9 Mart 2022 Çarşamba

BATI TRAKYA TÜRKLERİ KENDİLERİNE UZANACAK VEFALI BİR DOST ELİ BEKLİYOR

Rahim Ramazanoğlu iki seneden beri, beni Gümülcine’ye götürmeyi arzuluyordu. Bugün yarın derken hadi bakalım gidelim dedim(06.10.2020) Gümülcine’ye bağlı Kiraz Köyü’nde bir cami yapmışlar. O caminin açılış programı olacakmış, hem orada cuma günü bir konuşma yapar hutbeyi okur, hem de Cuma namazını kıldırabilirmişim. Sonra da ilahiler okumam gerekiyormuş, halkın isteğiymiş bunlar. Yunan Havayolları uçmuyormuş koronodan dolayı, Yunanistan’a. İrlanda kökenli bir şirket uçuyormuş. Ryan Air. Uçak biletlerine uyguladığı düşük fiyat politikalarıyla popüler olan bir havayolu şirketi. Saat 21:00 de Selanik’teyim. Dışarı da Rahmi Ramazanoğlu bekliyormuş oğluyla birlikte beni. Selanik Gümülcine yolculuğunun üç saat süreceğini söylediler. Gümülcine’ye muhtemelen 12:00 de varacağız. Bir saat gecikmeyle Rahmi kardeşin köyüne geldik, 01:00. Bolatlı köyü. Metruk bir ev önünde bahçesi var. Bütün aile 74 Kıbrıs savaşından sonra Türkiye’ye iltica etmişler. Bir dokundum bin ah işittim Rahmi Ramazanoğlu’ndan. Kardeşleri, annesi ve babası, onlar Bursa’ya göçmüşler. Sohbet edecek daha çok zamanımız vardı. Yol yorgunluğundan dolayı hemen istirahata çekildik. Bulatköy’den Gümülcine arabayla 15 dakika. Sabah kasabaya indik ve kasabanın ileri gelenleriyle tanıştık. Önce Gümülcine Türk Gençler Birliği. Halk dışarda bahçede oturmuş sohbet ediyor. Genişçe bir bahçesi var Birliğin. Rahmi kardeş beni oraya bıraktı ve gitti. Resmi dairelerde işleri varmış, onları gelmişken bitirmesi gerekiyormuş. Ben önce büroya gittim ve kendimi tanıttım. Sekretere Berlin’den geliyorum, gazeteciyim, Batı Trakya hakkında başkan beyle röportaj yapacağım dedim. Sekreter beni, başkanın şu anda yerinde olmadığını söyleyerek nazik bir şekilde bahçeye çay içmeye davet etti. Başkan gelince beni haberdar edecekti. 15 dakika kadar sonra sakallı birisi yanıma geldi. Gazeteci olduğunu ve benimle kendisinin ilgileneceğini söyledi. İlhan Tahsin. BİRLİK Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni ve aynı zamanda Avrupa Gazeteciler Derneği (AVGADER) Yunanistan Temsilcisi. Başladı İlhan Tahsin beni sorgulamaya; Gümülcine’ye niçin gelmiştim, kimleri tanıyordum Gümülcine’de, ne kadar kalacaktım. Nereden geliyordum v.s... Kim olduğumu anlamaya çalışıyordu. Sorulara rahatlıkla cevap verdim. Pervin Hayrullah’ın ismini verdim, ortak tanıdığımız olan Veysel Filiz’den ona selam getirdiğimi söyledim. Hemen Pervin Hanımı aradı. Biz çay içerken Pervin Hanım geldi. Zaten bürosu oraya çok yakınmış. Rahatladık. İlhan Tahsin de rahatladı ben de. Sorgulanmaktan sıkılmaya başlamıştım zaten. Çay bahçesindeki sohbetimiz sona erdi. İlhan Tahsin ile ertesi gün röportaj için sözleştik ve ayrıldık. Beni Pervin Hanım sahiplendi. Bürosuna geçtik. ‘Batı Trakya Azınlığı Kültür ve Eğitim Şirketi (BAKEŞ).’ Şirketin başkanıyla tanıştırdı. Dr. Hüseyin Bostancı. İlahiyat mezunu. Başkan da İlahiyat mezunu olduğu için uzunca bir sohbet ettik. Aslın da o da beni sorguluyor gibiydi. Din anlayışımı öğrenmeye çalışıyordu. Yanımda getirdiğim Mocca Dergisi’ni verdim ona. Şöyle bir baktı, evde okuyacağını söyledi. Ertesi günü için Pervin Hanım Gümülcine Seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif ile röportaj için randevu yaptı. Sonrasında Dostluk ve Eşitlik Partisi (DEB) Genel Başkanı Çiğdem Asafoğlu’yla röportaj yapacaktım. Yunanistan’da mesai 14:00 te bittiği için randevuları ayarlamak için zaman sıkıntısı çekiyorduk. Bir günde üç röportaj. Saat 14:00 e kadar bitecek. Saat 14:00 ten sonrası serbest zaman. Akşama kadar. Sokakları ve çarşıyı dolaşmak için geniş bir zaman. Zaman bol ama, yemek yiyecek oturup çay içebilecek yer sayısı oldukça az. Saat 14 te biten sadece mesai değil, dükkanlar ve lokantalar da saat 14 te kapanıyor. Ertesi günü verilen saate seçilmiş müftü İbrahim Şerif ile buluştuk 12:00 de İlhan Tahsin ile buluşacağım. Dostluk ve Eşitlik Partisi (DEB) öbür güne kaldı. Müftü İbrahim Şerif Müftü İbrahim Şerif 1951 yılında Gümülcine’ye bağlı Hasköy’de doğmuş. İlkokulu Hasköy’de, ortaokul ve liseyi Konya İmam Hatip Lisesinde okumuş. 1978 de Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun olmuş. Sonra Batı Trakya’ya dönmüş. Müftü İbrahim Şerif’in hikayesi şöyle: “Ben Batı Trakya’ya dönünce Gümülcine Müftülüğü’ne bağlı olarak, vaaz ve irşat faaliyetlerine başladım. 2004-2008 yılları arasında Batı Trakya Türk Azınlığı’nın en yüksek kurumu olan “Batı Trakya Türk Azınlığı Danışma Kurulu” başkanlığına seçildim. Azınlığa “Türk” diye hitap ettiğimden dolayı 18 ay hapse mahkûm edildim ve Selanik Diyavata hapishanesine gönderildim. İki buçuk ay kadar hapiste kaldım. Türkler, Yunanistan’da çoğunluk olan ve Yunanca konuşan Rum Hristiyan kültürü içinde, Türkçe konuşan, kültürünü, geleneğini korumaya gayret eden ve cami etrafında bir hayat tarzı kurarak yaşamaya çalışan bir azınlıktır. Statüleri böyledir. 1912 Balkan Savaşları ile bütün Balkan Yarımadası Osmanlı’nın elinden çıktığı zaman, Batı Trakya’ da Osmanlı’nın elinden çıkmıştır. O devrin yöneticileri 1913 yılında Atina’da Yunanistan’a kalan topraklar üzerinde yaşayan Müslüman Türklerin statüsünü belirleyen bir antlaşma yapmıştır. Bu antlaşmaya “1913 Atina Antlaşması” denilmektedir. Yine aynı şekilde Bulgaristan’a bırakılan topraklar üzerinde kalan Müslümanlar için de 1913 yılında İstanbul’da bir antlaşma yapılmıştır. Bu antlaşmaya da “1913 İstanbul Antlaşması” denilmiştir. 1923 yılında mübadele yapılmıştır. Mübadelede Anadolu’daki 1 milyon Yunanlı Yunanistan’a getirilmiştir. Yunanistan’daki 800 bin Türk de Anadolu’ya göç ettirilmiştir. Karasu ırmağının öbür tarafı özellikle boşaltılmıştır. Karasu ırmağının bu tarafındakiler de İstanbul’da kalan Rumlar karşılığında Yunanistan’da bırakılmıştır. Batı Trakya Türkleri işte bunlardır. Bu antlaşmalara göre buralardaki Müslüman Türklerin dinî özerkliği, tüzel kişiliği tescil edilmiştir. Dolayısıyla Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türklerin, kendi dinlerini yaşayabilecekleri, kendi dillerini konuşabilecekleri, kendi kültürlerini koruyabilecekleri, kendi okullarını açabilecekleri bu antlaşmayla garanti altına alınmıştır. Osmanlı’da azınlık hakları çerçevesinde Patrik nasıl seçiliyorsa, Yunanistan’da da Türk azınlık Müftülerini öyle seçecektir. Hakeza Baş Müftü de aynı şekilde seçilecektir. Müftüler de kendi aralarında Baş Müftüyü seçeceklerdir. Antlaşma da böyle yazıyor. Evlenmeler, boşanmalar, nafaka, vasi tayini, Baş Müftü’nün onayından geçecektir. Bu antlaşmalara rağmen Yunanistan’da hiçbir zaman Baş Müftü seçilememiştir. Azınlıklar kendi imamlarını ve öğretmenlerini de ihtiyaç oranında kendileri yetiştirecektir. Yunan devleti antlaşmaları çiğnemiş ve hiçbir zaman bütün bunlara müsaade etmemiştir. Bu konularda Türkleri baskılamıştır. Hatta öteden beri var olan imam ve öğretmen yetiştiren Medreselerimizi düz liseye çevirmiş din adamı yetiştirme hakkımızı elimizden almıştır. Bir bakıma kapatmıştır. Yunanistan Azınlık haklarını garanti altına alan antlaşmalara rağmen, yeni bir yasa çıkarmıştır buna “240 İmam Yasası” denilmektedir. Yunanistan bu yasaya göre camilerimize din adamlarını kendi atayacaktır. Yani bir bakıma din adamları Yunanistan devletinin maaşlı memurları olacaktır. Yunanistan’da ll. dünya savaşından sonra 10 yılda bir ihtilal oluyor. Her ihtilalden sonra çıkarılan yasalarla Azınlık hakları tırpanlanıyor. Sanki ihtilaller azınlık haklarını tırpanlamak için yapılıyor. Vakıf malları, eğitim hakları, müftü seçimi ile ilgili düzenlemeler 10 yılda bir yeniden yapılıyor. Kazanılmış haklar görmezden gelinerek yapılıyor bu düzenlemeler. 1949’da Gümülcine’nin seçim ile göreve gelmiş olan son Müftüsü Mustafa Hüseyin’dir. 1985 yılında o vefat etti ve müftülük makamı tartışmalı hale geldi. Yunan hükümeti, Batı Trakyalıların dinî liderini yani müftüyü uluslararası (Atina ve Lozan) antlaşmaların hilafına kendisi atamaya başladı. Ancak halk atanmış müftüye itibar etmedi, zorunlu olarak evlenme, boşanma işlerini onunla yapsalar da onu dinî bir lider olarak değil bir devlet memuru olarak gördüler. Bununla beraber azınlığın önde gelenleri Müftü seçimi yapılması için yönetim nezdinde girişimlerde bulundular. Beş yıl süresince isteklerinin sonucunu beklediler. Cevap alamayınca dönemin bağımsız milletvekili rahmetli Dr. Sadık Ahmet Rodop vilayetindeki 120 caminin imam ve hatiplerinin katıldığı bir kongre düzenledi. 28 Aralık 1990 cuma günü camilerde müftü seçimi yapıldı. Bu seçim sonrası halkımızın % 90 oylarını alarak müftü seçildim. Müftü seçildikten sonra “makam gaspı” gerekçesiyle 9 ay hapse mahkûm edildim. Mahkeme süreci yıllar sürdü; sonuçta alınan kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) götürdüm. Yunan devleti haksız bulundu ve 10.000 dolar para cezası ödemesi kararlaştırıldı. Bu olaydan sonra Batı Trakya’da çift başlı diyebileceğimiz müftülük müessesesi doğdu. Şu anda Yunanistan Batı Trakya’da, antlaşmalara ve yöneticilerin verdiği taahhütlere uymayarak Meriç (Evros), Gümülcine ve İskeçe’ye birer müftü atadı. Bu müftüleri halkın büyük bir çoğunluğu kabul etmemektedir. Bir Gümülcine ve bir de İskeçe’de olmak üzere halk tarafından seçilmiş iki müftü bulunmaktadır. Bunları da Yunan devleti resmi olarak tanımamaktadır. Bizler Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan antlaşmalarla Yunanistan’da bırakılmış uluslararası bir azınlığız. İki ülke arasında yapılan antlaşmalar ve kültür protokolleri çerçevesinde kendi dini ve milli kültürümüzü yaşatmak ve yaşamak istiyoruz. O tarihlerde azınlıklara ait 303 ilkokul vardı. 1949 da Medrese-i Hayriyye, görevi öğretmen ve imam yetişmek iken, amacı dışına çıkarılıyor ve aynen Celal Bayar Lisesi konumuna dönüştürülüyor. Kendi öğretmenini ve imamını yetiştiremeyen Azınlık bu ihtiyaçlarını Türkiye’ye veya Mısır’a öğrenci göndererek kapatmaya çalışıyor. Daha sonra da Suudi Arabistan’a göndererek açığı kapatıyor. Batı Trakya’da 300 civarında camimiz var. Buralarda istihdam edilecek imamlar ve öğretmeleri maalesef kendimiz yetiştiremiyoruz. Azınlıklar üzerinde oynanan oyunlardan dolayı insanımız Yunanistan’ı terkediyor. İş yok, aş yok, eğitim yok ve gelecek de yok. Yunanistan’da Azınlık gettoda yaşamaya mahkûm edildi. Eğitimde fırsat eşitliği yok. İstediğimiz kimseyi seçme hakkımız yok, yapılan yeni düzenlemelerle seçilme hakkımızda elimizden alındı. Ben seçilmiş Müftüyüm. Beni halk seçti. Halkın ihtiyacı olan konularda onların yanında olmam gerekiyor. Halk beni etkinliklerine ve özel günlerine davet ediyor. Müftü olarak resmi kıyafetimle oraya gitmem gerekiyor. Yunan devleti, “Niçin sarık taktın, niçin sünnet merasimlerine katıldın ve bu merasimleri destekledin, niçin mevlid okudun-okuttun niçin cübbe giydin” diye hakkımda soruşturma açtı. Atanmış Müftü varken sen bunları niçin yaptın? diye mahkûm ettiler. Yunanistan’da Azınlık hakları gasp edildiği gibi, halk arasına fitne sokmak için, Türkler, Çingeneler ve Pomaklar ayırımı da yapıyorlar. Halkları birbirlerine düşürmek istiyorlar. “Yunanistan’da Azınlık yoktur, Yunanlı Müslümanlar vardır” diye propaganda yapıyorlar. Dünya kamuoyu bu şekilde kandırılıyor.” İlhan Tahsin/Gazeteci İlhan Tahsin, Birlik Gazetesi’nin sahibi ve genel yayın yönetmeni. İlhan Tahsin oldukça dertli bir gazeteci. Dar imkanlarla çalışıyormuş ve haksızlıklara karşı yer yer tek başına mücadele ediyormuş. Sırf bu yüzden başına gelmeyen kalmamış. Arabasını bile kundaklamışlar. Sözü İlhan Tahsin’e bırakalım: Edirne Salnamesi’nde yazıldığı üzere, “Bütün Yunanistan’da 6.800 tane Osmanlı’dan kalma Vakıf eseri vardır. Evliya Çelebi de bu eserlerden bahseder. Bizzat ben de elimde makinamla bu eserleri yerlerinde tespit ettim. 3 kişi çalıştık ve 5 sene içinde bu çalışmayı tamamladık. Neden bu kadar uzadı diye soracak olusanız yunanistan bu konuda çalışmaya müsade etmiyor. İzin alın diyor, izin almak için müracaat ediyoruz, bu seferde izin vermemek için binbir bahane ileri sürüyor ve birtürlü izin vermiyor. Ben izin alamayınca çalışmalarımı yaz aylarında bir bakıma turist gibi gezerek yaptım. Bu çalışmayı Gazi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Zeki İbrahimgil ile birlikte yaptık. İbrahimgil Balkanlar ve Yunanistan üzerine çalışmalar yapmaktadır. Osmanlı, Rodop-Gümülcine ilinde yaşayan Türkler için bırakmıştır bu Vakıf mallarını. Yunanistan genelinde osmanlı eserleriyle ilgili 170.000 tane fotoğraf var elimde. Vakıf mallarının hepsi tarafımızdan kayıt altına alınmıştır. Ben Türk asıllı bir Yunanistan vatandaşıyım. Yunanistan benim ülkemdir. Yunanistan özellikle bu eserleri yok etmek için zaman içinde ve belirli aralıklarla şehir planlaması yapmıştır. Osmanlı eserlerinin olduğu yerlere ya park yapılmıştır, ya okul yapılmıştır, veya adliye binası yapılmıştır. Bilinçli olarak bu Vakıf mallarının çoğu yok edilmiştir. Hâlâ yok edilmektedir. Yok edilmeyenler de amacına uygun olarak kullanılmamaktadır. Oysa 1920-1922 de yapılan mübadelede bu Vakıf malları sahibine verilmek için Yunanistan’a emanet edilmiştir. Bu vakıfların sahibi Türklerdir. Ethniki Bank Yunanistan’ın en büyük bankasıdır. Ethniki Arapoğlu sülalesinin bankası olarak geçer. Yunanistan’ın bazı bölgelerinde bu bankanın elinde Vakıf mallarının olduğu söyleniyor ve bunları kiraya verdiği de biliniyor. Bunlar Vakıf mallarıdır. Bu malları banka nereden almıştır, kimden almıştır sorgulanmalıdır, gerçeklik payı araştırılmalıdır. Türkiye Rum azınlık mallarınının neredeyse büyük bölümünü iade etti. Yunanistan da mütekabiliyet ilkesine göre iade etmek zorundadır. Benim bu çalışmalarımdan rahatsız olanlar oldu, arabamı kundakladılar, 4 yıl geçti suçlular hala yakalanmadı. Selim İsa Gümülcine’de, Gümülcine Vakıflar İdaresi’ne seçim yapılmadan Yunanistan tarafından keyfi denilebilecek bir uygulamayla başkan tayin edildi. Yunan devletinin böyle bir yetkisi yoktur. Yaptığı yasal değildir. Hak gaspı vardır burada. Vakıf malları Osmanlıdan bize miras kalmıştır. Azınlığın taşınmaz mallarıdır bunlar. Vakıfların gelirleriyle okullar yapılacaktır, camiler yapılacaktır, öğretmenler yetiştirilecektir, imamlar yetiştirilecektir ve onların maaşları buradan ödenecektir. Lozanı çiğniyorlar. Medrese-i Hayriyye, öğretmen ve imam yetiştirmek için kurulmuştur. Bu Medreseyi maalesef düz liseye çevirmişlerdir. Köy mütevelli heyeti, öğretmenler ile ve ilahiyatçılarla sözleşme yaparak onları göreve alırlar iken bu uygulama feshedilmiştir. Vakıflar borçlandırılıyor. Gümülcine Vakıf İdaresi’ne 3,5 milyon Euro borç çıkarıldı. Vakıf mallarını haczetmek için fırsat kollanıyor. Bazı taşınmaz mallar da geçmişte haczedilmişti. Yeni bir komisyon kuruldu. Başbakan Kiriakos Miçotakis’in emriyle “Partiler Arası Trakya Kalkınma Komisyonu”. Başında eski Dışişleri Bakanı bayan Dora Bakoyanni var. Bu komisyon sözde Azınlığın taleplerini dinliyor, topluyor ama neticede azınlığın esas sorunlarına hiç değinmiyor. Sadece ve sürekli biçimde Batı Trakya’nın eşit olarak kalkınmasından bahsediyorlar. Buna benzer komisyon geçmişte de kurulmuştu. Amaç oyalamaktan başka birşey değildir. Bizler Yunanistan vatandaşıyız, yasalara saygılıyız, vergimizi veriyoruz ve Yunanistan’ı seviyoruz. Burası bizim, için yabancı bir ülke değildir. Kendi ülkemizdir. Ama malesef bir Yunanlı ile aynı muameleyi aynı hizmeti alamıyoruz. Bakın bakalım kaç tane devlet memuru var azınlıktan. Sözde Avrupa vatandaşıyız ama Avrupalı yetkililer bir defa olsun burada yaşayan azınlığın yaşam şartlarını görmek için Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesine gelme zahmetine bile girmediler. Bu Avrupa Birliği iki fitesli bir Avrupa birliği. Çıkara göre insan hakları, ağıza göre şerbet. Son olarak biz Avrupa değerlerine, insan haklarına, toplumların kendilerini ifade etmelerine saygılıyız. Ama aynı saygıyı diğer Avrupalılar’dan da bekliyoruz. Sedat Hasan Gümülcine Türk Gençler Birliği (GTGB) Başkanıyım. Uludağ Üniversitesinde sınıf öğretmenliği okudum. Cahit Halil de derneğin sekreteridir. Batı Trakya’da derneklerimizin ve camilerimizin tanınması için Türk ismi yazılamıyor, yasaktır. 1983 yılında bir gece baskınıyla tabelalar söküldü. Tabelaların söküldüğü yerleri sıvamadık, öylece bıraktık. Demokrartik olduğu söylenen bir ülkede sivil toplum örgütlerine karşı alınan faşistçe tavırlar bunlar, gelecek nesillere ibret olsun diye öylece bıraktık. Derneğimiz bir yönüyle vatandaşlarımızın buluşma yeridir. Derneğimiz faaliyetlerini gayri resmi olarak sürdürüyor. Buna rağmen seçim zamanlarında her parti buraya gelir propagandasını yapar oy ister ve gider. Derneğimizde çocuklarımıza, gençlerimize; resim, ebru, müzik, folklör ve seramik kursları verilir. Derneğimizin salonunda zaman zaman konferanslar ve seminerler verilir. Bizler yüksek derecede Yunaca konuşamıyoruz. Temel eğitimin içine yeteri kadar Yunanca dersi konmamıştır, ders öğretmenleri de alışveriş dili dışında başka birşey öğretmiyorlar, çoğu zaman da dersler boş geçiyor. Türklere Yunanca özellikle öğretilmez. Evet, Yunanca dersleri vardır Türk okullarında, biz ona ‘Yunanca öğretmeme’ dersi diyoruz. Azınlık Yunanca öğrenirse haklarını ararlar diye korkuyorlar. Kendi çabalarımızla öğrenmeye çalışıyoruz onu da engelliyorlar. Özel kurslar açalım desek öğretmen bulamıyoruz, öğretmenler korkularından bizimle irtibat kuramıyorlar. Bizim derneklerimize gelmiyorlar veya gelemiyorlar. Son zamanlarda Yunan üniversitelerini bitiren arkadaşlarımızdan istifade ederek Yunanca öğrenmeye çalışıyoruz. Narlıköy Kemer Köprüsü Röportajlardan sonra vaktimiz çok kalıyor. Bu boşluktan istifade ederek, biraz da Batı Trakya’yı tanımak istedim. Narlıköy Kemer köprüsüne gittik. Ramazan Abdurrahman, Rahim Ramazanoğlu ve oğlu ile. Narlıköy’den (Poliantos) Yassıköye giderken bir tabela var. Bizans Köprüsü yazıyor tabelada. Gazeteci İlhan Tahsin’in anlattığına göre 400 senelik Osmanlı eserleri bilinçli olarak yok ediliyormuş. Yokedilemeyenlerin ise adı değiştirilirmiş. Bizans eseri olarak kayıtlara geçirilirlermiş o eserler. Narlıköy Kemer Köprüsü de o eserlerden birisiymiş. Uluslar arası araştırmacılar, bu köprünün Osmanlı yapısı olduğu hakkında hemfikirlermiş. İki kemerli taş köprü. Araştırmacılara göre, köprünün mimari ögelerinden Osmanlı Köprüsü olduğu kesin olarak anlaşılıyormuş. Yunanlılar Batı Trakya’da Türk varlığının kökünü kazımak için bütün güçleriyle çalışıyorlarmış. Osmanlı eserlerinin köküne zaten kibrit suyu dökmüşler. Camileri yıkıp yerine park yapmışlar, devlet dairesi yapmışlar. Büyük Müsellimköyü Müzesi Sonrasında B.Müsellim köyüne gittik. O köye küçük bir müze kurulmuş. Ramazan Abdurrahman’ın gayretiyle kurulmuş bu müze. Kendisi doktor. Emeklikilikten sonra kendisini Batı Trakya’ya adamış. Araştırmalar yapıyor, müzeler kuruyor, gücü nispetinde sivil toplum kuruluşlarında yer alıyor. Bazı eski belgeler ve kitaplar bu müzede sergileniyor. Çalışan olmadığı için ve yer de müsaid olmayınca, bu çalışmaların üstesinden gelmek o kadar kolay değil. Ramazan Abdurrahman topladığı eserleri orta yere yığmış, eserlerin üzerlerine kimliklerini ancak yazabilmiş. Nizam ve intizam yok. Belirli bir düzene göre yerleştirilmemiş eserler. Raf yapılacak para bulamıyorlarmış. Anlaşılan vatandaş her yerde olduğu gibi orada da elini cebine atmıyor. Bu işleri 3-5 inanmış kişi yapıyor. Dünya nimetleri insanlar için her yerde çok tatlı... Dostluk, Eşitlik ve Barış Partisi Dostluk Eşitlik ve Barış (DEB) Partisi Genel Başkanı Çiğdem Asafoğlu. 1987 Gümülcine doğumlu. Yunanistan’da Felsefe ve Pedegoji okumuş. 2019 yılında parti genel başkanlığına seçilmiş. Asafoğlu oldukça dertli. Uygulanan yüzde 3’lük seçim barajı nedeniyle Parlamentoya giremeyeceklerini bile bile siyaset yapmaya çalışıyorlarmış. Siyaseti de zor şartlarda yapıyorlarmış. Buna rağmen durmak yok sloganıyla yola çıkmışlar. Meriç, İskeçe ve Gümülcine de teşkilatlanmışlar. FA Avrupa Hür İttifakına bağlı olarak çalışıyorlar. Sözü Asafoğlu’na bırakalım: “Yunanistan’da koalisyon yapabileceğimiz duyarlı partiler var. Onlarla ittifak yaparsak ancak parlamentoya girebiliriz. Yoksa giremeyiz. Çünkü % 3 baraj var. Tek başımıza parlamentoya girme şansımız yok. Yeşillerle ittifak halindeyiz. Bölgenin ağırlıklı olarak geçim kaynağı tütün, pamuk ve kiraz. Vatandaşlar işsiz olduğu için bol bol göç veriyoruz. İşsizlik ve Eğitim en büyük sorunumuz. Birkaç sene öncesine kadar (1997), Yunan üniversitelerine alınmıyorduk. Türkiye’de ve başka ülkelerde üniversite okuyorduk. Üniversiteden sonra ülkemize döndüğümüzde denklik istediklerinden dolayı burada görev yapma şansımız da olmuyordu. Çünkü, denkliği yapmıyorlardı. Şu anda binde 5 üniversite kontenjanı verdiler Türk çocuklarına. Ancak bir fakülteye aynı senede bir Türk öğrenci alınıyor. İkincisi alınmıyor. İlkokullarımız kapanıyor. Lozan Anlaşması’na göre tek öğrenci de olsa azınlık okulları kapatılamaz. Oysa öğrenci sayısı sekiz öğrenciye düşünce hemen kapatıyorlar. Bir daha açılmıyor, öğrenci sayısı yükselse de açılmıyor. İşsizliğe paralel olarak, doğum oranı da çok düşük. Nüfusumuz çoğalmıyor azalıyor. Bu durumda zorunlu göçler başlıyor. Ulusal kanallarda parti propagandası yapamıyoruz. Ancak sosyal medya ve broşürler ile partimizi tanıtabiliyoruz. Terörist muamelesi yapıyorlar bize. Avrupa Birliği fonlarından Türkler çok az yararlanabiliyor. Bilhassa tarım işçisine yapılan destekler çok az. Türkler tarım işleriyle uğraştığına göre, onlara yapılan desteğin az olması dikkat çekicidir. Ya Avrupa Birliği tarım desteği olarak az para veriyor ya da tarım için yapılan destekler Türklere yeteri kadar ulaştırılmıyor... 1967 de Albaylar cuntasından sonra haklarımız oldukça kısıtlandı. Sivil toplum kuruluşları sıkı denetim altına alındı. Rodop ilinde sadece üç dernek var. Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği (BTTÖB), Gümülcine Türk Gençler Birliği (GTGB) ve İskeçe Türk Birliği (İTB). Yunan Devleti nezdinde, Batı Trakya’da resmi olarak Türk yoktur, Yunanlı Müslümanlar vardır. Onlara göre bizler Türk değil, Büyük İskender’in torunlarıymışız, Önce Hristiyan olmuşuz, sonrada Osmanlı gelmiş bizleri Müslümanlaştırmış. Yunanistan Avrupa Birliği’ne girdikten sonra haklarımız konusunda bir iyileşme olacak diye düşünüyorduk. Maalesef öyle olmadı. Haklarımız daha da kısıtlandı. Demokrasi her fırsattta, her platformda dile getirilir ama o demokrasi nasıl birşeydir biz onunla henüz tanışamadık. Bizler Yununistan’ın kurucu unsuru olan bir milletiz (1821). Ancak vatandaşlık haklarından maalesef istifade edemiyoruz. Müftü ve vaizler atama usulüyle yapılıyor. Atina ve Lozan Antlaşmalarına muhalefet ediliyor. Atanmış müftünün iradesi olmaz, özgür değildir. Atayan kişinin iradesiyle hareket eder. Son zamanlarda burada üniversite mezunu arkadaşlarımız çoğaldı. Çoğu Yunanistan dışında üniversiteyi okuyarak buraya geldiler. Az sayıda da olsa Yunanistan üniversitelerinden mezun olan arkadaşlarımız da var. Bu arkadaşlarımız her platformda haklarımızı savunmmaya başladılar, ancak Yunanistan’ın Türk’e karşı bir refleksi olduğu için sesimiz duyulmuyor. Hep sansürleniyoruz. Sürekli birşeyler dayatılıyor. Tamam şimdi haklarımızın önü açıldı diyoruz, yarın başka bir şey çıkartılıyor ve o kapı kapatılıyor. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yolumuzda yürüyoruz. Haklarımızın peşindeyiz. Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği (BTAYTD) İlhan Memet İlhan Memet, 1982 yılında Gümülcine’de doğmuş. Üniversiteyi Yunanistan’da okuyanlardan. Aristoteles Üniversitesinde hukuk okumuş, Avukatlık yapıyor. Sözü İlhan Memet’e bırakalım: “Azınlığın sorunlarına bilimsel açıdan katkı sağlıyoruz. Konferanslar, sempozyumlar düzenliyouz. Bütün dünya ülkelerinden ihtiyacımız olan konularda bilim adamı davet ediyoruz. Sonrasında sunulan tebliğleri kitaplaştırıp Yunan makamlarına ve ihtiyaç duyulan başka yerlere gönderiyoruz. Halkımızı her konuda bilhassa bilinçli bir şekilde tarım yapmaları konusunda aydınlatıyoruz. 1220 üyemiz var. Üyelerimiz halkımızın ihtiyacı olan konularda onlara yardımcı oluyorlar. İki dilde broşürler çıkarıyoruz. Burada yüksek lisans yapan gençlerimiz var ama doktora için başka ülkelere gidiyoruz. Burada doktora yapma şansımız şimdilik yok. Bu konuda çalışmalar yapıyoruz, inşallah bu hakkımızı da alabileceğimize inanıyoruz. Halkımıza mesleki rehberlik yapıyoruz. Öğrencilerimize okul sonrasında ders yardımı yapıyoruz. Kimse bizlere haklarımızı elde etmemiz için altın tepside imkan sunmayacak, bunu biliyoruz. Bu bilinçle yolumuza devam ediyoruz. İskeçe Türk Birliği Başkanı ve Gündem Gazetesi Yazarı Ozan Ahmetoğlu “Batı Trakya Türkleri özgürlük nedir onunla henüz tanışmadılar. Ortalıkta dolaşan, resmi makamlar tarafından uluslararası platformlarda anlatılan özgürlüklerden bizler haberdar değiliz. Azınlık hakları konusunda yazmaz isek, basın özgürlüğü var. Yasayı çiğneyenler, azınlıkların yasal haklarını gaspedenler veya Türkleri aşağılayanlar ile ilgili yazarsak, hemen soruşturma açılıyor. Adil olmayan mahkemeler tarafından yargılanıyor ve mahkûm ediliyoruz. Mesela bir öğretmeni yanlış yaptığı için eleştirdik, kendisini tarafsız davranmaya ve asıl görevini yapmaya davet ettik. Bizi mahkemeye verdi ve tazminat ödedik. Haklılık ve haksızlık aranmıyor bu konuda. Mesela, atamayla iş başına getirilen tayinli müftüler konusunda yazamıyoruz. Yazarsak ilk önce yerel basın peşimize takılıyor. Sonra kolluk kuvvetleri. Basın camiasında birlikte çalıştığımız ve bizi anlayan Yunan arkadaşlarımız var elbet. Bizim gazetede köşe yazarı olarak çalışan Yunanlı bir gazetecimiz bile var. Ama bir elin parmakları kadardır bunlar. Yıllardır gazete çıkarıyoruz burada, Yunan Basın Yayın Kurumuna üye değiliz, üye yapmıyorlar bizleri. Basın kartı da alamıyoruz. Sanki yok farz ediliyoruz. İllegal olkarak görüyorlar bizi. Gazetemiz haftalık çıkıyor, abone usulüyle okuyucusuna ulaşıyor. Haberleri kaynağından almaya çalışıyoruz. Ancak Azınlığın gerçek sesi olamıyoruz, istememize rağman olamıyoruz, olur gibi görünüyoruz, onun da dozunu iyi ayarlamamız gerekiyor. Başımızın üzerinde her an Demokles’in kılıcı duruyor. Bunu biliyoruz. Sözlü ve yazılı basın, siyasiler, devletin diğer kurumları, kolluk kuvvetleri; Azınlık söz konusu olunca hemen bir araya gelebiliyorlar. Aynı kuyuya taş atıyorlar. Haklılık ve haksızlık konusunda bir araştırma yapılmadan hemen darağacını kuruyorlar. Batı Trakya’da 150.000 azınlık nüfusu var. Lozan bizim varlığımızın temel taşıdır. Ancak Atina Antlaşması’nı Yunan devleti yok sayıyor. Bundan dolayı müftüyü kendisi atıyor. Azınlık hakları açısından müftüleri yargıç statüsünde görüyor. Dünyada başka örneği olmadığı için de kendilerine verilmiş haklarını ellerinden almaya çalışıyor. çalışıyor değil alıyor. Müftü atamayı kendinde hak olarak görüyor. Yunan devleti 1983 yılında Batı Trakya’da Türk Yoktur diye bir yasa çıkardı. Bu yasadan sonra Türklere ait olan 3 dernek kapatıldı. Gümülcine Türk Gençler Birliği, İskeçe Türk Birliği, Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği… Bir gecede hepsi kapatıldı, tabelalarını söktüler. Sökülen tabelaların yeri bellidir. 2005 yılına kadar hukuk mücadelemiz devam etti. AİHM’e gittik, orada davayı kazandık ama Yunanistan uygulamaya koymadı bu kararı. Demokrasinin doğduğu ülke, dünyanın gözü önünde demokrasiyi katlediyor.“ Hanımeli Derneği Dinklerköyü Köyün nüfusu 1500 civarında. İskeçe’ye bağlı bir köy. 15 tane öğrencisi varmış. “Biz burada dikiş-nakış kursu yapıyoruz. Boyama da yapıyoruz. Kendi ihtiyaçlarımızı da yapıyoruz, dışardan siparişler de alıyoruz, hediyelik eşya olarak siparişler alıyoruz, satıp derneğe gelir kaydediyoruz. Üyelerimiz var, derneğe aidat ödüyorlar. Hıdırellez kutlamaları yapıyoruz. Kadınlar günü ve sevgililer günü kutlamaları yapıyoruz. Bayanlardan oluşan bir de koromuz var. Davet edilen yerlere tanıtım amaçlı olarak gidiyoruz. Değişik ülkelerde Batı Trakya’yı temsil ediyoruz, sesimizi böylece oralarda duyurmaya çalışıyoruz. Etkinliklerimize yerel yönetim temsilcileri başta belediye başkanı olmak üzere katılıyorlar ve orada konuşmalar yapılıyor. El işleri ve Küpe gibi süs eşyaları da üretiyoruz. Beyler kadınlara destek oluyorlar. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Geziler düzenliyoruz. Bir şekilde insanımızı motive etmeye çalışıyoruz. Burada, başta bu caminin başkanı olmak üzere, cami derneğinin diğer yöneticilerine de teşekkür ediyoruz. Burayı bize tahsis ettiler. Kira almıyorlar. Destek oluyorlar. İskeçe Müftüsü Ahmet Mete Ahmet Mete, 1965 yılında İskeçe'ye bağlı Yassıören köyünde dünyaya gelmiş. İlköğrenimini Türkiye’de tamamlamış. Gaziosmanpaşa İmam Hatip Lisesinden mezun. Yüksek öğrenimini Suudi Arabistan'da Medine İslâm Üniversitesi’nde tamamlamış. Daha sonra ülkesine dönen Mete, imamlık ve Kur’an kursu öğretmenliği görevlerinde bulunmuş. 2007 yılında İskeçe Müftülüğüne seçilen Mete Mocca Dergisine içini döktü: Türkler batı Trakya’da Azınlıktır. Haklarımız Atina Antlaşması ve Lozan Antlaşması'yla tescil edilmiştir. Bu antlaşmalara göre, din adamları da, vakıf mallarının yöneticileri de seçimle işbaşına gelir. Müftüler de seçimle başa gelir. İstanbul’da da papazlarını Hıristiyanlar seçer. Yunanistan bu hakkımızı tek taraflı olarak askıya aldı. Gümülcine ve İskeçe’de seçimle işbaşına gelen müftüleri Yunan devleti tanımıyor. Mütekabiliyet esasını işletmek lazımdır. Rodop ilinde; Gümülcine, İskeçe ve Dedeağaç’ta üç Müftü var. Ancak Dedeağaç, Müftüsünü henüz seçemedi. O yüzden Müftüler Müftüsü de seçilemedi. Resmi makamlar İskeçe’de Türk Yoktur; Pomak, Müslüman ve Çingene vardır diyorlar. Bu doğru değildir. Azınlıklar üzerinde hep böyle oyunlar oynanıyorlar. Önceleri insanları Kemalist ve anti Kemalist olarak ayırıştırdılar. O zamanlar Osmanlıca dergi de çıkarılıyordu İskeçe’de. Şeyhülislam Sabri Efendi vardı derginin başında. Zamanla Yunan devleti tarafından kullanıldığını anladı ve Mısıra kaçtı. Sonra Hafız Reşat geldi, uyanık davrandı, kendini kullandırtmadı. Onun döneminde kaliteli Müslümanlar yetişirdi. İskeçe’de Cemaate hizmet eden 170 öğretmenimiz var. Bunların Maaşlarını halk ödüyor. Ekonomik durum sıkıntılı, insanlarımız iş bulamıyorlar, köyler boşaldı. Sadece tütün ekiliyor alternatif ürün yetiştirmek de yasak. İskeçe’de bir de atanmış müftü var. Hqalkın değil devletin müftüsü. Atanır atanmaz, gidip Metropolitin elini öptü. Bizim Yunan halkıyla bir problemimiz yoktur. Azınlık konusunda sıkıntı yaratan devlettir. Aslında bizler Batı Tarkya’nın çocuklarıyız. Yunan halkıyla birlikte yaşamamak gibi bir sıkıntımız yok. Tam tersine onlarala birlik ve beraberlik içinde yaşayıp gidiyoruz. Yunanistan bizim vatanımızdır. Bizim istediğimiz, Atina ve Lozan Antlaşmaları’nın verdiği haklarımıza dokunulmamasıdır. BAKEŞ Genel Müdürü Dr.Pervin HAYRULLAH Pervin Hayrullah çok cevval bir kadın, yerinde duramıyor. Herkesin derdi sanki onun derdiymiş gibi oradan oraya koşup duruyor. Ortadoğu Teknik Üniversitesi mezunu. Batı Trakya Azınlığı Kültür ve Eğitim Şirketi (BAKEŞ)’nde İnsan Hakları uzmanı olarak çalışıyor. Eğitim alanında arşiv çalışması yapıyor. Sözü Pervin hanıma verelim: “Eğitim konularında araştırma ve arşiv çalışmaları yapıyoruz. 50.000 fotoğraftan oluşan bir arşivimiz var. Kitap çalışmalarımız var. Kreşler açıyoruz 2,5-5 yaş, okul derslerine yardımcı kurslar açıyoruz 5-12 yaş. Orta okul açmak için müracaatımız oldu 2011 yılında 9 seneden beri hâlâ cevap bekliyoruz. Bizimle beraber müracaat eden bir Yunanlı arkadaş 2012 yılında gerekli müsadeyi aldı. Sadece bu örnek bile Batı Trakya Türklerinin içinde bulunduğu şartları anlatmak için yeterlidir. Bakeş, kâr amaçlı bir dernek değildir. Hizmet amaçlıdır. Yunanistan’da ilköğretim, anaokuluyla birlikte 14 yıldır. 2+6+3+3=14. Yunanistan’da Azınlığa öğretilecek Türkçe ve Dini derslerin müfredatını Türkiye hazırlıyor. Türkiye’de yaşayan Yunan Azınlığa öğretilecek derslerin müfredatını da Yunanistan hazırlıyor. Lozan Antlaşması böyle bir düzenleme yapmış. Türkiye antlaşmalara uyuyor. Ancak Yunanistan antlaşmalara uymuyor, dolayısıyla bizlerin hakkını gasp ediyor. Lazanda kayıt altına alınan yasal haklarımıza rağmen, Türk Azınlık Yunanistan’da yok farz ediliyor. Bundan dolayı resmi makamlarla münasebetlerimiz o kadar iyi değil. Sıkıntımız burada. İşlerimizin takibinde zorlanıyoruz. 115 tane iki dilli azınlık okulumuz var. Azınlık haklarından kaynaklanan okul açma hakkımızın kullanılmasını istemiyor Yunan makamları. Bizlere haklarınızı unutun ve çocuklarınızı devlet okullarına yönlendirin diyorlar. Devlet okullarını öneriyorlar. Öğretmen yetiştiren bir Medresemiz vardı. Medrese-i Hayriyye. O Medrese şimdi yok. O Hakkımızı elimizden aldılar, o medreseyi de lise yaptılar. Yunanistan Laik bir ülke değildir. Yunanistan din devletidir. Yunanistan’da okulları Metropolit açar. Bizim mokullarımızı da müftünün açması gerekir. Kanun böyledir. Lozan’dan sonra resmen Müftü seçimi hiç olmamış Yunanistan’da. Rodop ilinde 12 bölgede 12 Müftü olması gerekirken 3 bölgede Müftü seçilebiliyor. Dedeağaç’ta şu anda Müftü seçilemiyor. Yunan yetkililer Pomakları provoke ediyorlar. Siz Azınlık değilsiniz, Türk değilsiniz niçin onlarla birlikte Müftü seçeceksiniz diyorlar. Yunanistan genelinde 700 bin Müslüman var. 2017 yılında düzenleme yapıldı. Azınlıklar dış unsur olarak görülüyor. Azınlığı içişleri değil Dışişleri yönetiyor. Bu konuda asker, polis, siyasiler ve bürokratlar birlikte çalışıyorlar. Oysa Türk Azınlık en eski Yunan vatandaşıdır. Kurucu unsurdur. Yunanistan Avrupa Birliği üyesidir. Yardım almaktadır. Bu yardımlar Türklere tam olarak yansıtılmıyor, ancak kâğıt üzerinde eşit olarak yansıtıldı gibi gösteriyorlar. Kirazlı Köyü Camii Halit Süleyman Batı Trakya’da geçim sıkıntısından dolayı taşınmış olan bir köy var. Kirazlı Köyü. Köylü oradan taşınmasına rağmen, köyleriyle irtibatlarını koparmamak için oraya bir cami yapmışlar. Başkan Halit Süleyman anlatıyor: “Ben Halit Süleyman. Kirazlı Köyü’nde doğdum büyüdüm. Bu caminin başkanıyım. Burası orman köyüydü. Hayvancılıkla geçiniyorduk. 60 hanelik bir köydü. Hayvancılık yasaklanınca bu köyü terk ettik. Geçim kaynağımız yoktu. Aşağıya Büyük Müsellim Köyü’ne indik. Aradan zaman geçti, bu köye bir kilise yaptılar iki de rum yerleştirdiler. O zaman biz yanlış yaptığımızı anladık. Orada bir camimiz vardı. Küçük bir cami. Mescid demek daha doğru olacak. Bu köye kilise yapmaları bizim kanımıza dokundu, gururumuzu incitti. Ağırımıza gitti. Buradaki Mescidimizi tamir edelim de sembolik olarak dursun, hafta sonlarında gelip piknik yapalım, topluca, cemaat halinde ibadetlerimizi yapalım şeklinde düşündük. Mescidi tamir yapmak için yola çıktık ama sonradan kocaman bir cami oldu. Caminin yapılmasında maddi ve manevi olarak emeği geçen herkese teşekkür ederim. İyiki o kiliseyi buraya yapmışlar. Bizi kendimize getirdiler. Güzel de oldu. Burada kimse yaşamıyor ama burası bizim köyümüz. Ben bu köyde doğdum-büyüdüm, benim burada anılarım var, bütün köylülerin anıları var. Mezarlarımız burada. Bilhassa bu köyden göç eden insanların çocukları burada yılda bir kez de olsa toplanmayı düşünüyorlar, yoksa burası vatan olmaktan, ata yadigarı vatan olmaktan uzaklaşacaktır.” Yassıköy Belediye Başkanı Önder Mümin Önder Mümin Üniversiteyi Yunanistan’da okuyanlardan. %66 oy alarak belediye başkanı seçilmiş Yassıköy’e. Yassıköy, Rodop Dağları’nın eteklerinde. Belediyenin yaklaşık 13.800 civarında nüfusu varmış. Önder Mü’min genç ve hırslı bir başkan. Makam koltuğunun arkasında cami ve kilise resmi yanyana duruyor. İtiraz edenler olmuş bu resme ama, başkan kararından vazgeçmemiş. Sözü burada önder Mü’mine bırakalım: “Yassıköy’de Türkler ve Yunanlılar birlikte yaşıyor. Ben herkesin başkanıyım. Oy verenlerin de vermeyenlerin de başkanıyım. Hizmet götürürken ayırım yapmam. Alt yapı hizmetlerini tamamladım. Şimdi tarım alanında neler yapabiliriz onun çalışmasını yapıyorum. Pamuk, kiraz ve tütün ekimi yapılıyor Yassıköy’de. Yaban mersini deneme ekimine de başladık. Gerekli izinleri alırsak ve de verim elde edersek halkımız için yeni bir geçim kaynağı olacaktır. İşsizliği azaltmamız lazım. Bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. İleri sevide olmasa da ihtiyaç sahiplerine gıda yardımları yapıyoruz. Eğitim ve sağlık sektöründe küçümsenemeyecek atılımlar yapıldı. Bir de aşevimiz var. Anaokulu projemiz var, kütüphane çalışmamız devam ediyor. Amacımız Batı Trakya’da örnek çalışmaların altına imza atan bir belediye olmaktır. Başkan yardımcım Yunanlıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder