29 Şubat 2024 Perşembe

ORUÇ AYININ BEREKETİNDEN İSTİFADE EDELİM(II)

ORUÇ AYININ BEREKETİNDEN İSTİFADE EDELİM (II) -Âdemoğlunun her işi kendisi içindir. Oruç müstesna. O, içine riyâ karışmayan bir ibadettir- Rüştü Kam haber.com Kur’an’ın beyanına göre insan, dünyada; inanç açısından, düşünce açısından, çalışma açısından, insan hakları açısından, tamamen hür olarak yaşaması gereken sorumluluk sahibi bir varlıktır. İnsan için ibâdet, bu hürriyet ve sorumluluk çerçevesinde yapıldığında bir anlam kazanır, zorlamayla veya gösteriş olsun diye yapılan ibadetlerin Allah’ın terazisinde bir ağırlığı olmayacaktır. Dinin buyruklarını, insanlara anlatmak hususunda kendilerini görevli hissedenler, bu konuda sorumluluk üstlenenler, bu çerçevenin içinde kalarak, muhataplarına anlatmalıdırlar. ”Oruç tutmayanın, namaz kılmayanın hapse atılması veya öldürülmesi”(12) gibi garip fetvalar ne yazık ki fıkıh kitaplarımızda yer almaktadır. Hangi amaçla ne zaman ne şekilde bu fetvalar kitaplara girdiyse girmiştir. Müslümanlar, bu garip, insan haklarına ve Allah’ın adaletine uygun olmayan fetvalara itibar etmemelidirler. Aklı başında hiçbir insan namaz kılmadığı, oruç tutmadığı zaman hapsedileceği ve öldürüleceği bir dine girmek istemez. İbadetlerle ilgili Allah’ın kullarına lütfettiği ruhsatlar ve kolaylıklar Müslümanlara mutlaka anlatılmalıdır. İbadetleri zorlaştırmakla Müslümana daha fazla sevap kazandırılmaz. Tam aksine onları samimiyetsizliğe ve riyakârlığa itebiliriz. Allah ibadetlerle ilgili meseleleri Kitabı’nda bizlere açıklamıştır. O Kitap’a rağmen Müslümanlara din anlatılmaz, anlatılırsa o din Allah’ın dini olmaz. Takva adına, azimet adına, iyi Müslüman olma adına, cihad yapma adına, imanı artırma adına Allah’ın dinine çomak sokmanın âlemi yoktur. Bu tip temelsiz kurallarla ne yazık ki din tahrif edilmiştir, hâlâ tahrife devam edilmektedir. Allah din tahrifçilerine, çok nazik bir şekilde, diyeceğini diyor. Yaratıcı açık açık yüksek sesle Benim işime karışmayın, siz kendi işinize bakın diyor. Diyor demesine de dinleyen yok. Anlamak isteyen yok: ”En güzel düzenleyici Allahtır.”(13) Oruç ibadetiyle ilgili hadisler Oruç ibadeti, günlük yaşamda yoktur. Günlük yaşamda yok olmasına rağmen nedense İslâm’ın şartlarından biridir. Senede bir ay tutulur. Usulüne uygun tutulursa oruç, hikmetleri ve maddî manevî faydaları çok olan bir ibâdettir. Peygamberimizin hadisleri şöyledir: ”Her hangi biriniz oruçlu bulunduğu gün artık kötü söz söylemesin ve cahilliğe kapılmasın. Eğer tahrik edilirse, dövüşmeye kavgaya sebep olacak olan bir tutum ile karşılaşırsa, yahut hakarete uğrarsa: ”Ben oruçluyum, ben oruçluyum, desin.”(6) ”Âdemoğlunun her işi kendisi içindir. Oruç müstesna. O, içine riyâ karışmayan bir ibâdettir. Onun mükâfatını da doğrudan doğruya Allah verir, oruçlunun ağız kokusu, Allah katında, muhakkak misk kokusundan daha hoş ve temizdir.”(7) ”Oruç bir kalkandır.”(8) ”Her şey için bir zekât vardır, cesedin zekâtı da oruçtur, oruç sabrın yarısıdır.”(9) Oruç ibadetinin kolaylıkları -Oruç, ruhsal yükselişi sağlamak için önceki ümmetlere de farz kılınmıştır. -Ramazan ayında hasta olanlar, yolcu olanlar, kendine özel mazereti olanlar (kronik hastalığı olmayanlar), tutamadıkları gün sayısınca başka günlerde oruç tutarlar. -Oruç tutabilecek kadar sağlıklı olan ama çalıştığı işin zorluğundan dolayı oruca tahammül edemeyecek olanlar, güç yetiremeyecek olanlar ise, oruç yerine fidye verirler. Bununla beraber kendileri için oruç tutmaları daha hayırlıdır. Ancak şu unutulmamalıdır ki; Allah’ın temel prensibi, kullarının işini kolaylaştırmaktır, güçleştirmek değildir. Fetva şöyle verilmiştir: ”Rızık temini için zor şartlar altında çalışanlar, çocuklu kadınlar, esir veya hapiste olanlar ve bizim bilemeyeceğimiz, oruç tutmaya mani herhangi bir mazereti olanlar, her gün için fidye verebilirler.”(11) -Diğer ibadetlerde olduğu gibi, oruç ibadetinde de mazeret tespiti, tamamen şahısların kendilerine aittir. Kur’ân, oruç tutmakta zorlananlara fidye kolaylığı getirmekle iki amacı birden gerçekleştirmiştir: 1- Müslümanın, ‘Ben, oruç ibadetimi yerine getiremedim’ diye, karamsarlığa kapılmamasını sağlamak. 2- Fidye imkânıyla, toplumda yoksulluk ve imkânsızlığa çare bulmak, bir insana diğer bir insanın yardım ulaştırması, sadece kendisinin faydalanacağı ibadetlerden daha hayırlıdır. Orucun fayda ve hikmetleri Sadece Allah için tutulan orucun fayda ve hikmetlerini şu şekilde sıralamak mümkündür: -Oruç tutmakla, Allah’ın rızası kazanılmış olacaktır. Çünkü, oruç insanın arınmasına vesile olur. Müslümanı kötülüklerden alıkoyar, nefsi terbiye eder, ihtirasları bastırır ve ruhu yüceltir. -Oruç tutarak aç kalan Müslümanın, şefkat ve merhamet duyguları gelişir. Böylece Müslüman, fakirlerin, miskinlerin, açların yaşamlarını nasıl sürdürdüklerini tecrübe ile öğrenmiş olur ve onlara karşı daha insanî yaklaşımlar ortaya koyar. -Oruç vesilesiyle kişiler, açlığa, susuzluğa ve sıkıntılara tahammül etmeyi öğrenir, sabır, sebat sahibi olurlar. -Orucun ruhumuz kadar bedenimize de faydası vardır. Ramazan boyunca mide ve kalp daha az çalışır, bütün organlar dinlenir, vücut sağlık kazanır. Bu sebeple oruç, maddî, mânevî hastalık ve kötülüklere karşı bir kalkandır. Velhasıl Allah için tutulan oruç: - ahlâk mektebidir, - nefsin isteklerine karşı açılan bir savaştır, - sabır alışkanlığı kazandırır, - iradeyi kuvvetlendirir, gayreti biler, - düzeni ve disiplini öğretir, - merhamet ve kardeşlik bağlarını güçlendirir, - toplumsal hastalıkların tedavilerinde önemli bir etkendir, - vücut için bir rektefe vazifesi görür. Ramazan orucu kimlere farzdır Namaz kimlere farz ise oruç da onlara farzdır. Ancak biz yine bir sıralama yaparak bilgilerimizi tazelemiş olalım, oruç, ergenlik çağına girmiş, akıllı, her erkek ve kadın Müslümana farzdır. Yani 18 yaşından itibaren Müslümanlar oruç ibadetini yerine getirmelidirler. Orucun çeşitleri Farz olması ve olmaması açısından 3 çeşit oruç vardır: 1- Farz olan oruçlar: Ramazan ’da oruç tutmak farzdır. Bu ayda tutulamayan oruçlar başka günlerde kaza edilir. 2- Nafile olan oruçlar: Ramazan ayının dışında tutulan oruçlar nafile olan oruçlardır. 3- Haram olan oruçlar: Sıhhati kesinlikle oruç tutmaya uygun olmayan kimseye oruç tutmak haramdır. Ramazan Bayramı’nın birinci günü ile Kurban Bayramı’nın dört günü oruç tutmak uygun değildir. Çünkü bayram günleri Allah’ın kullarına ziyafet günüdür. Allah’ın ziyafetinden kaçınmak uygun düşmez. Orucu bozan şeyler Orucu bozan şeyler, orucu geçersiz kılan şeylerdir. Üç tanedir: Oruçlu iken bilerek herhangi bir şeyi yemek, içmek, cinsî münasebette bulunmak. İğne vurulmak orucu bozmaz. Denize girmek, banyo yapmak, kan aldırmak, içerisinde şeker ihtiva etmeyen tabii bir sakızı çiğnemek de aynı şekilde orucu bozmaz. Ağız kokusunu kısmen de olsa gidereceği için toplum içerisinde bulunan ve insanlarla konuşmak durumunda olan Müslümanlara sakız çiğnemeleri tavsiye bile edilir. Kazayı gerektiren haller Orucu bozan şeyler, aynı zamanda kazayı gerektiren hallerdir. Herhangi bir nedenle, kendi isteğiyle de olsa orucunu bozan Müslüman, Ramazan ayından sonraki günlerde, orucunu kaza eder. Kefaret orucu diye bir oruç yoktur. Oruçla ilgili diğer meseleler 1-Kefâret Kefâret ceza demektir. Hüküm koyucu, her ne sebeple olursa olsun orucunu bozan Müslümana kaza etmesini emretmiştir. Peygamberimiz de bu yolu takip etmiştir. Sonradan bu yol terkedilmiş ve hüküm koyucu devre dışı bırakılarak kefâret uygulaması esas alınmıştır (61 gün). Yanlıştır. Kur’an ve Sünnet'e göre, her ne suretle olursa olsun orucunu bozana kefaret lâzım gelmez. Kefaret insanlara zulümdür. Allah adına yapılan bir zulümdür. Kefaret cezası başka konulardaki (zıhar olayı Mücadele 2,3) kefaret uygulamalarının anlam kaydırmaları ile, oruca da tatbik edilmesinden doğmuştur. Burada Allah adına hüküm koymanın da ötesinde, Allah adına, O’nun kullarına ceza vermek gibi bir zulüm vardır. Biz, böyle bir zulmü, Allah’ın dinine fatura etmekten Allah'a sığınırız. Hüküm ne kadar da açıktır: ”Ramazan günlerinde orucunu tutamamış olanlar, başka günlerde tutarlar.” Bu hükmü anlamsızlaştırmanın manası yoktur. Dine müdahale edilmemelidir. Buyruklar eğip bükülmemelidir: “Buna göre, artık, kendi yalanınızı (adeta) Allah’a isnad ederek öyle dilinize geldiği gibi yalan yanlış ‘bu helaldir, şu haramdır’ demeyin. Çünkü, haberiniz olsun, Allah’a yalan isnad edenler asla kurtuluşa eremezler! (Nahl 116) Allah rızası için oruç tutan Müslümanın, öyle veya böyle, hiçbir mazereti yokken orucunu bozması zaten düşünülemez. Oruçlu bir Müslüman özel durumuna göre, kendini mazeretli görürse, mazeretli sayarsa hür iradesiyle iftarını eder. Keyfi olarak oruç bozan insan, zaten Allah korkusundan veya ibâdet şuurundan uzaktır. Bu Müslüman kefâret orucundan zaten korkmaz, çünkü onu da tutmayacaktır. Bu durumda ceza iyi niyetli olan mazeretli Müslümana verilmiş olur ki, yanlıştır. Müslüman ibâdet yapıp yapmamakta hürdür. Bu hürriyet içerisinde yapılırsa, ibadet bir anlam taşır. Herkes Cennet’e girme hürriyetine sahip olduğu gibi Cehenneme girme hürriyetine de sahiptir. Kefârete delil olarak şu hadis gösterilir: - Bir adam Peygambere gelerek” mahvoldum”der, - Peygamberimiz; Seni mahveden şey nedir? - Adam; Ramazan'da hanımımla ilişkide bulundum. - Peygamberimiz: Köle azad edebilir misin? - Adam: Hayır. - Peygamberimiz: Peş Peşe iki ay oruç tutabilir misin? - Adam: Hayır. - Peygamberimiz: Altmış fakiri doyurabilir misin? - Adam: Hayır. - Peygamberimiz: Adama biraz hurma vererek al bu hurmaları dağıt der. - Adam: Bizden daha fakiri var mı ki ben bu hurmaları dağıtayım? - Peygamberimiz: Güldü ve adama, git bunları ailene yedir der.”(15) Bu hadise göre kefâret kabul edilse bile, sadece cinsi münasebetle ilgili olduğu görülür. Kefâretin umûmîleştirilmesi ve farz hükmünde görülmesi yanlış olur. İkincisi, Adamla Peygamberimiz ’in konuşmalarının sonunda hurmalar adama kalır. Adam cezalandırılma yerine mükâfatlandırılır. Üstelik, Peygamber’in huzuruna eli boş gelen adam, eli dolu olarak geri döner. Bu durum, Peygamberimiz’i keyiflendirir ve güldürür. Bu hadisi ilim adamları da değerlendirmiş ve şu sonuçları elde etmişler: - İmam Hanefi, kasten bozulan oruca 61 gün ceza vermiş. (Kefâret) - İmam Şafiî, kefâret sadece, kendi isteğiyle cinsi münasebet yapan erkek için geçerlidir, kadın için geçerli değildir, demiş. - İmam Malik, hadisteki sıra takip edilir demiş. - İmam Nevevî, kefâret erkeğedir, kadına hiçbir şey gerekmez demiş. Çünkü kefâret Mehir gibidir, Mehir de erkeğe mahsustur.(16) demiş. Sonuç Hadis doğru kabul edilse bile, kefâret sadece cinsî ilişki ile ilgilidir ve erkek için geçerlidir, kadın için geçerli değildir. 2- İtikaf Beş vakit namaz kılınan bir camide ibâdet niyetiyle durmaktır. İtikafda olan insan, yeme içme işlerini camide yapar. Devamlı zikirle, tefekkürle, okumakla meşgul olur. Müddeti, mezheplere göre değişir. Hanefîler, Şafiiler ve Hanbelîlere göre, en az; ”az bir zaman, bir an”, olarak belirlenen süre, Malîkiler’e göre bir gün, bir gecedir. İsteyen daha fazla da durabilir. İtikâf’ın amacı; belirli bir zaman içerisinde, her türlü dünya meşgalesinden uzaklaşarak, murakabeye dalmak, tabir caizse, Allah’la baş başa kalarak huzur ve mutluluğu yakalamaya çalışmak, hiçliğin şuuruna ermektir. (17) 3- Oruç ve Hilâl Hilâl, peygamberimizin zamanında Ramazan ayının başlangıcının çıplak gözle belirlenmesinde belirleyici rolünü oynamıştır. ‘Hilâli gördüğünüz zaman oruç tutunuz, hilali gördüğünüz zaman bayram yapınız, hava bulutlu ise takdir ediniz” Başka bir rivayette” Hava bulutluysa veya hilâl’i gözetlemeye mani bir durum var ise, Şaban’ı otuza tamamlayınız” (18) buyurulmaktadır. Tespit, o günün şartlarında şahısların şehadetiyle yapılıyormuş. Bugün tespit, Astronomi uzmanlarınca, yapılmaktadır. Hassas aletler ve hesaplamalarla yapılmaktadır. Yapılması gereken, Ramazan ayının başlangıcının tespitidir. Hangi şekil ve esas alınırsa alınsın tespit yapıldıysa sorun çözülmüş demektir, oruca başlanır ve bayram edilir.” 29 veya 30 gün oruç tutulur. Ben derim ki, bugün hilâl tartışmasının altında yatan gerçek dînî değil, siyasîdir. Mümkünse bütün İslâm âleminde orucun başlaması ve bitimiyle ilgili birlik sağlanmalı ve her sene değişmeyen bir prensip üzerinde anlaşılmalıdır. Aynı zamanda oruca başlanmalı ve aynı zamanda bayram yapılmalıdır. Kimi Müslümanların oruç tutarken kimi Müslümanların iftar etmesi, Müslümanlar arasında sürtüşme, tefrika meydana getirmektedir. Bayram namazı - Hanefî Mezhebine göre kılınması vacip olan bayram namazı, cumhurun görüşüne göre sünnettir. Bir özür gereği, bayram namazları, bir gün ertelenerek kılınabilir. Bu şekildeki bir uygulama ile Müslümanlar arasındaki birliği korumak en güzeli olacaktır. Çoğunluğun sünnet olarak belirlediği bayram namazında kavga çıkararak ümmetin birliğini zedelemek haramdır. Ümmetin birliğini sağlamak ise farzdır. Kaldı ki, Şafiî Mezhebindeki bazı âlimlere göre, hilâl tespitinde hesaba itibar edilir. Cumhurun görüşü ise; ”onu takdir ediniz”(19) şeklindedir. Kısacası cumhurun görüşü hakikate daha yakındır. Namaz vakitlerinde saati dakikasına varıncaya kadar kullanan Müslümanların, oruç tespitinde hesabı dışlamaları mânidar değil midir? Oysa teknolojiyi en iyi kullananların, ondan en iyi şekilde istifade etmesi gerekenlerin Müslümanlar olması gerekmez mi? ”Her şeyi bir nizam, bir hesap üzerine yarattığını, feleklerin kendi yörüngelerinde yürüdüklerini, yüzdüklerini”(20) Kur’an altıncı asırda, tüm dünyaya ilan etmedi mi? Böyle bir Kitaba inanan Müslümanlar nasıl olur da Kur’an’ı ve Sünneti dışlayarak oruç tespitinde, hâlâ hilalin çıplak gözle görünmesinde ısrar ederler? Allah, her çağda dinini omuzlayabilecek, her platformda onu temsil edebilecek, akıllı, yetenekli, ehliyetli aksiyon sahibi düşünen duyarlı Müslümanlar istiyor. ‘Allah Kitabında bu düşüncesini şu şekilde ifadeye koyuyor: … “hâlâ düşünmeyecek misiniz? Aklınızı çalıştırmayacak mısınız? Aklınızı çalıştırmazsanız sizi pislik içerisinde bırakırım.” (Yunus 100) 4- Niyet Oruçta niyet şarttır. Niyet kişinin kalbinden oruç tutacağını bilmesidir. İmam Hanefî, Malikî ve Hanbelî’ ye göre şart olan niyet, İmam Şafii’ye göre rükündür. (21) 5- Sadaka-ı Fıtır Sadaka-ı fıtır, Ramazan Bayramını geçirmemek üzere verilecek olan bir sadakadır. Bayram günü sabah namazına kadar verilmesi gerekir. İmkân bulunamamışsa daha sonrakî günlerde de verilebilir. Zengin (nisaba mâlik) olan hür Müslümanlar, sadaka-ı fıtrı vermelidir. Fıtır Sadaka’sı bakmakla yükümlü olunan şahıs başına hesap edilerek Allah rızası için verilir. Sadaka-ı fıtır, sofraya konan tüm yiyecekler üzerinden zamanın şartlarına göre tespit edilmelidir. Tespit çağın getirdiği zorunluluklar göz önünde bulundurularak fakir lehine yapılır. Sadaka-ı fıtır, bir fakirin akşamlı- sabahlı bir günlük yiyeceğinin tutarıdır. Hesap buna göre yapılır. 6-Orucun fidyesi Oruç tutmaya güç yetiremeyenler (ağır işlerde çalışanlar, işyeri ile problemleri olanlar, özürlü olanlar, kronik hastalar, kendi açılarından oruç tutmaya mani, herhangi bir mazereti olanlar), farz olan oruç için tutamadıkları her bir oruca bedel bir fidye verirler. Bir fidye, bir sadaka-ı fıtır miktarıdır. Fidye vermekle mükellef olan Müslümanlar, fidye vermeye de güç yetiremezlerse, o zaman Allah’dan af ve mağfiret dilerler. Fidyeler yaşanılan ülkenin ekonomik şartları göz önünde bulundurularak tespit edilmelidir ve o ülkede yaşayan insanlara verilmelidir. Almanya'da yaşayan Müslümanlar Afrika’daki veya başka ülkelerdeki Müslümanlara, kendi yaşadıkları ülkede ihtiyaç kalmadıysa gönderilmelidir. Hak, öncelik en yakındaki Müslümanındır, insanındır. 7-Oruç tutmamayı mubah kılan özürler Kendisine oruç farz olan bir mükellefin, aşağıda belirtilen sebeplerden dolayı, oruç tutmaması veya iftar etmesi mubahtır. Orucunu tutamayan veya iftar eden özür sahipleri, mazeretleri geçince tutamadıkları gün sayısınca oruçlarını tutarlar. 1- Hastalık Hasta olan ve orucun kendisine zararlı olacağı, doktor tarafından bildirilen kişi hastalığı süresince oruç tutmayabilir. 2- Yolculuk Ramazan’da yolculuğa çıkacak kimse, oruç tutmayabilir. Eğer yolculuk herhangi bir sıkıntı vermeyecekse oruç tutmak daha iyidir. 3- Kadınların hâmile veya emzikli olması Hâmile olan veya çocuğunu emziren bir kadın, oruç tutmayabilir. Kadınlar hayız ve nifas hallerinde, isterlerse oruç tutmayabilirler, tamamen kendi takdirlerine bağlıdır. Sonradan kaza ederler. Müslüman gücü yetiyor ve ibadet yapmak istiyorsa Allah ona sen hayızlısın, bana ibadet edemezsin demez. Hayızlı kadınlar kendileri istemedikleri takdirde hiçbir ibadetten uzaklaştırılamaz. Allah, güçleri yetmediği halde kendilerini ibadet yapmak zorunda hissedenlere, sıkıntıya girmesinler diye, isterseniz bu hallerde oruç tutmayabilirsiniz demiştir. Yoksa hayızlı olduğunuz sürece bana yaklaşmayın dememiştir. Hayızlı kadınlar cahiliye çağında horlanırlar, dışlanırlardı. Fıkıh kitaplarındaki aşağılama ve dışlama da aynı mantıkla, sonradan İslâm’a fatura edilmiştir. (22) Hayızlı kadın, namazını da kılar orucunu da tutar, Kâbe’yi de tavaf eder. Din bunları yasaklamaz. Aksine teşvik eder. Kur’an hayızlı kadını- nifaslı kadını hasta kabul etmektedir. Hasta olan, mazeretli olan Müslümanlar ibadetlerini nasıl yapıyorlarsa hayızlı- nifaslı kadınlar da öyle yapacaklardır. 4-Şiddetli açlık ve susuzluk Oruçlu bir kimse açlık ve susuzluğa dayanamayacak bir duruma düşerse iftar eder, içinde bulunduğu durumdan kurtulduğu zaman, orucunu günü gününe kaza eder. 5-Rızık endişesi ve ihtiyarlık Bakara Sûresi’nin 184. Âyetinin beyan ettiği mazeretlere, sahip olan insanlar; senenin hiçbir gününde oruç tutamayabileceği gibi, rızık temini için zor şartlar altında çalışan insanlar da aynı şekilde oruç tutmayabilirler. Oruç tutacağız diye hasta raporu almak tamamen yanlış olur. Allah, insanları kandırarak, yanıltarak kendisine ibadet yapılmasını istemez. Kandırılan kimse gayri Müslim’se vebali, daha büyüktür. Yukarıda açıkladığımız gibi, bu Müslümanlar fidye vererek oruç ibadetini yerine getirmiş olurlar. Belki de bu usulle oruçtan daha hayırlı bir ibadeti yapmış olacaklardır. Yıllık izinlerini de oruç tutmak amacıyla kullanabilirler. 6-Delilik Deliler oruç tutmakla mükellef değildir. 7-Zorlama Oruçlu bir Müslüman, tehdit altında kalırsa, hürriyeti elinden alınırsa oruç tutamayabileceği gibi tuttuğu orucu da bozabilir. Devam edecek ……………………………………………… (6) M. sıyâm, 160. (7) Buhârî, savm 9; Müslim, sıyâm, 161 (8) Buhârî, savm, 2; sıyâm, 162 (9) Tefsirul Kur’ân-nül Hakîm 2/156 (11) Islâm’ın ışığında Günün Meseleleri c. 1 s. 110 H. Karaman (12) Kerimoğlu Yusuf, Emanet ve Ehliyet, Ölçü yay. Ank. 1985, c. 1, s. 413, Ibn. Abidin- Reddü’l-Muhtar Ale’d Dürrü’l Muhtar- Ist. 1983, c. 4, s. 320 (13) Tefsiru‘l Kur’ân‘ı Hakîm 2/156 (14) Bakara 187 (15) Ebû Hureyre’de rivayet edilmiştir. Kütü- i Sitte, c. 9, s. 527, h. no: 3227 (16) Fıkhussire Cilt 2 Shf 47 Seyyid Sâbık (17) Vehbe Zuhaylî, c. 3, s. 219 (18) Buharî, Savm 2 (19) Ibn. Rüşd, Bidayetü’l Müçtehid, c. 2, s. 25, – Ege Hasan, Dört Mezhebin fıkıh kitabı, bahar yay.Ist.,c.2,s. 25 – Islâm Ilmihâlleri- Fikri Yavuz- Süleyman Ateş – Kur’an Meali- Ali Bulaç / Ali Özek ve arkadaşları – Tefsir- Süleyman Ateş- Prof. Dr. H. Atay Raporlar – Islâm Fıkhı Ansiklopedisi- Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî (20) Yâsin 37, 38, 39, 40 (21) Ege Hasan, Dört Mezhebin Fıkıh Kitabı, c. 2, s. 15 (22) Bakara 185- 222