"Geldim, gördüm, yazdım"
Yolda aldığımız taze ve sıcak
kavrulmuş Çorum leblebisinin kokusunu yanımıza alarak ayrıldık
Hattuşa’dan. Türkiye’deyiz, sevinçliyiz. Amasya’ya Ferhat ile Şirin’in
hikâyesini dinleyerek girdik rehberimizden. ‘İşte bakın şuralarda su
arıkları görüyorsunuz. O arıkları Ferhat kazmış ve Amasya’ya suyu o
arıklardan akıtmış’. İçimiz burkuluyor. Yol çalışmaları sırasında o
Ferhat’ın kazdığı arıklar yok edilmiş. Tarih katliamı böyle bir şey
oluyor demek. Sorumsuzluk, saygısızlık. Hasankeyf’te ve Halfeti’de de
aynı katliama şahit olmuştuk Güneydoğu gezisi sırasında.(2014)
Allah Türklere o kadar cömert
davranmış ki; ne varsa elinde avucunda hepsini vermiş onlara. Yeşili,
vadileri, dağları, şelaleleri, meyveleri, sebzeleri, madenleri. Velhasıl
kusursuz bir doğa armağan etmiş Türklere Rabbim. 4 mevsimi yaşamak
mümkün bu topraklarda. Geçmiş medeniyetlere ait olan eserler de bu
topraklarda fazlasıyla var.
Ancak insanları/yöneticileri o
insanlar değil. Vefalı değil, kadir kıymet bilen cinsten değil.
Vurdumduymaz, geçmişe saygısı yok, Yaratan’ına karşı vefalı değil. Sahip
oldukları bu değerleri kavrayacak duyarlılıkları yok.Ferhat ile Şirin
Ferhat, nakkaşlık yapan, bir
delikanlıdır. Sarayları konakları süsler. Saraydaki çalışması sırasında
Şirin’e sevdalanmıştır. Şirin Amasya Sultanı Mehmene Banu’nun, kız
kardeşidir. Dünürcü gönderir Şirin’e. Sultan; Şirin’i vermek istemez
Ferhat’a. ‘Hayır olmaz.’ da demez. Ancak ondan olmayacak bir iş ister.
Amasya’da su sıkıntısı vardır. Farhat’a, “Şehre suyu getir, Şirin’i
vereyim sana” der. Der demesine de. Su dağların arkasındadır,
Şahinkayası denen yerden gelecektir.
Ferhat’ın gönlündeki Şirin aşkı
salar Ferhat’ı dağlara. Alır kazmasını küreğini eline, vurur dağların
kayaların böğrüne böğrüne. Vurdukça ferahlar, taşlar bileklerinde
erimeye başlar. Kocaman kocaman kayalar küçülür, yarılır ve yol verir
suya. Ferhat’ın alın teri gibi akar sular Amasya’ya. Su gelmiştir.
Amasya su sıkıntısından kurtulmuştur.
Kurtulmuştur kurtulmasına da,
Mehmene Banu sözünden caymıştır. Bakar ki kız kardeşi elden gidecek,
Ferhat’a hemen bir haber gönderir.
“Şirin ölmüştür, başın sağolsun. Bak
sana helvasını da getirdim” der haberci Ferhat‘a. Ferhat beyninden
vurulmuşa döner. “Şirin yoksa dünyada yaşamak bana haramdır” der.
Kayalar Ferhat‘ın “Şirin !” “Şirin” diye haykıran sesleriyle yankılanır.
Elindeki kazmayı fırlatır havaya, kazma gelir başının üzerine bütün
ağırlığıyla çakılıverir Ferhat’ın. O gün bugün ferhat’ın bu çığlığı
âşıklar tarafından hep duyulur olmuş.
Ferhat’ın öldüğünü duyan Şirin durur
mu sarayda, yayından fırlamış ok gibi çıkar saraydan ve kayalıklara
doğru koşmaya başlar. Bakar ki Ferhat yerde cansız yatıyor, atlar
üzerine, alır kollarının arasına ve avazı çıktığı kadar bağırmaya
başlar, “Ferhat, Ferhat” diye. Yankılanır dağlardan dağlara o ses.
“Ferhatsız bir hayat bana haramdır.” der Şirin ve Atar kendini
kayalıklardan aşağıya. Kavuşur Ferhat’ına Şirin.
Su gelmiştir Amasya‘ya, şarıl şarıl
akar bütün coşkusuyla Karadeniz’e doğru. Ama Ferhat ile Şirin yoktur
artık. İkisini de gömerler yan yana. Her mevsim iki mezarda da birer gül
bitermiş sevenlerin anısına, ama o iki mezar arasından bir de karaçalı
çıkarmış, iki sevgiliyi ayırmak için. Amasyalılar o dağa Ferhat Dağı
demişler, onun dağ gibi derdiyle dertlenmiş durmuşlar yıllarca.
Biz de duyduk Ferhat’ın o dertli
sesini; ‘Şirin’imi kaybettim, bari su arıklarıma dokunmasaydınız…’ diye
yankılanıyordu Ferhat’ın sesi tepelerden tepelere.
Doğuda Ferhat dağı, batıda Kırklar
Dağı; ikisinin arasından Yeşilırmak akıyor. O günden beri Ferhat ile
Şirin için bir başka akarmış Yeşilırmak. Başını bir o taşa bir bu taşa
vura vura akar gidermiş. Amasya’ya gelen herkes Yeşilırmak’ın bu
inleyişini duyarmış.
Amasya. 8500 Yıllık Bir Kent
Amasya’yı, Milattan önce Birinci
Yüzyılda Amazonlar kurmuş. Amazon kraliçesi Amasis, Karadeniz
kıyılarından aşağı inmiş, Amasya’nın bulunduğu yeri beğenerek buraya bir
şehir kurmuş, adına ” Amasis şehri” demek olan “Amaseia” demiş. Yapılan
arkeolojik araştırma ve bulgulara göre Amasya'da ilk yerleşme 8500 yıl
öncesine dayanmaktaymış. Hititlerle başlayan yerleşik hayat kesintisiz
olarak Osmanlı’ya kadar gelmiş. Amasya merkezinde uygarlıklarından derin
izler bırakan Pontusların (M.Ö.333 - M.Ö.26) krallarının ölümünden
sonra kayalara oymak suretiyle yaptıkları Kral Kaya Mezarları, bu gün
bile Amasya’nın anıtsal eserleri arasında yer almaktadır.
700 yıl Bizans egemenliğinde kalan
Amasya'yı 1071 yılında Anadolu'ya giren Alparslan'ın komutanlarından
Melik Ahmet Danişment Gazi 1075 yılında fethederek burada ilk Türk
Egemenliğini kurmuştur. Bundan sonra Amasya'da Selçuklu egemenliği
görülmektedir.
Bu dönemde yaşamış olan vali ve
emirler yaptırdıkları medrese, cami, türbe gibi eserlerle Amasya’yı
Anadolu'nun en büyük kültür merkezi durumuna getirmişlerdir.
19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun'da
başlayan Milli Mücadele'nin ilk adımı, 12 Haziran 1919 tarihinde Mustafa
Kemal'in Amasya'ya gelmesiyle devam etmiştir.
Bu itibarla, Amasya, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da ilk önemli adımın atıldığı yer olmuştur.
Rehberimiz Yasin, bize Amasya’yı
anlatırken, biz Yeşilırmak’ın üzerinden geçerek dar sokaklarda
ilerliyorduk. Otelimiz, sokağın sonundaymış. Sahibi Kemal Bey kapıda
karşıladı bizi. Tanıdık bir sima da var karşımızda. Yılmaz Gün.
Erbaa’dan gelmiş eşiyle birlikte bizleri görmek için. Hoş-beşten sonra
yemeğe geçtik. “Patlıcan Pehli” var yemekte. Amasya’ya özel bir
yemekmiş.
Yemekten sonra Kemal Bey düştü
önümüze, başladık Amasya sokaklarını arşınlamaya. Gece vakti Önce II.
Bayezit Camii. Camiyi dışardan anlattı bize Kemal Bey. Hatta yanında
kütüphane varmış ve orada Hz. Osman zamanında yazılan el yazması Kur’an
varmış. Ertesi gün Pazar. Kütüphane kapalı ve biz o Kur’an’la müşerref
olamadık.
Sonra Yeşilırmak’ın kenarına indik.
Orada Şehzadelerle tanıştık. Büstleri sıra sıra dikilmiş ırmağın
kenarına. Yıldırım Bayezit, Çelebi Mehmet, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz
Sultan Selim, II. Selim ve daha birçok sultan, şehzadeliklerini
Amasya'da geçirmişler.
Kemal Bey’in anlattığına göre;
Şehzade Mustafa’yı halk çok severmiş. Onun idamından sonra Kanuni
Amasya’ya gelmiş, ancak halk kendisine yüz vermemiş, “Mustafa’nın bu
kadar çok sevildiğini bilmiyordum, eğer bilseydim idam etmezdim” diyerek
ayrılmış Amasya’dan.
İlhami’nin yorumuna göre, Amasya
coğrafi konum itibariyle son derece korunaklı olduğundan Şehzadelerin
burada yaşamaları, eğitim görerek tahta hazırlanmaları daha uygunmuş. Bu
nedenle Amasya'ya "Şehzadeler Şehri" de denilmekteymiş. Biz de bu
yorıma katıldık.
Rüya âleminden telefonun sesiyle
uyandık. Arayan Abdullah Çağlar. Cengiz Yılmaz ile birlikte Çorum‘dan
gelmişler. Her bir arkadaşa da ikişer paket leblebi getirmişler.
Birlikte milli maçı izledik. Bizimkiler Hollanda ile oynuyorlar. Bir
sıfırla maç bitecek derken son dakika golü ile moralimiz bozuldu.
Uykusuz kalmaya değmedi.
Kemal Bey çok konuşkan biri. Bir
saniye bile susmuyor, durmadan anlatıyor. Biz onu çok sevdik. O da bizi.
Akşam otelinde bize Amasya çöreği ikram edemediği için üzülmüş. Hanımı
da rahatsız olduğu için sabah kahvaltısına da ulaştıramamış çöreği.
Ertesi gün biz turumuzu tamamladık, tam yola çıkacağız, Kemal Bey elinde
böreklerle geldi otobüsün olduğu yere. Soluk soluğaydı. Üzüntüsünü
anlattı tekrar bize. “Bu börekleri yiyecek ve bana dua edeceksiniz” dedi
başladı ağlamaya. Bizleri de ağlattı. Kucaklaştık ve hüzünlü bir
şekilde ayrıldık Amasya’dan. Böreklerin çok lezzetliydi Kemal Bey. Allah
senden razı olsun. İşte Amasya insanından bir örnek size.
Amasya Milli Mücadele Müzesi
Sabah saat 6.30‘da kahvaltı ve
7.30’da otelden çıkış. İlk ziyaret yerimiz Amasya Tamimi’nin yazıldığı
Milli Mücedele Binası. “Milletin istiklalini yine milletin azim ve
kararı kurtaracaktır.” kararının alındığı mekân. (22 Haziran 1919) |
Yasin başladı anlatmaya, “Amasya
Tamimi ulusal egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda
atılan ilk adımdır. Bu tamimle ulusun teşkilatlandırma ve mücadele
yöntemleri belirginleşmiştir. Ulusal egemenlik ve ulusal bağımsızlık
fikri ilk kez ortaya atılmıştır. Amasya genelgesi T.C.’nin doğum
belgesidir denilebilir.
İmzalandığı Yer
Tamim, Saraydüzü Kışlası'nda
(Kışlay-ı Hümayun) yazılmıştır. 1919 yılında 5. Kafkas Fırkası’nın
karargâhı olan kışla, 12 Haziran 1919’da Amasya’ya gelen Mustafa Kemal
Paşa ve beraberindeki askerî erkânın ikâmet yeri olmuştur. Burada Milli
Mücadele’nin o zor günlerinde çok önemli kararlar alınıp görüşmeler
yapılmıştır. Burası, Amasya Tamimi’nin bütün dünyaya duyurulduğu yer
olması bakımından yakın tarihimizde önemli bir mekân durumuna gelmiştir.
Kapı Ağası Medresesi
Kapı Ağası Medresesi ve Bedesteni
hemen, Amasya Tamimi’nin imzalandığı temsili binanın yanında. 1488
yılında, II. Bayezit'in Kapı Ağası Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış.
Medresenin özelliği sekizgen oluşu. Bina içeriden dışarıya, dışarıdan da
içeriye hiç ses geçirmezmiş. O zamanlar binada kalorifer sistemi bile
mevcutmuş.”
Kral mezarları
Yeşilırmak Vadisi’nde yaklaşık 18
adet kral mezarı bulunduğundan, bölgeye Krallar Vadisi de denilmektedir.
Pontus Kralları yeniden doğacaklarına inandıkları için, vücutlarını
korumak amacıyla kendilerine korunaklı kaya mezarları yaptırmışlar.
Krallarla sohbet etmek, geçmişin
şaşasını, ihtişamını ilk ağızdan öğrenmek için 6 kişi Kaya Mezarlara
çıktık. Ancak amacımıza ulaşamadık. Mezar kapıları kapalıydı.
Yeşilırmak’ın, nazlı gelin gibi
süzülerek akıp gitmesi olağanüstü. Konaklar, cumbalı evler sıra sıra.
Minareler birer süngü gibi deliyor gökyüzünü. Ezan sesleri yankılanıyor
kaya mezarlardan şehre doğru. Yeşilırmağın insan ruhuna huzur veren o
çağıltısına ne demeli. Sanki minyatür bir şehir var ayaklarımızın
altında. Her şey öylesine güzel görünüyor ki, kelimelerle tarifi ne
mümkün.
Şehzadeler Müzesi
Şehzadeler Müzesi deyince
beklentilerimiz fazlaydı. Şehzadeleri tanıtan bir film, içeriye girerken
Mehter Marşı’yla girmek v.s. gibi. Bunların hiçbirisi olmadı. Sadece
rehberimiz Yasin’in anlattığı kadarıyla tanıdık şehzadeleri. Temsili
mumyalardan ibaret şehzadeler var karşımızda. O mumyalarda öyle ahım
şahım değil. Büyüleyiciliği yok. Sıradan mumyalar. Müzede Osmanlı ruhunu
yaşayamadık. Hayal kırıklığına uğradık desem yalan olmaz.
Türkiye’de bu iş, yani müzecilik işi
o kadar gelişmiş değil anladığımız kadarıyla. Diğer gittiğimiz yerlerde
de aynı örneklerle karşılaştık. Tarihi bir eserin içinde suntadan
raflar var mesela. Sivas’ta Buruciye Medresesi’nin avlusuna kocaman bir
Coca Cola reklamı koymuşlar… Alakaya maydanoz!
Neyse, biz gelelim asıl konumuza.
Şehzade; padişah çocuklarına verilen ünvan. Devlet göreviyle küçük yaşta
tanışıyorlar. Bazı şehirlere vali olarak gönderiliyorlar ki, görev
içinde eğitilsinler. Amasya bu şehirlerden biri. Burada vali olarak
görev yapan şehzadelerden bazıları padişah olmuşlar. Bu şehzadelerin
isimleri şöyle:
Amasya’da Valilik Yapan Şehzadeler
Şehzade Bayezid (Yıldırım Bayezid): 1386
Şehzade Çelebi Mehmet (I. Mehmet): 1389-1402 1403-1423
Şehzade Murad (II. Murad):1415 - 1421
Şehzade Ahmet Çelebi: 1435
Şehzade Mehmed (Fatih Sultan Mehmet): 1438
Şehzade Alaeddin:1442
Şehzade Bayezid (II. Bayezid): 1454-1481
Şehzade Ahmed: 1481-1511
Şehzade Murad: 1511-1512
Şehzade Mustafa: 1540-1553
Şehzade Bayezid: 1557-1558
Şehzade Murad (III: Murad): 1566
Daha sonra Padişah olan şehzadeler
Yıldırım Bayezid
I. Murad'ın oğlu olan Yıldırım
Bayezid, 1386 yılında Amasya'yı Osmanlı sınırları içine almış, 1389'da
da Amasya Valiliği'ne atanmıştır. Aynı yıl içerisinde de Osmanlı tahtına
davet edilmiştir.
Çelebi Mehmet
Yıldırım Bayezid'in oğlu olan Çelebi
Mehmet, babasında sonra Amasya Valisi olarak tayin edilmiştir. 1402
yılında Ankara Savaşı'ında Timur'a yenilen ve dağılan Osmanlı birliğini
Amasya'daki dirayetli yönetim anlayışı ile yeniden sağlamıştır.
II. Murad
1404 yılında Amasya'da doğmuştur.
1415'te 11 yaşındayken Amasya Vali'liğine atanmıştır. Babası Çelebi
Mehmet'in 1421 yılında vefatı ile birlikte tahta davet edilmiştir.
Fatih Sultan mehmed
Kardeşi Şehzade Ahmet'in Amasya
valiliği sırasında ölümü üzerine (1438) yerine atanan Şehzade Mehmet, bu
görevini bir yıl kadar sürdürmüştür.
Sultan II. Bayezid
1454 yılında 7 yaşındayken Amasya'ya
vali olarak gönderilen Şehzade Bayezid, 27 yıl bu görevde kaldıktan
sonra 1481 yılında Osmanlı tahtına çıkmıştır.
III: Murad
II. Selim'in oğludur. 1566'da Amasya
valiliğine tayin edilmiş olup, yaklaşık bir yıl bu görevinde kalmıştır.
Amasya'da valilik yapan son şehzade olmuştur.
Yavuz Sultan Selim (I. Selim)
Amasya Valisi Şehzade Bayezid'in
(II. Bayezid) oğludur. 1470'te Amasya sarayında doğmuş, 11 yaşına kadar
babasının yanında Amasya'da eğitim almış ve 1481'de Trabzon'a vali
olarak atanmıştır.
Bimarhane (Darüşşifa)
Yakutiye Mahallesi’nde, ana cadde
üzerinde bulunan bu yapı, İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Mehmet Hüdabende ve
eşi İlduş Hatun adına 1308-1309 yıllarında yaptırılmış.
Burada akıl hastalarının müzik ve su
sesi ile tedavisi öncelik kazanmıştır. Amasyalı bir hekim olan
Sabuncuoğlu Şerafeddin bu Darüşşifada 14 yıl hekimlik yapmıştır. Fatih
Sultan Mehmet döneminin en ünlü hekim ve cerrahlarından olan Sabuncuoğlu
Şerefeddin 1386 yılında Amasya’da doğmuştur. Amasya'daki Bimarhane'de
Burhaneddin Ahmed’den tıp eğitimi aldıktan sonra yine burada 17 yaşında
hekimlik yapmaya başlamıştır. Yaptığı çalışmalar sonucunda zamanla adı
bütün Anadolu'da duyulmuştur.
Sabuncuoğlu Şerefeddin cerrahlık
konusunda üç önemli eser yazmıştır. En önemli eseri, "Kitab-ı
Cerrahiye-i al Haniye"dir. Konularını minyatürlerle anlatan ve Fatih
Sultan Mehmet'e ithaf edilen bu kitap İslam tıbbına büyük bir yenilik
getirmiştir. Uzun yıllar hekimlik yaptıktan sonra, 1468 yılında
"Mücerrabname" adlı eserini kaleme almıştır. Bu sırada 85 yaşındadır.
Rehberimiz Yasin’in anlattığına göre Sabuncuoğlu’nun bu eşsiz eseri fransızlara hediye edilmiş. Bizdeki nüsha kopyesiymiş.
1470 yılında Amasya’da vefat eden
Sabuncuoğlu Şerefeddin, Darüşşifadaki çalışmaları, yazdığı eserleri ve
hayranlık uyandıran bilim adamı kişiliği ile bugünlere kadar gelmiştir.
XIX. yüzyılda Bimarhane önemini
yitirmiş, ipekböceği kozacılarının yeri olmuş, sonra da Amasyalı esnaf
burayı depo olarak kullanmıştır.
Osmanlı, müzikle akıl hastaklarını
tedavi ederken bugün ilaçla dahi bahar depresyonunu bile doğru düzgün
tedavi edilemiyorsa oturup düşünmek gerekir.
Bu sürece gerek göz yuman gerekse
sesini çıkarmayan, hem sağlığımızı hem de kaynaklarımızı küresel
sermayeye peşkeş çeken kapitalizmin sadık müritlerini, ne tarih ne
vicdanlar ne de Allah affedecek!
Amasya Sultan II. Bayezid Camii
Sultan II. Beyazıd adına oğlu
Şehzade Ahmet tarafından 1485-86 yılları arasında cami, medrese, imaret,
türbe, şadırvan ve çeşmeden ibaret bir külliye olarak yapılmıştır. Cami
beş yıllık bir süre sonunda tamamlanmıştır. Caminin beş kubbesi
vardır.
Ayrıca ahşap pencere kanatları
devrinin İslam camilerinde olduğu gibi; 15.y.y. ahşap sanatının en ince
örneklerini temsil edermiş.
Doğu kısmındaki minaresi renkli
taşlarla yivli, batı kısmındaki minare ise palmetlerle (taş üzerine
işlenmiş kabartvmalar) süslü olarak yapılmıştır. Caminin batı tarafında
medrese var, ilk müderrisi Şeyhülislam Zembilli Ali Efendidir. Doğu
tarafında ise imaret vardır; imaret ve tabhaneler, fakirlere, yoksullara
ve yolculara bedava yemek verildiği ve korunup barındırıldığı
yerlerdir.
Evliya çelebi II. Bayezid
külliyesi'nin imarethanesinde her gün fakirlere bol ve kusursuz
yemeklerin verildiğini yazar. Hemen yanında da konuk evi vardır.
Caminin inşasında kullanılan taşların arasına hiç harç konulmamış.
Sultan Bayezid Camii’nin
mimarisindeki değişik özelliklerinden biriside giriş kapısında ve
mihrabında bulunan ve el ile çevrilebilen silindir taşlardır. Silindir
taşları, bir deprem veya doğa olayında caminin terazisinin bozulup
bozulmadığını anlamak için kullanılır. Silindir taşları herhangi bir
depremden sonra çevrildiğinde dönmezse caminin zemini kaymış yani
terazisi bozulmuş demekmiş.
Caminin avlusunda 524 yıllık iki adet çınar bulunmakta. Bunlar o yıllarda yıldırımlara karşı paratoner görevi görmüşler.
Osmanlı Müzesi, Amasya Minyatür
Müzesi, Hazeranlar Konağı, Amasya Kalesi, Ferhat ile Şirin’in mezarları,
Pir Cemaleddin Abdurrahman-ı Sani Çilehane Camii ve daha nice gezilecek
yerleri var Amasya’nın.
Amasya çok güzel bir şehir. Dağları,
evleri, köprünün ayakları her taraf ışıl ışıl parlıyor. Binbir gece
masallarında gibiyiz. Yüksek dağları, parlayan güneşi, yemyeşil
ağaçları, kiremit çatılı sıra sıra evleri ve şehri ikiye ayıran
Yeşilırmak’ı, köprüleri, beyaz boyalı, ahşap pencereli ve cumbalı
iki-üç katlı evleri ile işte burası Amasya.
Dünyanın en güzel misket elması,
kirazı, şeftalisi ve bamyasının üretildiği, tarih ve doğanın içiçe
bulunduğu ilginç bir antik kent görmek istiyorsanız, daha ne
duruyorsunuz sıcakkanlı ve misafirperver insanlarıyla, Amasya sizi
bekliyor…
Devam edecek
Rüştü Kam