Kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, cezası öldürdüğü hayvanın bir benzerini Kâbe'ye ulaşacak bir kurbanlık yapmasıdır. Bu benzer kurbanı adaletli iki kişi belirler. Av yasağını çiğneyen kişi bunun yerine yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin kefaretini yerine getirebilir. 9 Bu yasağın sebebi, doğayı ve hayvanları koruma altına almaktır. Milyonlarca insanın böyle bir yasakla karşı karşıya olmadıklarını düşünürsek, o bölge de Hacc'dan sonra hiç bir canlının kalmadığı görülecektir. Hac da, umre de Allah için tamamlanmalıdır Hac da, umre de Allah için tamamlanmalıdır.10 Bu ibadetleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. Kurban yerine varıncaya kadar başlar traş edilmez. Hasta ya da başından rahatsız olanlar oruç tutarak, sadaka vererek ya da kurban keserek fidye verme yoluna giderler. Güvene kavuşulduğunda Hacca kadar umre yapmak isteyen kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. Bunu bulamayan ise üçü Hacda, yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar.(Bu ailesi Mescidi Haram'da olmayanlar için geçerlidir.)11 Hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek gerekir Kurbanların üzerine Allah'ın adı anılır ve bunlardan yoksullara verilir ve yenir.12 Hac ibadeti yapılırken kirlerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir.13 Kirleri arındırmak genel bir ifade olduğundan birçok insanın buluşma yeri olan Hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek iyi olur. Mescidi Haram'a saçların kısaltılmış, ya da traş edilmiş olarak girilmesinden bahseden Fetih Suresi'nin 27. ayeti bu çerçevede değerlendirilebilir. Kabe'nin tavafı (çevresinde yürünmesi) böylece temiz bir ortamda yerine getirilecektir.14 Böylece Kabe'nin etrafı temiz tutulacak ve Hac ibadetinin yapıldığı yerin de tertemiz olması sağlanmış olacaktır. 15 Arafattan topluca inmek Arafat'tan ayrılıp topluca inilince Meşari Haram'da Allah'ı hatırlamak (zikir) lazımdır. Bu hatırlama Allah'ın bize öğrettiği şekilde olmalıdır.16 Allah'ı nasıl hatırlayacağımızı (zikredeceğimizi), Allah bize Kuran'da öğrettiğine göre, bu hatırlama faaliyeti de Kuran'a uygun olacaktır. Sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip Allah'tan bağışlanma dilenmelidir.17 Gerekli ibadetler bitince Allah'ı kuvvetli bir biçimde hatırlamak (zikretmek) gerekir.18 Sayılı günlerde Allah hatırlanır. İsteyen iki gün içinde işini bitirir, isteyen daha geniş bir zamana işini yayar.19 Günün biri Arafatta Vakfe(durmak, düşünmek, dua etmek) için diğeri tavav (Kâbe'nin etrafında yedi kez , Allah'ı hatırlayarak, dua ederek dönmek) yapmak içindir. Ve bu iki fiil Haccın farzını oluşturur. Safa ile Merve tepelerini ziyaret Bakara Suresinin 158. ayetinde Safa ile Merve'yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı söylenir. Hacıların bu tepeleri ziyaret etme yükümlülüğü yoktur. Şeytan Taşlama Şeytan taşlama diye bir faaliyetin Hacla hiç bir ilgisi yoktur. Bu tamamen uydurma bir eylemdir. Kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yerler bu yerlerdir. Sonuç: * Şeytan taşlama eyleminden vazgeçilmesi,( taşlamak isteyen için şeytan heryerde vardır) , Haccın üç/dört aya yayılması ve Safa ile Merve arasında koşturmanın farz olmadığının söylenilmesi, Hacerül Esved denilen taşın etrafında yapılan garipliklerin terkedilmesi, tek başına kadının Hacca gidebilmesinin yolunun açılması ve dolayısıyla hülle rezaletinden vazgeçilmesi, yani Hac ibadetinin Kuran'daki aslına döndürülmesiyle; Hacc insanları öldüren, perişan eden bir ibadet olmaktan çıkacaktır. * Mezheblere göre Haccın Farzları20 Hanefi Mezhebi Bu Mezheb Kur'an'ın beyanına sadık kalarak Haccın farzını iki olarak belirlemiştir. Arafatta Vakfe ve Ziyaret tavafı. Ancak bu mezhebi kabul eden müslümanlar bir ilaveyle ihram elbisesini giymeyi de üçüncü farz olarak bilirler. Yanlıştır. Maliki ve Hanbeli Mezhebleri Bu mezheblere göre haccın fazları dörttür. İhram, Arafaffatta Vakfe, Ziyaret tavafı ve Say. Şafii Mezhebi Bu mezhebe göre haccın farzları beştir. İhram, Arafatta Vakfe, Tavaf, Say ve Saçları tıraş etmek/kısaltmak. Görüldüğü gibi Haccın farzlar


 
 
HACC II
  RÜŞTÜ KAM 2009

Degerli ha-ber.com okurları, Hacc konusu ile ilgili soruların çokluğu nedeniyle tekrar konuyu ele almak benim çin zaruret oldu. Birinci yazımda ele alamadığım bazı konuları bu yazımda ele alarak sorulara cevap vermiş olacağım.
Hacc, belli bir zaman diliminde Kabe'ye yapılan bir ziyarettir. Hacc, yapmaya gücü yeten, oraya gitmeye yol bulabilen kullar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır.1 Hacc, gücü yeten müslümanların üzerine farzdır. Bun kavram geniş manaları içeren bir kavramdır. Sadece zenginlik olarak meseleye yaklaşmak manayı daraltır. Müslümanlar, Allah'a kaşı sorumluluklarını, Allah'ın tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul olduklarını göz önünde bulundurup, "yol bulabilme ve güç yetirme" kavramını en iyi şekilde değerlendirecek ve kendilerinin Hacca gitmeye güçlerinin yetip yetmediğine karar vereceklerdir.

Hac, İbrahim Peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir.2 Kabe'de Hz. İbrahim'in makamı ve apaçık deliller vardır. 3
Bilinen aylarda Hacca gitmek, izdihamı önleyecektir
Allah Haccın bilinen aylarda yapılması gerektiğini söyler.4 Günümüzde hacılar, Haccın kısa bir süreye sıkıştırılması yüzünden kalabalıktan birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gelmekte ve hacılar perişan olmaktadırlar. Hz. İbrahim döneminden beri uygulanan Haccın bilinen aylarda olduğu söylenir.
Hac aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar olmasındandır. Haram aylarda savaşmak yasaktır. Bu yasak Hac görevinin yerine getirilmesine imkan sağlamaktadır. Kabe'nin etrafındaki kavimler haram aylara riayet ederek, Hac ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri Hacdan alıkoymamasını sağlamaktadırlar.5
Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilgilidir
Haram aylardan bahseden Bakara Suresi 194. ayetten iki ayet sonra Hacdan bahsedilmesinden, Bakara Suresinin 217. ayetinde haram aylarda savaşmanın büyük suç olduğunun vurgulanmasından, Haccın yapıldığı bölgedeki Mescidi Haram'a ulaşılmasının engellenmesinden bahsedilmesinden, Maide Suresinin 2. ayetinde haram ayın ve Hac ibadetindeki ihramın beraber anılmasından, yine aynı surenin 97. ayetinde haram ayların ve Hacda ziyaret edilen Kabe'nin beraber anılmasından, bilinen Hac aylarının haram aylar olduğu anlaşılır. Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilintilidir.
Tevbe Suresi'nin 2. ve 36. ayetlerinden ise bu ayların arka arkaya gelen üç ay olduğunu anlıyoruz. Bazıları bu ayların dört olduğunu söyler. Bu aylar, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarıdır. Bakara Suresinin 189. ayetinden bu üç ayın, Ay (kameri) takvimindeki "aylar" olduğunu anlarız. Yani Hac art arda gelen üç ayda yapılan bir ibadettir. Bu üç ay aynı zamanda içinde savaşılmasının haram olduğu aylardır.6 Yani Hac bu üç ayda yapılması gereken bir ibadettir. Ayrıca Kur'an Tevbe Suresi nin 37. ayetinde haram aylarla oynanmasını kötü bir fiil olarak takdim etmektedir.
Hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yasaklanmıştır.7 Hac kişinin davranışlarına dikkat etmesi gerektiği, insanlarla bir arada sorun olmadan yaşamanın sınavının verildiği bir ibadettir.
İhram elbisesini giymek Farz değildir
Hac ibadeti sırasında kişi, kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder. "Eşlerin cinsel ilişkiye girmesi" ve "kara avı"8 gibi... Buna ihram denir. Hacının ihramda olması budur. Fakat günümüzde belli bir elbiseye de ihram adı verilerek bu elbisenin giyilmesi farzlaştırılmıştır. Eğer Allah, Hacda böyle bir elbisenin giyilmesini isteseydi, onun giyilmesi gereken bir elbise olduğunu söyleyerek, şüpheye meydan vermeden bunu açıklardı. Böyle bir izahın olmaması ve bu kelimenin sözlük manasının, Kuran'daki anlatımla tam örtüşmesi yüzünden ihramın; belli bir süre içinde, belli şeylerin yasaklanması dışında bir manası olmadığını anlarız. İhram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır. Bu av bir tek kara avını kapsar, h deniz avı yapılabilir.
Kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, cezası öldürdüğü hayvanın bir benzerini Kâbe'ye ulaşacak bir kurbanlık yapmasıdır. Bu benzer kurbanı adaletli iki kişi belirler. Av yasağını çiğneyen kişi bunun yerine yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin kefaretini yerine getirebilir. 9 Bu yasağın sebebi, doğayı ve hayvanları koruma altına almaktır. Milyonlarca insanın böyle bir yasakla karşı karşıya olmadıklarını düşünürsek, o bölge de Hacc'dan sonra hiç bir canlının kalmadığı görülecektir.
Hac da, umre de Allah için tamamlanmalıdır
Hac da, umre de Allah için tamamlanmalıdır.10 Bu ibadetleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. Kurban yerine varıncaya kadar başlar traş edilmez. Hasta ya da başından rahatsız olanlar oruç tutarak, sadaka vererek ya da kurban keserek fidye verme yoluna giderler. Güvene kavuşulduğunda Hacca kadar umre yapmak isteyen kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. Bunu bulamayan ise üçü Hacda, yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar.(Bu ailesi Mescidi Haram'da olmayanlar için geçerlidir.)11
Hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek gerekir
Kurbanların üzerine Allah'ın adı anılır ve bunlardan yoksullara verilir ve yenir.12 Hac ibadeti yapılırken kirlerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir.13 Kirleri arındırmak genel bir ifade olduğundan birçok insanın buluşma yeri olan Hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek iyi olur. Mescidi Haram'a saçların kısaltılmış, ya da traş edilmiş olarak girilmesinden bahseden Fetih Suresi'nin 27. ayeti bu çerçevede değerlendirilebilir. Kabe'nin tavafı (çevresinde yürünmesi) böylece temiz bir ortamda yerine getirilecektir.14 Böylece Kabe'nin etrafı temiz tutulacak ve Hac ibadetinin yapıldığı yerin de tertemiz olması sağlanmış olacaktır. 15
Arafattan topluca inmek
Arafat'tan ayrılıp topluca inilince Meşari Haram'da Allah'ı hatırlamak (zikir) lazımdır. Bu hatırlama Allah'ın bize öğrettiği şekilde olmalıdır.16 Allah'ı nasıl hatırlayacağımızı (zikredeceğimizi), Allah bize Kuran'da öğrettiğine göre, bu hatırlama faaliyeti de Kuran'a uygun olacaktır. Sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip Allah'tan bağışlanma dilenmelidir.17 Gerekli ibadetler bitince Allah'ı kuvvetli bir biçimde hatırlamak (zikretmek) gerekir.18
Sayılı günlerde Allah hatırlanır. İsteyen iki gün içinde işini bitirir, isteyen daha geniş bir zamana işini yayar.19 Günün biri Arafatta Vakfe(durmak, düşünmek, dua etmek) için diğeri tavav (Kâbe'nin etrafında yedi kez , Allah'ı hatırlayarak, dua ederek dönmek) yapmak içindir. Ve bu iki fiil Haccın farzını oluşturur.
Safa ile Merve tepelerini ziyaret
Bakara Suresinin 158. ayetinde Safa ile Merve'yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı söylenir. Hacıların bu tepeleri ziyaret etme yükümlülüğü yoktur.
Şeytan Taşlama
Şeytan taşlama diye bir faaliyetin Hacla hiç bir ilgisi yoktur. Bu tamamen uydurma bir eylemdir. Kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yerler bu yerlerdir.
Sonuç:
* Şeytan taşlama eyleminden vazgeçilmesi,( taşlamak isteyen için şeytan heryerde vardır) , Haccın üç/dört aya yayılması ve Safa ile Merve arasında koşturmanın farz olmadığının söylenilmesi, Hacerül Esved denilen taşın etrafında yapılan garipliklerin terkedilmesi, tek başına kadının Hacca gidebilmesinin yolunun açılması ve dolayısıyla hülle rezaletinden vazgeçilmesi, yani Hac ibadetinin Kuran'daki aslına döndürülmesiyle; Hacc insanları öldüren, perişan eden bir ibadet olmaktan çıkacaktır.
* Mezheblere göre Haccın Farzları20
Hanefi Mezhebi
Bu Mezheb Kur'an'ın beyanına sadık kalarak Haccın farzını iki olarak belirlemiştir. Arafatta Vakfe ve Ziyaret tavafı. Ancak bu mezhebi kabul eden müslümanlar bir ilaveyle ihram elbisesini giymeyi de üçüncü farz olarak bilirler. Yanlıştır.
Maliki ve Hanbeli Mezhebleri
Bu mezheblere göre haccın fazları dörttür. İhram, Arafaffatta Vakfe, Ziyaret tavafı ve Say.
Şafii Mezhebi
Bu mezhebe göre haccın farzları beştir. İhram, Arafatta Vakfe, Tavaf, Say ve Saçları tıraş etmek/kısaltmak.
Görüldüğü gibi Haccın farzlarında bile bir birliktelik oluşturulamamıştır. Haccı farz kılan Allah Haccın farzını iki olarak belirlediği halde, mezhebler ilavelerle bu farzları birbirlerinden farklı olarak çoğaltmışlardır. Bu durumda hangi mezhebin takipçisi olan müslümanın Haccı tamamdır. Eğer Haccın farzı gerçekten beş ise, Haccın farzını dört ve iki olarak kabul edenlerin Haccı eksik olmuş olmayacak mıdır? Eğer Haccın Farzı gerçekten iki ise diğer mezhebleri kabul edenlere verilen eziyetin sorumluluğunu kim taşıyacaktır?
Güzel koku sürünmek
Hacda güzel koku sürülemeyeceği, dikişli elbise giyilmeyeceği de Kuran'da yer almayan ifadelerdir. Hacdan getirilen zemzem suyunun, koku, takke ve seccadenin kutsallığı, hep uydurmadır. Temel prensibimiz Kuran'ın izahlarını baş üstüne koymak, geri kalan izahları çöpe atmak olmalıdır.
Allah rızasına uygun bir Hacc yapmayı isteyen her müslümana nasip etsin.
Bu köşede sorularınızı cevaplamak her zaman mümkün olacaktır.
 
Rüştü Kam
 
 

Kaynaklar:
1: 3 Ali İmran Suresi 97
2: 22 Hac Suresi 26,27
3: 3 Ali İmran Suresi 97
4: 2 Bakara Suresi 197
5: 8 Enfal Suresi 34, 35
6: 9 Tevbe Suresi 3
7: 2 Bakara Suresi 197
8: 5 Maide Suresi 95
9: 5 Maide Suresi 95
10: 2 Bakara Suresi 196
11: 2 Bakara Suresi 196
12: 22 Hac Suresi 28
13: 22 Hac Suresi 29
14: 22 Hac Suresi 29
15: 22 Hac Suresi 26
16: 2 Bakara Suresi 198
17: 2 Bakara Suresi 199
18: 2 Bakara Suresi 200
19: 2 Bakara Suresi 203
20: İslam Fıkhı Ansiklopedisi, Prof.Dr. Vehbe Zuhayli, IV.Cilt 1991 İst.
 

DUA


 RÜŞTÜ KAM 2009


„Ey Rabbimiz! Işığımızı tamamla ve bizi bağışla! Sen herşeye Kadir’sin, herşeye gücün yeter.“[1]

„Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut. Doğrusu onun azabı inatçı ve yapışkandır. “[2]

„Rabbimiz! Sen herşeyi rahmet ve ilim halinde kuşattın. Tevbe edip senin yoluna uymuş olanları bağışla. Ve onları cehennem azabından koru! Ey Rabbimiz,  onları kendilerine vaat etmiş olduğun Adn cennetlerine koy! Atalarından,  eşlerinden,  zürriyetlerinden barışa yönelenleri de. Aziz ve Hakim olan hiç kuşkusuz olan Sensin, Sen! Koru onları kötülüklerden! O gün kötülüklerden koruduğuna mutlaka rahmet etmişsindir Sen. Işte budur o   en büyük kurtuluş ve eriş.“[3]

„Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş kardeşlerimizi affet;  kalplerimizde,  inananlara karşı düşmanlık bırakma! Rabbimiz sen çok şefkatli çok merhametlisin!“    [4]

„Rabbimiz inandık, affet bizi, acı bize, sen merhametlilerin en hayırlısısın“    [5]

„Rabbim! Beni,  gireceğim yere doğrulukla, dürüstlükle girdir, çıkacağım yerden doğrulukla dürüstlükle çıkar.  Katından bana yardımcı bir güç ver. “    [6]

„Ey Rabbimiz! Katından bir rahmet ver bize  ve bizim için işimize bir çıkış yolu lütfet. “    [7]

„Ey Rabbimiz, bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver. Ve bizi ateş azabından koru.“[8]

„Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize,  bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize,  güç yetiremeyeceğimiz şeyleri de yükleme. Affet bizi, bağışla bizi,  acı bize. Sen bizim Mevla’mızsın. Küfre sapanlar topluluğuna karşı yardım et bize!“     [9]

„Ey Rabbimiz! Bizi doğruya ve güzele yönelttikten sonra kalplerimizi bozup eğriltme ve bize katından bir Rahmet bağışla. Sen, yalnız sen Vahhab’sın, bol bol bağışta bulunursun.“  [10]

„Ey Rabbimiz,  kuşkusuz olarak sana inandık. Bağışla günahlarımızı, ateş azabından koru bizi.“   

„Ey mülkün Malik’i,  sahibi olan Allah’ım. Sen mülk ve saltanat dilediğine verir,  mülk ve saltanatı dilediğinden çekip alırsın. Dilediğini yüceltip aziz edersin,  dilediğini alçaltıp zelil kılarsın, Imkan, mal ve nimet senin elindedir.  Sen herşeye kadirsin.“   

„Ey Rabbimiz! Senin indirdiğine iman ettik, resule uyduk;   artık bizi gerçeğin tanıklarıyla birlikte yaz.“   

„Ey Rabbimiz! Bağışla bizim günahlarımızı , affet işlerimizdeki taşkınlığımızı,  küfre sapan topluma karşı sağlam bastır ayaklarımızı ve yardım et bize.    

„Ey Rabbimiz! Bir çağırıcının; Rabbinize inanın diye imana çağırdığını işittik ve iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla bizim. Kötülüklerimizin üstünü ört ve bize iyilerle birlikte ölmek  nasip et. Ey Rabbimiz! Resullerine vaat ettiğini  bize de ver,  kıyamet günü bizi rezil etme. Sen vaadine asla ters düşmezsin.“   
 



[1] Tahrim 8
[2] Furkan 65
[3] Mü’min 7-9
[4] Haşr 10
[5] Mü’minun 109
[6] İsra 80
[7] Kehf 10
[8] Bakara 201
[9] Bakara 286
[10] Al-i İmran 8, 16, 26, 53, 147, 193, 194

Bazıları dil istismarı yapıyor bazıları da din, arada kalan vatandaş oluyor



Rüştü Kam 15.09 2011

Tabii ki İş Bankası’nı kutluyorum. Üç tane kitap belirlemiş, bastırmış ve dağıtıyor. Böyle bir davranış ancak alkışlanır. Bu davranışın başka kurumlara da örnek olmasını ümit ediyorum. Ancak böylesine güzel bir çalışmanın daha da güzel olabileceğini düşünerek bazı teklifler sunmak istiyorum.

Bu kitaplar Türkiye şartları göz önünde bulundurularak hazırlanmış. Türkiye dışında yaşayan ve Türkçeleri oldukça zayıf olan insanlar düşünülerek hazırlanmamış. Yazılar çok küçük. Biri hariç diğer kitapların seviyesi de oldukça yüksek.

Çocuklara kitap dağıtılıyor, bu güzel. Nasıl bir kitap? Çocukların anlayamayacağı sevide bir kitap. Olsun kitap dağıtılıyor ya, farketmez, bu da güzel. Peki çocuklardan karnelerinin getirilmesi  neden isteniyor? Karne ne işe yarayacak? Karnesini getirmeyen çocuk kitap alamayacak mı veya karnesi zayıf olan çocuğa kitap verilmeyecek mi? Onu anlamak mümkün değil.

Maksat çocuklarımızın  Türkçe konuşma ve anlama seviyelerini yükseltmekse, bu kitaplar niçin sadece İş Bankası’ndan dağıtılıyor? İş Bankası, Berlin’de hizmet veren sivil toplum kuruluşlarıyla yardımlaşarak bu kitapları dağıtsa daha şık olmaz mıydı?

Ben kitap almak için İş Bankası’nın Kreuzberg şubesine gittim, “
-Çocuğunuzla beraber gelmeniz lazım” dediler. Hem de çocuk karnesiyle beraber gelecek dediler.  
-Neden çocuğumla beraber geleceğim” dedim, “
-Kural böyle dediler”. “
-Şimdi ben Wedding’ten buraya kadar geldim, kitap almak için geldim,. ben geriye kitap almadan mı döneceğim dedim.
-Üzgünüz dediler. .

İş Bankası para dağıtsa, anlayacağım; belki çocuğuma parayı vermeyeceğim düşünülebilir. Ben kitap alacağım, okumak için kitap alacağım, parasız dağıtıyoruz dedikleri kitabı alacağım, kitap okumanın dışında başka ne yapılabilir  ki...?

Diyelim ki Spandau’da oturan bir vatandaşımız var. Reklamı duydu, kitap alacak. Kreuzberg’e gitmesi lazım veya Wedding’e. Üstelik yanında çocuğu da olması lazım, hem de karnesiyle birlikte.

Eğer U-Bahn bileti yoksa 9,20 Euro’da bilet parası ödemesi lazım. Kitapları para ödeyerek alsa, bu durumda  daha ucuza alması mümkün.

Yapılan hizmetler maalesef vatandaşa en kısa yoldan en ucuza nasıl ulaştırılır, bu’nun hesabı yapılmıyor. Biz böyle istedik, böyle düşündük, bir de gazete çağırırız, birkaç resim, bir de tanınmış bir sima olursa olay tamam.
Al sana reklam. Hizmetten ziyade,  tamamen reklam kokan bir uygulama.

Bu tip uygulamaları protesto etmek lazım diye düşünüyorum. İş Bankası çocuklarımızın Türkçelerinin gelişmesine yardımcı olacaksa, bunun yolu banka önlerinde kitap dağıtmaktan geçmemelidir. İş Bankası parası olan bir kurumdur. Hem de yıllardır yaptığı para transferlerinden vatandaşlarımızdan oldukça yüklü paralar kazanmış bir kurumdur.

Bence bunun yolu Türkçe dil kursu açmaktan geçer. Uygun görülen bazı ilçelerde Türkçe dil kursları açılır ve bu kursların giderleri İş Bankası tarafından ödenir. İşte o zaman yapılan hizmet, hizmet olur. vatandaşı düşünmek olur.

Hep dini duygular tetiklenerek vatandaş istismar edilecek değil ya, bazıları da işte böyle dil istismarı yaparak vatandaşı istismar ediyor.

İş Bankası bedavaya kitap dağıtıyormuş(!).
Kime dağıtıyormuş? Karnesini yanında getiren çocuğa(!)
Çocuk yalnız mı gelecekmiş? yok karnesiyle.
Yanında anası veya babası gelmeyecek miymiş...?

DİNİ CEMAATLER NE İŞ YAPARLAR?


Rüştü Kam 2011

İslâm dinini din olarak seçen insanlara müslüman denir. Müslümanların rehber edinmeleri gereken kitabın adı Kur’andır. Kur’anla müslümanları tanıştıran kişiye peygamber denir. O’nu Allah seçmiştir. Seçilen bu kişiler güvenilir kişilerdir. Son elçi olduğu, Seçen tarafından son peygamber- dir diye ilan edilen kişinin adı Muhammed’dir. Bu isim Hz. İsa tarafından son Elçi’den 6 asır önce İncil’de ilan edilmiştir. Bunlar Elçi’dirler, kendilerine emanet edilen “Emanet’e” birşey ilave edemezler ve O’ndan birşey eksiltemezler. 

Dinler insanların dünya hayatını dizayn etmek için gönderilirler. Arzulanan, ahiret hayatının mutlu bir hayat olarak devam edebilmesidir. Bu gaye için  bir dizi ön şart sıralar Allah, Elçi’ye emanet ettiği O Kitap’ta.  

İbadetler, emir ve yasaklar bu ön şartları oluştururlar. Cemaat olarak yaşamak bu ön şartlardandır. Cemaat topluluk demektir. Cemaatlerde ortak hedefler olmalıdır. Bu ortak hedefler daha ziyade insanların dünyada mutlu bir hayat sürebilmeleri için konulmuştur:
-Barış içinde yaşanılacaktır.
-Zulüm yapılmayacaktır, zalimler desteklenmeyecektir.
-Eğitime ağırlık verilecektir.
-Komşuların hakkı korunacaktır.
-Adaletle muamele edilecektir.
-Doğa korunacaktır, tahrip edilmeyecektir, yani, ekolojik denge muhafaza edilecektir.
-Fakirler görüp gözetilecektir. 
-Kurumlaşılacaktır v.b.

Cemaatleşmenin amaçlarından sayılabilecek birkaç örnektir yukarda zikredilenler. Dinî kaynaklı olan cemaatlere dinî cemaat denir. Cemaatleşme Allah’ın emridir. Güçlerin birleştirilmesini ister Allah. Çünkü, ciddi çalışmalar güçlerin birleşmesiyle yapılır. Hep birlikte Allah'ın ipine sımsıkı sarılın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” (Âl-i İmrân  103)

Günümüzde cemaatler güçbirliği yapmak için değil, sanki güçbirliği yapanları zayıflatmak için oluşturulurlar. Dinî cemaatler bu amaca uygun olarak kurdurulur. Almanya’da hizmet verdiklerini söyleyen dinî cemaatlere bir bakarsak; onların Allah’a kul değil kendilerine üye yatiştirmekle meşgul olduklarını görürüz. İstisnalar her zaman vardır elbette.
Cemaat başkanı veya hocası, kendisinin dışındaki dinî cemaatlerin yanlışlarını anlatır cemaatına. Kurtuluşa erecek olan cemaat kendi cemaatıdır. Yani fırka-i naciye kendisidir. Fırka-i naciye, kurtuluşa eren topluluk demektir. Güya son Elçi: ”Benim ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır, içinden bir tanesi kurtuluşa erecektir, 72 si dalâlettedir.” buyurmuştur. 

Almanya’daki dini cemaatler ne iş yaparlar diye bakarsak; “kendiliğinden camiye gelen insanların cebindeki paraları nasıl alırız”ın hesabını yaptıklarını görürürüz. Camide çocukların okutulması da aynı amaca yöneliktir.

Samimiyetle, canını dişine takarak hizmet eden, sadece Allah rızasını gözeten gerçek mü’minler bu dairenin tabii ki dışındadırlar. Allah onlardan razı olsun, onların yar ve yardımcısı olsun. Ne mutlu o Allah dostlarına...

Bazı cemaatlerin camilerinde, zekatlar  toplanır,  fitreler toplanır,  kurbanlar toplanır. Bilhassa Afrika ve Asya ülkelerindeki insanların durumu ajite edilerek anlatılır.  Sinevizyon gösterileriyle inanların duyguları harakete geçirilir.  Hedef duygu sömürüsü yaparak daha çok para elde etmektir. Bu cemaatlerın hizmet portföyünde çocuk okutmanın dışında elle tutulacak hizmet yoktur  desek yeridir.

Çocukları, pedagojik formasyonu olmayan hocalar okutur genel olarak. Bazı camilerde bir hoca 50-60 çocuğu bir iki saat içinde okutmak zorundadır. Bir çocuğa düşen zaman 5 dakika bile olmayabilir. Bazen hocalar iki üç çocuğu aynı anda okutmak zorunda kalır. Yeteri kadar hoca istihdam etmek istenilmez. Çünkü, toplanan paralar camilerde kalmaz, genel merkezlere gider. Hocaların aldıkları maaşlar yaptıkları hizmetlerle doğru orantılı değildir. Çark böyle döner.  Çarkın yanlış döndüğünü farkedenler ve bu yanlışlığı dillendirenler hemen görevden alınırlar. Hem de çeşitli iftiralar atılarak görevden alınırlar.

Dinî cemaatlerin :
-Vakıfları yoktur.
-Hastaneleri yoktur.
-Öğrenci yurtları yoktur.
-İmam yetiştiren yüksek okulları yoktur.
-Kur’an öğretmeni, dindersi öğretmeni yetiştiren kurumları/okulları yoktur.
-Gazeteleri, dergileri yoktur, televizyonları yoktur. 
-Hukuk büroları yoktur.
-Danışma merkezleri, araştırma merkezleri yoktur.
-Sosyal konutları yoktur.

Yani gelecekleri yoktur...

Topladıkları paraların büyük bir bölümünü Almanya dışına çıkarmakla meşguldürler onlar. Bazen bu paralar, Somali’ye yardım diye çıkar, bazen Afganistan’a yardım diye çıkar, bazen Filistin’e yardım diye çıkar... Sadece bu görev için kurulan yardım kuruluşları vardır. Özel olarak kurulmuşlardır. Yıllardan beri ne Afganistan’ın problemi çöçözülmüştür, ne Filistin’in, ne Çeçenistan’ın... Buna rağmen yine de toplanır o paralar. Cemaat  bu paranın hesabını sormaz veya soramaz.

Bu sorumsuz sorumluların tutumu yüzünden; dini cemaatler bir araya gelip, güçlerini birleştirip, hizmet alanlarını belirleyerek ortak çalışma içine girememektedirler. Meşrep çalışmaları dini hizmetlerin devamlı önünde tutulmaktadır. Olmazsa olmaz olan, din değil de sanki meşrepmiş gibi hareket edilmektedir.
Örneğin, 50 yıldan beri kendi ihtiyaçları olan imamlarını kendileri yetiştirememektedirler. İmam yetiştiren bir yüksek okul açamamışlardır. Bu cemaatlerin böyle bir yüksek okul açmaya güçleri yetmez mi? Elbette yeter. Ancak bu yetişen imam hangi meşrebe göre din alatacaktır, Kur’an’ı hangi meşrebe göre yorumlayacaktır? Sorun buradadır.  Yazıktır, günahtır.

Dini cematler birbirlerinin ayağına basmayı bırakarak, en kısa zamanda bir araya gelmeli ve bu gidişe dur demelidirler.

Türkiye’den getirilen geçici hocalar, hizmet aşkıyla gelmiyorlar buraya. Biraz para kazanarak, ceplerini doldurarak geriye gitmeyi düşünüyorlar. Etliye sütlüye karışmadan zamanlarını doldurmak istiyorlar. Bu yüzden ciddi çalışmaların altına imza atamıyorlar. Cami derneklerinin de işine geliyor bu uygulama. Böylece ne şiş yanıyor ne de kebap.  Halk, veren el olduğu, alan el olmadığı sürece kervan yürüyor. Tekerin önüne taş koymak isteyen olursa, ona da haddini bildirmek o kadar zor olmuyor.

20 yıl öncesinde camiler Ramazanlarda, Cumalarda dolup taşardı. 20 yıl sonrasında ilave cami yapılmamasına rağmen camilerdeki tutulan saflarda boşluklar olabiliyor. 20 yıl önce doğan çocuk bugün 20 yaşındadır. Bir ailede ortalama en az dört yetişkin olduğunu düşünürsek, bugün camilerin cemaati almaması grekir.

Bu duyarsızlık böyle devam ederse 20 yıl sonra camiler birer birer kapanmaya başlayacaktır. İşte o zaman çok geç olacaktır.  Afrika ülkelerine para göndermenin cezasını 20 yıl sonra gelen nesil çekecektir.

Kendi çocuklarımız, geleceğimiz gözümüzün önünde eriyip giderken, Afrika’ya el uzatmak ihanet değildir de nedir?  Oradaki insan yarın yine aç kalacaksa,  birgün et yese ne olur yemese ne olur...

“Aklınızı çalıştırmazsanız, sizi pislik çinde bırakırım.” (Yunus 100)

Kiliselerin papaz yetiştiren:
-Yüksek okulları vardır.
-Vakıfları vardır.
-Sosyal konutları vardır.
-Danışma merkezleri vardır.
-Meslek okulları ardır.
-Televizyonları, dergileri vardır.
-Yayınevleri vardır.
-Araştırma merkezleri vardır. 
-Meslek okulları varıdır v.b.
-Hastaneleri vardır.
-Üniversiteleri vardır.

Müslüman cemaatlerin ise:
-Tarihe mal olmuş ataları vardır (!)
-Babaları deleri müftüdür (!)
-Kalpleri temizdir (!)
-Somalileri vardır (!)
-Filistinleri vardır  (!)
-Afganistanları vardır (!)

Ancak, kendi çocukları parklardadır, esrar, eroin bağımlısıdır, kumarhanelerdedir, meyhanededir, hapihanededir. İş merkezlerinin kapılarında kuyruktadır. Gayeleri, hedefleri yoktur. Serseri mayın gibi dolaşırlar ortalıkta.  

Allah aşkına bu dini cemaatler ne iş yaparlar?

 

İSLAMDA TEVHİD BİLİNCİNİN ÖNEMİ


13.07.2006
rüstü kam
Yeni Olay Gazetesi

İslam'da Tevhid inancı esastır. Tevhid inancı sayesinde şirkten uzaklaşılır, Tevhid inancı insana kimlik kazandırır, tevhid inancı sayesinde insan duruşunu belirler. Tevhid inancına sahip olan insanın rengi bellidir. O „Allahın boyası…“ ile boyanmıştır. Dolayısıyla o kişi küfrün önünde eğilmez, dimdik durur ve her zaman küfrün karşısında kıyamdadır. Sıranın kendisine gelmesini beklemez, sıra başkalarındayken de o, sıradaki kişi gibi her an teyakkuzdadır. Alman Papaz Pastor Martin  Niemöller  sıra beklemenin sonucunun nelere mal olabildiğini bakınız nede güzel dile getirmiştir:
''Naziler Komunistleri almaya geldiklerinde;
Ben sustum: Çünkü ben Komunist değildim.

Sosyal Demokratları tutuklamaya başladıklarında;
Ben sustum: Çünkü ben Sosyal Demokrat değildim.

Sendikacıları almaya geldiklerinde;
Ben sustum: Çünkü ben Sendikacı değildim.

Yahudileri almaya geldiklerinde;
Ben sustum: Çünkü ben Yahudi değildim.

Sonunda beni almaya geldiler,
Ama artık konuşabilecek kimse kalmamıştı.''

Dilerseniz tevhid inancı konusunda birazda sözün sahibini  dinleyelim. 
Yüce Allah (cc) buyuruyor: 'Deki: O, Allah birdir.'[1]  ve yine buyuruyorki: ’’Allah, O’ndan başka ilah olmayandır.’’[2]Bir başka ayeti kerimede ise şöyle buyurmaktadır: ’’Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allahım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl..’[3]
Bir diğer ayeti kerimede de kesin bir emirle ‚Fea`lem ennehu la ilahe illallah.’ “Bilki ! Allahtan başka ilah yoktur.[4]
Hz.Peygamberimiz (s.) de şöyle buyurmuşlardır: ‚Ben ve benden önceki Peygamberlerin söyledikleri en üstün söz: La ilahe İllallah..’dır.

Sevgili okuyucularım;
İslâm Dîni: Tevhid akidesi üzerine kurulmuştur. Tevhid ise; mutlak anlamda, Allah’ın bir olduğuna, O’ndan başka ilahın olmadığına, ortağı ve benzerinin bulunmasının kesinlikle mümkün olamayacağına kesin olarak inanmayı ifade eder.

Tevhid: Hem inanç edsaslarında, hem de ibadet konularında hiç bir şeyi hiç bir şekilde Allaha şirk koşmamak demektir.

Tevhid: Bütün Peygamberlerin hem ortak inançları, hem ortak söylemleri, hem de ortak eylemleridir. 

Yani Tevhid; bütün peygamberlerin ve onların yolunu takip edenlerin ortak davalarıdır. Allah’ı Bir’lemek, O’na hiçbir şeyi hiç bir surette ortak koşmamak. Alemlerin birtek Yaratıcı'sının varlığına, yaratma ve hüküm koymanın O’na ait olduğuna, sonunda dönüşün O’na olacağına kesin bir şekilde inanmaktır. Kendisine kulluk edilip inkar edilmemesi, şükredilip nankörlük edilmemesi, itaat edilip isyan edilmemesi gereken sadece O’nun olduğuna inanmak da tevhid akidesinin temel ilkelerindendir. Bütün bu ilkeler ‚Leilehe illallah’ kelimesinin içerisindedir. Ve İslâm Dîni işte bu temel üzerine bina edilmiştir. ‚Muhammedunrasulullah’ Rasulullah (s.) işte bu temel üzerine bina edilmiş olan İslam dininin elçisidir, O’nun sünnetiyle  ve pratik uygulamalarıyla da İslâm'ı doğru anlamak, doğru inanmak ve yaşamak mümkündür. 

Kur'an bütün insanlığı bu tevhid akidesine davet etmiştir. Allah'ın Rasülü de bu akide ile daha önceleri taşlara, putlara tapan, Allah’tan başka ilahlar edinen insanlardan muazzam bir topluluk oluşturdu ki, onlar kıyamete kadar örnek toplum olarak hep anılacaklardır. Bu günün insanlığı da, mevcut sapıklıklardan ve hurafelerden yine Kur'an'ın öngördüğü Tevhid inancına ve esaslarına ve de Rasulullah’ın öğretilerine dönmeleri ve ona sımsıkı sarılmaları neticesinde ancak örnek bir toplum haline gelebilirler. Bundan başka çare  de  çözümde yoktur. Üzerinde yaşadığımız bu maddeci dünyada çocuklarımıza verebileceğimiz en büyük hediye Tevhid inancının esasları ve Tevhid akidesi üzerine kurulmuş bir dünya görüşü olacaktır.

Sevgili okuyucularım,
İnsanlığın giderek inanç ve dini değerlerden uzaklaştığı, maneviyat ve ahlâki değerleri önemsemediği bir dönemde, Rabbim Allah, Peygamberim Hz. Muhammad Mustafa, Dinim İslam, Kitabım Kur’an diyen ve İslam’ın temeli ve ruhu olan tevhid akidesinden taviz vermeyerek, son nefeslerine kadar O’nunla yaşayan ömrünün son sözü de kelimei tevhid olanlara müjdeler olsun.

Selam ve dua iele....


[1](İhlas:1)
[2](Bakara:255)
[3](Taha:14)
[4](Muhammed:19)